Cuma, Eylül 29, 2006
Oynayamam, yerim dar...
Pazartesi akşamı cinsiyetini öğrendiğimizde çekilen ultrason görüntülerini detaylı inceleme şansım olmamıştı. Bizim küçük sıpa, "kardeşim erkek olacak" diye sevinç çığlıkları atarak ultrasonu eve götürüp, başucuna asmıştı. Dün akşam görüntüleri inceledim. Çok sıkışık gözüküyor benim oğlum yaaa, sanki içinde bulunduğu alan çok dar gibi geldi bana. Bu sabah internetten bazı ultrason görüntüleri indirdim. Hepsinin aynı olduğunu görünce rahatladım tabi. Rahatlamasam ne yapacaktım acaba? Plasenta nasıl büyütülür bilen var mı? :))
Yukardaki ilk resim bir sezeryanla doğum anı. Çok etkileyici buldum ve paylaşmak istedim. İkinci resim ise 16 haftalık yani oğlum kadar bir bebişe ait.
Tüm bunların dışında pek de keyfim yok açıkçası, nedenini detaylı yazmayacağım. Okuyanları ilgilendirmiyor nasıl olsa, gereksiz can sıkmaya lüzum yok. İlgilendirenler de okumuyor zaten.
Hepinizi öpüyorum...
Çarşamba, Eylül 27, 2006
Oğlan annesi adayından sabah anketodları..
Bebeğimin cinsiyetini öğrenmeden önce neredeyse hiç de merak etmiyordum. Öğrensem ne olacak ki diyordum. Kız pembe, erkek mavi diyenlerden de değilim. Ama öyle değilmiş işte...
Birçok şey somutlandı kafamda, hayaller netleşti. Şu kadarını söyliiim, siz gerisini anlayın artık. Bu sabah gazetedeki bir haberi okurken, gözlerim yaşarmış vaziyette oğlumu askere göndermeme planları yapıyordum. Anı için de bu muhabbeti yaptığımız oldu ama şimdi çok erken değil mi. Hatta size bir sır, oğlumun babasıyla geçireceği erkek erkeğe zamanları neredeyse kıskanıyorum yahu :))
Neyse, psikopat annelik rolünden derhal sıyrılmam lazım. Gerçekten iyi bir anne olabilecek miyim Evren'cim? Sen öyle demişsin ama....
Bu sabahtan bahsederken minik bir anektod anlatayım size, ilk kez böylesi başıma geldi. Sabah 45 dakikacık daha fazla uyuyabilmek için, servisle değil de vapurla gitmeyi tercih ettim. Hem zaten kış da geliyor, daha kaç sabah vapur keyfi yapabilirim öyle değil mi? Neyse gazetemi aldım, vapura bindim. Alt kıç salonda kendime yer aramaya başladım. Burdan çıkmak daha hızlı oluyor da. Neyse, orta sırada normalde 2 kişilik dizayn edilmiş ama sabah 7.45 yoğunluğunda her zaman 3 kişinin oturduğu koltuklardan birini gözüme kestirdim ve oturan iki kişinin arasına geçtim. Gazetemi açtım ve okumaya başladım. Hemen sağımda oturan gencin gazteyi benimle okuduğunu farkettim ama onu sıkıştırmış olmamın karşılığı olarak bu durumdan rahatsız olmadım. Hem zaten başkasının gazetesinden çaktırmadan bişey okumaya çalışmak da eğlenceli bişeydir di mi? Gazetenin bir yerine geldiğimde, sayfayı çevirmek istediğimde yanımdaki kişi "durun çevirmeyin, okuyorum" dedi. Şaşkınlıkla ve gülerek yüzüne baktım. O da "lütfen..." der gibi baktı. Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Hiç böyle müdahele edeni görmemiştim. Neyse okudu bitirdi ve ben sonra diğer sayfaya geçtim. Arkadaş biraz enteresan bir arkadaştı. Birkaç dakika sonra hapşırdım ve ortalığa görünür birşey saçılmamasına rağmen vapur arkadaşım (artık arkadaşım diyebilirim değil mi, bunca samimiyetten sonra :)) cebinden ütülü bez bir mendil (evet evet bez, kağıt mendil değil) çıkartarak kucağında özenle taşıdığı çantasını sildi. Yine gülmemek için kendimi zor tuttum tabi. Bu esnada vapur yanaşmaya başlamıştı, arkadaşım (!) yerinden kalktı ve kapıya doğru oluşmuş olan kuyruğun arkasına geçti. Ben de hemen peşinden kalktım, arkasına geçtim. Beni gördü. İnmek üzere hareketlendiğimizde, bu sefer gerçek olmayan ama şahane bir hapşırık patlattım sırtına doğru. Nasıl irkildiğini bilemezsiniz. Şimdi ceketini temizletmek için bir kuru temizlemeci aradığını düşünüp, eğleniyorum doğrusu :))
Birçok şey somutlandı kafamda, hayaller netleşti. Şu kadarını söyliiim, siz gerisini anlayın artık. Bu sabah gazetedeki bir haberi okurken, gözlerim yaşarmış vaziyette oğlumu askere göndermeme planları yapıyordum. Anı için de bu muhabbeti yaptığımız oldu ama şimdi çok erken değil mi. Hatta size bir sır, oğlumun babasıyla geçireceği erkek erkeğe zamanları neredeyse kıskanıyorum yahu :))
Neyse, psikopat annelik rolünden derhal sıyrılmam lazım. Gerçekten iyi bir anne olabilecek miyim Evren'cim? Sen öyle demişsin ama....
