Salı, Kasım 27, 2007

Zaman ne hızlı geçiyor


Daha doğalı 9 ay bile olmamışken, ben neredeyse o minik halini unutmuşum. Her yeni gün öyle yeni şeyler ekleniyor ki sana, hızına yetişemiyorum. Zaten bir sabah görüyorum seni; hızlı ve telaşlı bir şekilde seni doyurmak, giydirmek, kendimi hazırlamak ve seni anneannene götürüp işe yetişmek için koştururken. Bir de akşamları; günün tüm yorgunluğu ve stresi ile işten eve dönmemle yatman arasında geçen o kısacık sürede. Hafta sonlarını artık daha çok seviyorum. Tüm gün seni kucağımdan bırakasım gelmiyor.
Ama seni ne kadar sıkıca sararsam sarayım, ne kadar kokunu içime çekip hafızama kazımaya çalışırsam çalışayım sen büyüyorsun. Akşamdan sabaha, sabahtan akşama değişiyorsun. Sanırım zaman sayacı artık benim için çok daha hızlı çalışıyor. Ben hep sen ve abin için en iyisi nasıl olacaksa onu düşünmeye, öyle yapmaya çalışıyorum.
Dünya çok kirli, insanlar çok umutsuz ve vahşi. Ama sizler benim umudumu diri tutuyorsunuz. Sadece sizin için bile vazgeçemem hayallerimden. Sadece size olan borcum için bile değişmesini istiyorum bazı şeylerin.
Siz büyüdüğünüzde güneş hep pırıl pırıl parlamalı, önüne kara bulutlar geçmeden. Denizler masmavi olmalı, balıklar ışıldamalı içinde. Ağaçlardan kıpkırmızı elmalar, ekşi sulu erikler toplamalısınız. Elele, güle oynaya okula gidebilmelisiniz yolda başınıza kötü birşey gelebileceği endişesi olmadan.
Okulda ışık saçmalı öğretmeniniz, yolunuzu aydınlatmalı. Hiç hastalanmamlısınız, hastalanansanız da kolayca tedavi olabilmelisiniz. Ayağında ayakkabısı, yazacak kalemi olmayan arkadaşınız olmamalı. Hepiniz süt içebilmelisiniz kana kana, dudaklarınızın üstünde sütten bıyıklar olmalı.
Tüm arkadaşlarınız ailesiyle birlikte bir çatı altında olmalı. Kırmızı kiremitli çatıdaki bacadan duman tüten resimler yapmalısınız. Annelerinizin size kurabiye pişirmeye, babanızın sizinle top oynamaya zamanı ve enerjisi olmalı.
Tüm arkadaşlarını korkusuzca, hepsini aynı derecede sevebilmelisin. Beyaz tenli, siyah saçlı, mavi gözlü, çilli, kel, kör ayırım yapmadan...
Havada kuşlar uçmalı. Kanat kanada, çığlık çığlığa... Hiç korkmamalısın günden, gelecekten...
Emeğin ve sevginin en yüce değerler olduğunu bilmelisin.

Elimden geleni yapıyorum kuzularım. Çünkü sizi çok ama çok seviyorum...

Hafta sonu resimleri

İşte benim sapsız süpürgem. Bu şekilde bütün evi dolaşıyor. Sonra o minik elleri, bacakları, göbeği bile buz gibi oluyor. Ama evde gezmesini engellemeye niyetim yok. Herşeyi görerek, dokunarak öğrenmesini istiyorum



Bu da yeni eğlence aracımız. Kendini zıplatamıyor ama üzerinde kesinlikle çok eğlendi. Tabi hoppalada doktorumuzun izin verdiği kadar, günde sadece 5-10 dakika kalıyoruz.



Pazartesi, Kasım 26, 2007

Hafta sonu notları...

Oğluşum kesinlikle anne diyor... O kadar net ve o kadar hedefe yönelik ki, tesadüf olamaz. Birçok kişi duydu. 15 gündür söylüyordu ama bilinçli değildir diye düşünüyordum. Bilinçliymiş :))) Yaşasın! Oğlum ilk olarak "anne" dedi. Bunun dışında rastgele "deda" ve "ananaaa" da diyor :) Ha bir de mama, ama daha bu bilinçli mi, değil mi bilemiyorum.

