En güncel gelişmeyi, en başa yazayım. Kuzum okula başladı. Yukarıdaki "adam" fotosunu da bu nedenle koydum. Biraz gerginim. Ama bu gerginlik Poyraz'ın yuvada ağlayacak olmasından mı, yoksa benim oğlumun büyüyüp bağımsızlaştığını kabul edemiyor oluşumdan mu kaynaklı emin değilim.
2 aydır evimize yakın küçük bir yuvaya günde 2 saat oyun grubuna gidiyordu Poyraz. Ama çok sevdiği bakıcı ablası hep yanındaydı, en fazla yan odada oturuyordu. Bugün sabah 9.00'da girdiği okulda ablasının olmadığını farkedince önce mızmızlanmaya, sonra da ağlamaya başlamış. Saat 10.30'da ablasını çağırmışlar. Bu hafta hergün yarım saat daha öteleyerek öğle 13'ü bulmamız lazım. Biraz ağlayacak ama olsun, sanırım tüm çocuklar benzer bir süreçten geçiyorlar. Çok zorlanmadan alışacağını umuyorum.
Asıl zor olan, artık onun benden bağımsız, kendi başının çaresine bakması gereken bir çocuk olduğunu kabullenmek. Düşünsenize, resmen oğlumu koynumdan çıkartıp, en fazla yarım saat konuştuğum insanların kucağına bıraktım. Dramatize etmiyorum. Böyle olması gerektiğinin gayet net farkındayım. Poyraz'a hiçbir zaman evin kralı muamelesi yapmadım ama yine de artık hayatın gerçekleriyle yüzleşecek olması ve kalabalık bir insan toplamının eşit haklara ve sorumluluklara sahip bireyi olacak olması biraz yeni bir durum. Sanki bu andan itibaren artık herşey çok hızlı ilerleyecek gibi hissediyorum. Söyleyin deneyimli anneler bundan sonraki adım "anne ben bugün eve biraz geç geleceğim" mi? :)))
Neyse eve geldik, babasıyla kuşla ilgilenirlerken; ben alışveriş torbalarını yerleştirdim, akşam yemeğini hazırladım, salata yaptım....
Yemek yendi, sofrayı topladım, bulaşıkları yerleştirdim, pazar kahvaltısı için kırmızı biber közledim. Oğlana kitap okudum, sütünü içirdim, yatırdım. Sibel geldi, onunla oturup muhabbet ettik. Kendimi yatağa atmadan havada uyumuştum :)
Şimdi diyeceksiniz ki, sadede gel. Bu resmin hikayesiyle bu anlattıklarının hiç alakası yok. Az bekleyin canım, biraz sabır. İsterseniz bende çok var, birazını size de vereyim.
Neyse pazar sabahı oldu, Poyraz havuza giricem diye tutturdu. Babası da hava çok güzel denize gidelim dedi. Hızlıca kahvaltı ettik. Tuluğ ve Güneş'i de alıp Riva'ya gittik. Denize girdik, kumla oynadık. Kumun üstünde uyuduk. Pek keyifli bir gün geçti. Saat 18 gibi eve dönmüştük.
Evde akşam yemeği yok, çamaşır sepeti dolu, bulaşık makinesi yıkanmış yerleştirilmeyi bekliyor.
Hepimiz kum içindeyiz, banyo yapmak lazım.
Ve benim oğlum yanıma gelip, "annecim lüften kurabiye yapalım mı? Yooolur. Ben doğurmak (yoğurmak) istiyorum" diyor. İşte bu da, onun resmi...
Bu resmi bloguma koyduğum için tehdit alacağım kesin. Ya da oğlumun sağlığını tehlikeye atacağım... :) Anlayan, anladı!
Efenim bu resimdeki güzel kız İpek. Oğlumun kendinden 1 yaş küçük, cimcime mi cimcime, cadı mı cadı arkadaşı... Bize geldiğinde, Poyraz arabaya biniyordu. Baktı ki Poyraz'ı indirmeye gücü yetmeyecek, hop o da giriverdi arabanın içine. Çok komik bir andı. Paylaşmadan edemezdim...
Bu seferlik bu kadar, bana müsade...
Hepinize sevgiler...
İMZA: Yorgun ama yine de süper anne :)