Bu sabahtan bahsederken minik bir anektod anlatayım size, ilk kez böylesi başıma geldi. Sabah 45 dakikacık daha fazla uyuyabilmek için, servisle değil de vapurla gitmeyi tercih ettim. Hem zaten kış da geliyor, daha kaç sabah vapur keyfi yapabilirim öyle değil mi? Neyse gazetemi aldım, vapura bindim. Alt kıç salonda kendime yer aramaya başladım. Burdan çıkmak daha hızlı oluyor da. Neyse, orta sırada normalde 2 kişilik dizayn edilmiş ama sabah 7.45 yoğunluğunda her zaman 3 kişinin oturduğu koltuklardan birini gözüme kestirdim ve oturan iki kişinin arasına geçtim. Gazetemi açtım ve okumaya başladım. Hemen sağımda oturan gencin gazteyi benimle okuduğunu farkettim ama onu sıkıştırmış olmamın karşılığı olarak bu durumdan rahatsız olmadım. Hem zaten başkasının gazetesinden çaktırmadan bişey okumaya çalışmak da eğlenceli bişeydir di mi? Gazetenin bir yerine geldiğimde, sayfayı çevirmek istediğimde yanımdaki kişi "durun çevirmeyin, okuyorum" dedi. Şaşkınlıkla ve gülerek yüzüne baktım. O da "lütfen..." der gibi baktı. Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Hiç böyle müdahele edeni görmemiştim. Neyse okudu bitirdi ve ben sonra diğer sayfaya geçtim. Arkadaş biraz enteresan bir arkadaştı. Birkaç dakika sonra hapşırdım ve ortalığa görünür birşey saçılmamasına rağmen vapur arkadaşım (artık arkadaşım diyebilirim değil mi, bunca samimiyetten sonra :)) cebinden ütülü bez bir mendil (evet evet bez, kağıt mendil değil) çıkartarak kucağında özenle taşıdığı çantasını sildi. Yine gülmemek için kendimi zor tuttum tabi. Bu esnada vapur yanaşmaya başlamıştı, arkadaşım (!) yerinden kalktı ve kapıya doğru oluşmuş olan kuyruğun arkasına geçti. Ben de hemen peşinden kalktım, arkasına geçtim. Beni gördü. İnmek üzere hareketlendiğimizde, bu sefer gerçek olmayan ama şahane bir hapşırık patlattım sırtına doğru. Nasıl irkildiğini bilemezsiniz. Şimdi ceketini temizletmek için bir kuru temizlemeci aradığını düşünüp, eğleniyorum doğrusu :))
Salı, Eylül 26, 2006
Canım oğluma....
Bütün Çin Takvimi ve cinsiyet tahmin çizelgelerini, yüzük sallama, yeme alışkanlığı ile cinsiyet tahmini yöntemlerini atlatarak kendini gösterdin. Ben ne olsan seni çok severdim zaten. Hoş gel, sağlıkla, mutlulukla, açık yollarınla ve bol şansınla gel. Dünyada tüm bunlara çok ihtiyacın olacak.