Canım kuzum öpücük yolluyor... Öyle şeker ki, öpücük ver diyorum dudaklarını büze büze bir öpücük verişi var ki, eriyip bitiyorum.

Kendisine bir isim daha buldum. "Sapsız süpürge" :)))Bütün gün komando vaziyetinde yerde sürünerek evi temizliyor. Diyorum ki, önüne pelüş birşey taksam, daha verimli olur mu :P

Gittikçe farklı sesler çıkartıyor. Hatta kendince resmen konuşuyor. Sabah şakıyarak uyanmasına hastayım. Ben bundan daha tatlı bir çalar saat daha görmedim.

Dedesi ona org almış. Pata küte vururken kayıtlı müziklerin olduğu düğmelere isabet ettirince, oturduğu yerde sallanıyor. Dans etmeyi sevecek sanırım.

Dün ilk defa balonla tanıştı ve çok korktu. Balonu şişirince parmaklarıyla sıkmak istedi, ben de patlatmasın diye elinden alınca ağzını bağlamadığım için balon fıyyyt diye evin içinde deli gibi uçtu. Bizimki de bağırarak kucağıma atladı. Minnacık kalbinin hızla çarptığını görünce balonla oynamak için daha vaktimiz olduğuna karar verdim.

Şimdilik kısa notlarım bu kadar, fırsat bulduğumda oğlumun severek yediği birkaç yemeği yazacağım ki bizden küçüklere biraz faydamız dokunsun.

Çarşamba, Kasım 21, 2007

Yeni iş

Yeni işime başladım. Keyfim yerinde, insanlar iyi. Ortama ve yeni sorumluluklarıma alışmaya çalışıyorum. Bu nedenle bloguma pek vakit ayıramadım. Ama yazacağım. Benden ayrılmayın :P

Pazar, Kasım 18, 2007

Yorgunluk ve arada atlanmaması gereken bir resim



Çok yorgunuuum... Sırtım ve başım ağrıyor. Hafta sonu çok yoruldum ben ya. Poyraz da sanırım artık benim evde olduğumu farkettiği için pek uyumadı. Temizlik, çamaşır, yemek derken canım çıktı. Fotoğraf makinesindeki resimleri bilgisayara atayım derken bu resmi farkettim.




Benim büyük kuzumun bir dişi düşmüştü. Ondan birkaç gün sonra da Poyraz'ın ilk dişi çımıştı. Hatta abisinin dişini çaldı diye espiriler yaptık.




Teyzesinin aşkı, seni çok seviyorum...

Domates ve portakal yerken




Portakal ve domatesle ilk tanışmamız oldukça şenlikli idi. Sonrasında geriye kalan gülümseyen bir surat ve küçük birer çamaşır tepeciği oldu :)

Cuma, Kasım 16, 2007

İnci'ye acil şifalar diliyorum


İş arkadaşım Onur'un 2 aylık minik kızı İnci birkaç gündür hastaydı. Ateşini düşüremiyorlardı. İdrar yolu enfeksiyonu mu, başka bir virüs mü derken bu sabah ateşi hala düşmeyince hastaneye yatırmışlar. Menenjitten şüpheleniyorlarmış. Gerçekten çok ama çok üzüldüm. Küçük prensesin bir an önce iyileşip evine döneceğine inanıyorum. Annesine direnç, babaya moral, İnci'ye de acil şifalar diliyorum.

Bu işyerimde son günüm...


Bugün son günüm. Yaklaşık 4,5 senedir çalıştığım yerden ayrılıyorum. Pazartesi yeni işimde başlayacağım. Bana şans dileyin...

Kıskanmaz demeyin...



Poyraz doğduğundan beri abisi ile çok güzel bir ilişkileri oldu. Anı çok hassas, duyarlı ve sevecen bir çocuktur. Poyraz'ı gerçekten çok sahiplendi. Biz de çok mutluyduk. Ne güzel kardeşini hiç kıskanmadı diye düşünüyorduk. Hatta Anı'ya "sen artık abi oldun. yalnız uyumalısın. montunun fermuarını kendin çekebilirsin. kahvaltını kendi başına hızlıca yapabilirsin" diye motive ediyorduk. Daha doğrusu ettiğimizi sanıyormuşuz.

Bir süredir Anı asileşmeye, herşeye karşı çıkmaya başladı. Yaş dönemidir diye düşündük. Dersleri de kötüleşmeye başladı. Dikkatini toplayamaz oldu. Sürekli okulda birşeylerini kaybedip eve geliyordu.

