Salı, Ekim 26, 2010

Gözlüklü kahramanım ve minik kızım

Daha önce de yazmıştım değil mi? İkinci hamilelikte çoook daha relaks oluyor insan. Artık başıma neler geleceğini bildiğimden mi, yoksa zaten enerjimin ve aklımın büyük bir kısmını alan bir çocuğum olduğundan mı bilmiyorum. Yoksa kızımın detaylı ultrason sonucunu yazmak için 1,5 hafta bekler miyim?

19 Ekim'de gittik doktor Atıl amcamıza. Muayene oldukça uzun sürdü. Poyraz'da 15 dakikada tamamladığı muayeneyi yarım saatte yapamadı Atıl Bey, çünkü nazlı veya inatçı kızım yüzünü ve kalbini açmamakta direndi. Araya başka hasta alıp bana tekrar baktı. Yine tam istediği gibi olmamakla beraber, kalp ve yüzü gördü. "Bir sorun yok ama erken bir haftadasınız (18+2), bu nedenle 10 Kasım'da tekrar gelin" dedi. Herşeyin yolunda gittiğinden emin olmak istiyormuş.

Şu anda 20. haftanın içindeyim. Yolu yarıladık bile. Minik kızımın kıpırtılarını hissedebiliyorum artık. Bu arada ismini Mira koymayı düşündüğümüzü söylemiş miydim :)

Mira birçok dilde çok güzel anlamları olan bir kelime. Güneşten 250 kat parlak bir kuyruklu yıldızın adı. Mitolojide bu yıldızın yunuslara yol gösterdiğine inanılıyor. Eski Likya kentlerinden birinin adı olarak da geçiyor. İspanyolca "bak" anlamında, Latince "harika", Hintçede "sevgili", Lazca "sima", Karaçay Türkçe'sinde "prenses", Rusça'da "barış"...
Artık hangi anlamını beğenirse onu kullansın :)

Bu arada blogu ve kızımla ilgili yazmayı ihmal etmemin en önemli sebeplerinden biri de oğlumun göz ve gözlük meselesi. Doğrusu konuyu bir mesele haline ben getirmişim. Ama benim kahraman oğlum gözlüğünü çok çabuk kabullendi. Tembel gözünü çalıştırmak için de günde 6-7 saat gözü bantlı dolaşıyor. Büyük insan zor dayanır valla. Aslan oğlum benim... İlk fırsatta resmini de çekip koyacağım blogumuza.

Hafta sonu salonu ve kızımın odasını boyadık. Bu da beni çok yordu tabi ki. Hele o kütüphaneyi tekrar yerleştirmek yok mu? Neyse bu kısmı da hallettik, güzel de oldu. Artık 29 Ekim tatilinde bizi ziyarete gelecek Kahraman'ları bekliyoruz dört gözle.

Bu yazıyı oğlumun son şeker diyaloğu ile bitireyim.

- Anne beni üç boyutlu filme götürme en iyisi
- Yok oğlum götürmem. Zaten gözün için de zararlı.
- Ondan değil anne, o bana küçük gelir. Ben artık 3,5 yaşındayım ya. Sen en iyisi beni 3,5 boyutlu filme götür
- !!!! :)))))