Gösterdi. Hem de ne göstermek, ultrasonsonu karnıma değdirir değdirmez açtı sıpa bacaklarını. Tabiri caizse dal başak ortada :))
Abimiz de bizimleydi. "Yaşasın, erkek kardeşim olacak" diye ultrason resimlerini elinde bayrak gibi sallayarak koşturup durdu. Babam kız torun beklentisi ile hüzünlü, "ikinciye inşallah" diyip durdu. Annem de yanımda idi, o "eyvah, bir tane daha mı? Nasıl başedicem ben 2 tane kudurukla" diyip durdu. Annem benim çocukluğumu unutmuş herhalde, yaramazlıkta erkekleri cebimden çıkartırmışım. 12 yaşıma geldiğimde, 2 kol, 1 ayak kırığı, 2 kafa yarığı, vücutta sayısız yara izi ve defalarca kez sakatlanmış omurga(kayıktan sığ kuma çivileme atlamak, dönen merdivenin en dar yerinden inmeye çalışmak... gibi haşarılıklar sonucu oluşmuş omurga sıkışmaları) ile yaramaz çocuk rekoruna adaydım.
Kardeşim, "hayırlı olsun" derken, bir taraftan da kız olsaydı yeğenine sürmeyi planladığı rujları, ojeleri kenara kaldırmakla meşguldu sanırım.
Kıvanç ve Özü çiftine müjdeyi, "damat geliyor" diye verdik. Onlar da bana hemen kaynana muamelesi yapmaya başladılar :)) Yerim ben o gelini...
Devrim halamız, aileye bir erkek Koç daha katılmasından kaynaklı hayal kırıklığı ve kızgınlığını "ilgilenmem ben onunla" diyerek gösterdi.
Evren Teyze'miz, bir oğlan anası olarak, "Özlem ben bizim oğlumuz olacağını hiç tahmin edemezdim, hani bizim kızımız olacaktı" diye tepki verdi.
Ogomuz'dan bahsetmeme bile gerek yok, oturuşu bile değişti diyeyim. Gerisini siz anlayın artık...
16 haftamız doldu. Artık 150 gram olmuşuz. Ultrasonda tek kareye bile sığmıyor. Ben hamileliğin başından beri 3 kilo almışım. Doktorum çok iyi gittiğimi söyledi. Artık bundan sonraki ara durak 19 Ekim. Bu sefer Atıl Yüksel amcamıza gidip 2 düzey ultrason çektireceğiz. Tepemizden tırnağımıza detaylı olarak inceleneceğiz.
Aslına cinsiyeti bilmek büyük bir heyecanı sona erdiriyor. Artık sağlıklı bir şekilde bir an önce doğmasını istiyorum. Tüm isim önerilerinize açığım... İlk olarak aklımda Poyraz, Efe ve Doruk var ama daha güzel bir öneri geldiği takdirde hepsinden her an vazgeçebilirim.
Pazar, Eylül 24, 2006
Nihayet ben de aşerdim....
Evet evet, dün akşam annemlerde oturmuş televizyon seyrederken. Reklamda gördüm ve birden ağzımın suyu aktı. Kardeşim, "salaksın sen salak. Aşerdiğin şeye bak" diye söylene söylene bakkala gitti. Kocam ciddiye bile almadı. Anı da benimle birlikte aşermiş olacak ki, o da aynısından istedi. Neye mi aşerdim?
Rocco Elmalı Lolipop'a.... :)))
Nasıl yedim, nasıl yuttum bilemezsiniz... Gerçekten çok salakça ama napiiim...Millet kış ortasında karpuz ister, ben lolipop istedim. Bir arkadaşımın yorumu şu oldu; "" bundan daha tuhafı ekmeğe filan aşermen olurdu herhalde"
Olabilir napiiim... Ekmeğe de aşeriyorum aslında ama onu kimseye söylemeden gidip yiyorum. Ekmek olduğu için kimse anlamıyor. Hakan hariç :))
Hakan Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin kafesinde çalışan servis elemanı bir arkadaşım. Bugün mercimek çorbası istedim. Çorbayı, yanında hep istediğim gibi bol limonu getirdi. "E hani ekmek" diye posta koyunca çok şaşırdı, "2 senedir burdayım, 2 senedir ekmek yemiyorsun. Ne bileyim şimdi isteyeceğini" dedi. "Eeee, gak guk, çok acıktım" filan diyip geçiştirdim.