Neyse sonunda mevzuyu anladık. Annesi biraz daha yakın davranınca dökülmüş bizimki... "Poyraz'a da böceğim diyorsun, deme. Poyraz mı tatlı, ben mi tatlıyım? Onun kitapları benim dolabımda mı duracak? Bana da yemek yedir" ... vs.

Rehberlik öğretmeniyle de konuştuk. O da durumu teyid etti. Tüm bunlar dikkat çekmek içinmiş. Bir süre gözlemleyecekmiş Anı'yı.

Sanırım bir kardeş kıskançlığı sorunumuz var. 7 yaşında da olsa, çocuk çocukmuş :)



Ali Baba'nın bir çiftliği var...

Geçen akşam Poyraz'ı annemlerden aldım, arabayla eve giderken uyumak üzere olduğunu farkettim. Oysa normal uyku saatine daha 1 saat vardı ve banyo yapması gerekiyordu. Onu uyutmamak için yol boyunca Ali Baba'nın Çiftliği'ni söyledim. Ses çıkarabilen tüm hayvanları kullandım şarkıda. Halimi gören olduysa kesin çok gülmüştür :)

Pazartesi, Kasım 12, 2007

Oyuncaklar

Bebek büyüdükçe onun için en doğrusu nedir sorusu gittikçe büyüyor. Aslında "en doğru" diye birşey yok bunu biliyorum. "Doğru" her çocuk için farklı bunu da biliyorum. Ama yine de birşeyi eksik bırakıyor muyum diye endişe ediliyor ister istemez. Oğlumla elimden geldiğince ilgileniyorum, onunla oyunlar oynuyorum, konuşuyorum, dans ediyorum. Ancak profesyonel yardımcılar dediğim oyuncaklardan da olabildiğince faydalanmaya çalışıyorum.
Oyuncaklar hassas konu. Bildiğim birşey var ki; çocuklar bir oyuncakla çok da uzun süre oynamıyor. Zaten satın alınmış cicili bicili oyuncaklardan ziyade ev yapımı tarif ettiğim daha önceki yazılarımda bahsettiğim türden oyuncakları daha çok seviyorlar. Tahta kaşık, makarna süzgeci, içine mercimek konmuş pet şişe, selpak mendil paketi, bol hışırtılı naylonlar ...vs.
Ama benim sevgili kocam, bir oyuncak delisi olduğu için, hoşuna giden tüm oyuncakları oğluna almak istiyor. 1 ay kadar önce, emeklemesine yardımcı olsun diye (!) aşağıdaki emekleme arkadaşını aldık.


Ama benim oğlum emeklemeyi, göbekleme ile karıştırdığı için tırtılın yanaklarını ısırmakla yetindi. Bir de müzik çalarken üzerinde yanan ışıkları takip etti bir süre. Şimdi by oyuncak raftaki yerini aldı, biraz özlesin tekrar çıkartıp deneyeceğim.
Sonra Ateş'ten aşağıdaki atı ödünç aldık. At hala bizde duruyor bu arada, valla getireceğim Ateş'cim.
Bu da kovboyun şapkasına bastırınca tıkıdık tıkıdık yürüyen ve at sesi çıkaran bir oyuncak. Aslında bence çok keyifli ama sanırım biraz erken böyle bir oyuncakla oynamak için. Bunu da Ateş'e iade edeceğim en kısa zamanda.

Son olarak da dün aşağıda resmini göreceğiniz yaramaz topları aldı babası. Bir tüpten geçen renkli toplar havanın itme gücüyle tüpten dışarı fırlıyor ve sonra tekrar kanala düşüyorlar. Daha çok erken, oynamaz, sıkılır dedim ama dinletemedim. Henüz kurmadık, pil alırsa bu akşam kurup deneyeceğiz. Bakalım nasıl bir sonuç verecek. Babasına göre bununla çok eğlenecek ve motor becerileri gelişecekmiş.


Şimdi size soruyorum. Benim oğlum mu maymun iştahlı, yoksa bu yaşta tüm bebekler böyle mi?
Biz yanlış oyuncakları mı seçiyoruz? Sizin bebişlerin oynayıp da çok beğendikleri oyuncaklar var mı?

Tüm bebeklere kahkaha dolu günler diliyorum...

