Perşembe, Haziran 16, 2011

Kıs-kanç-lık

Üstüne basa basa söylüyorum. Evet "Kıskançlık".
Oğlumun yaşadığı şey tam da bu. Yazmam lazım, bunlar keyifli olmasa da tarihe not olarak düşülmeli.
Bir süredir, Poyraz'da tuhaf haller olmaya başladı. Önceleri tarafımızca aşırı dikkat çekme isteği, abartılı davranışlar ve şımarıklık olarak yorumlanan davranışlar sergilemeye başladı. Biz anlamamakta veya konduramamakta ısrar edince, çocuğum açık açık söylemeye başladı;

"Sen artık beni sevmiyorsun, hep bana kızıyorsun, kardeşime hiç kızmıyorsun"
"Birgün kardeşimi evde bırakıp gezmeye çıkabilir miyiz?"
"Onu yere koy, neden hep kucağında gezdiriyorsun"
"Bir anlaşma yapalım, kardeşim ağlayınca bırak. Onu duymayalım"
"Kardeşim kucağında iken, beni de kucağında taşı"
"Okula gitmicem... (ağlayarak)"

Canım oğlum, sen de daha küçücüksün. Senden hızlıca büyümeni bekledik. Olgun davranmanı, hayatına senin onayın alınmaksızın giren bu ortağı sorunsuzca benimsemeni bekledik. Olmadı... Olamazdı zaten...
Bizim beklentimiz saçmaydı. Sen de daha ana kucağı arıyorsun. Hala birisi seninle oynasın istiyorsun. Ne anneni, ne de babanı paylaşmak istemiyorsun. Haklısın.. Seni çok seviyorum.
Elimden geleni yapacağım. Sen yine de çok ama çok tatlı bir abi oldun. Bunca şeye rağmen kardeşine zarar gelecek hiçbir şey yapmadın. Ona bakışın, dokunuşun herşeye değer. Kardeşinin de sana bakışı nasıl sevgi dolu.
Beraberce öğreneceksiniz kardeş olmayı. Kah severek, sevişerek, kah kıskanarak kavga ederek. Biz de sevinçle izleyeceğiz kardeş olmanızı. Sancısıyla, sevinciyle hayatta öğrenilebilecek en güzel duygulardan biri olan kardeşliği yaşamanızı.