Yeni oto koltuğumuz...

Oğlum artık büyüdü. Anakucağına sığmıyor. Hele paltoyla hiç sığmıyor. E hergün arabayla yollarda olduğumuz için yeni bir oto koltuğu almak şart oldu. Dün E-Bebek mağazasına gittik. Aşağıda resmini göreceğiniz otokoltuğunu aldık. Bize en çok güven veren bu oldu. Britax-Römer sadece otokoltuğu üreten bir firmaymış. Teknolojisi ve kullandığı malzemeler özel. Neticede pahalı olmasına rağmen içimize sindi ve aldık. Oğlum içine paşalar gibi kuruldu ve çok beğendi. Hem yüksek, hem de yüzü yola dönük olduğu için etrafı seyretti durdu.




Cuma, Kasım 09, 2007

Gözüm üzerinizde :)

Biraz geç kaldım sanıyorum ama bugün itibariyle bloguma bir ziyaretçi sayacı ekledim. Artık günlüğümü kaç kişi ziyaret ediyor takip edebileceğim. Ne işime yarayacak? Hiiiiç, sadece ne kadar okunan bir yazar (!) olduğuma bakıp motive veya demotive olacağım :P

Hadi gelin bakiim, sizin için yazıyoruz di mi!

Pazartesi, Kasım 05, 2007

Kriz var!!!

Ya sevgili anneler, şu yemek + çamaşır + temizlik krizini nasıl çözüyorsunuz? Ben mutlaka bir bacağını açıkta bırakıyorum. Hepsini birden halledemiyorum.
Halledebileni de takdirle karşılıyorum...

Ankara'da Deniz vardı....


Ne zaman gideriz, ne zaman gelirsiniz derken haftasonu geçti gitti işte. 2 aydan fazladır bu haftasonunu bekliyorduk. Ankara'ya gitik. Deniz'ciğimizi gördük. Candostlar Özlem ve Kıvanç'la hasret giderdik.

Doyabildik mi? Hayır.

En kısa zamanda tekrar biraraya geleceğiz. Ve hatta mümkünse büyük bahçeli bir ev alıp birlikte yaşayacağız :)

Deniz'le Poyraz 2 bebek gibi iletişim kurdular. Oyuncakları çekiştirdiler. Birbirlerinin saçını çekip, parmaklarını gözlerine sokmaya çalıştılar. Deniz hem zayıf, hem 1 ay büyük, hem de kız olmasının (kızlar kesinlikle daha hızlı gelişiyor) avantajlarını kullanarak ortalıkta fır döndü. Teyzesinin tatlı cadısı, zeytingözlüsü, cin akıllısı annesinin tüm şikayetlerinin aksine bize çoook sıcak davrandı.

1,5 gün su gibi geçti. Çocukların peşinde koşmaktan 2 laf edemedik. Onlar uyuduktan sonra da oturacak gücümüz kalmamış oluyordu. En kısa zamanda tekrar görüşme sözü ve arzusu ile uçağımıza binip döndük.


Bu arada Poyraz bugün tam 8 aylık oldu. İlk dişini Antalya'da patlatmıştı. İkinci dişini de Ankara'da patlattı. Sanırım Deniz'in inci gibi 6 tane dişini kıskandı :P
Artık bir süre seyahat etmeden evde oturmayı planlıyorum. Vakit çok keyifli geçiyor ama yorulmuşum. 2 haftasonudur evde durmadığım ve hafta içi de evle pek ilgilenemediğim için evi ... götürüyor. Bu sorunu çözmem lazım :)

Cuma, Kasım 02, 2007

Yine atta gidiyoruz...

Anlaşılan bu yıl leyleği havadan indirmeyeceğiz.
Bu hafta sonu da müstakbel gelinimizi aylar sonra yeniden görmek üzere Ankara'ya gidiyoruz.
Şaka bir yana Özü ve Kıvanç Ankara'ya taşındığından beri ilk kez onları ziyarete gidebiliyoruz. 4 gün arayla iki uçak yolculuğunun oğluşa bir zararı olmaz umarım.
Deniz kızını çok özledim, büyümüş halini çok merak ediyorum. Özü'yle Kıvanç'ı da çok özledim.
Heyecanla akşam olsun diye bekliyorum.
Bol bol resim çekip paylaşırım yine sizinle.
Öpüyorum...