Hamilelik hali işte...
Yarın akşam 16. hafta sonu kontrolümüz var... Hem AFP ölçümü için kan alınacak, hem de gösterirse miniğim cinsiyetini öğreneceğiz. Dolayısı ile bu muayenenin talibi çok. Anı ve annem de gelecek. "Kusura bakmayın Arkun Bey, biz biraz böyleyiz işte" diyip geçiştirmeyi planlıyorum. Son durumda kız ve erkek tahminleri neredeyse eşit. Şansı bol, yolu açık olsun, sağlığı yerinde olsun da, ne olursa başımın üstünde yeri var...
Hepinizi kucaklıyorum...
Not: Adet olduğu üzere yazıma resim aramak için Google'da "lolipop" yazınca neler buldum, neler :)) Bulduklarımı koyamayacağım için temsili bir lolipop resmi koyuyorum.
Çarşamba, Eylül 20, 2006
Pazartesi göster e mi böceğim, annen sana terlik, pabuç alacak...
Haftaya pazartesi doktor kontrolümüz var. Artık cinsiyet tahmini yapılabilir haftaya ulaşmış, 16. haftamızı o gün doldurmuş olacağız.
Tabi gösterirse küçük yaramaz. Aslında yaramaz derken haksızlık etmiim. 3,5 ay oldu, hiçbir sıkıntı vermedi bana.
Pazartesi akşamı giderken abimizi de alacağız. Abisi "belki bana gösterir" dedi de. Ultrasonu görünce onun da tepkisinin ne olacağını çok merak ediyorum doğrusu. Pazartesi akşamı, ya da en geç Salı günü size kontrol sonuçlarını yazarım. Hamileliğimin ilk başlarında gelen yoğun "erkek olacak" tahminleri, son zamanlarda "kesin kız olacak" tahminlerine bıraktı.
Bu arada abimizden bahsederken okul maceralarımızı da atlamaylım. Artık resmen ilkokul 1. sınıf öğrencisi benim altınbaşağım....
Şu sıralar davranış biçimlerimiz epeyce sallantılı. Okul dışında okulla ilgili olarak çok umarsız görünüyor. Henüz bir ödev ya da istek bilgisiyle gelmedi eve. Daha mevzuyu kavrayamadı sanırım. Ya da fazlasıyla kavradı ve şimdiden ayak diriyor :)) Derslerde nasıl diye sormak için de henüz çok erken diye düşünüyorum. Zamanla keyif alacaktır diye düşünüyorum. Biraz sabırsız bir çocuk. Hemen okuyor olsun, hemen yazıyor olsun istiyor. Deftere çizdikleri dalgaları son derece anlamsız ve sıkıcı buluyor ve bu dalgaların üzerine gemi çizmeyi tercih ediyor.
Bence de çok doğru bir davranış biçimi, dalganın üstünde gemi olur tabi. Okulun çocuğumun hayal gücünü köreltmesinden çok korkuyorum doğrusu.
Neyse okul maceralarımız çeşitlendikçe yazarım. Eğlenceli olacağa benziyor. Bu arada büyüdük ya (!), artık cimnastiğe değil basketbola gitmek istediğini söyledi. Uygun bir basketbol okuluna göndereceğiz sanırım.
Neyse işte bende durum budur, bir numara yok. Sadece daha fazla nefes nefese kalıyorum. Bu da artan kan hacmi (%50 artıyormuş) ve oksijen ihtiyacı imiş. Mümkün olduğunca açık havaya çıkmaya çalışıyorum. Bunun dışında uyku konusunda sıkıntı yaşıyorum. Geceleri pek huzurlu uyuyamıyorum. Sebebini tam bilemiyorum ama sık sık uyanıyorum ve (sürekli horlayabilen bir kocası olanlar beni anlar) tekrar uykuya dalmakta sıkıntı yaşıyorum. Bu da gündüz uykumun gelmesine sebep oluyor doğal olarak.
Bu seferlik bu kadar, hepinizi seviyorum.
Tabi gösterirse küçük yaramaz. Aslında yaramaz derken haksızlık etmiim. 3,5 ay oldu, hiçbir sıkıntı vermedi bana.
Pazartesi akşamı giderken abimizi de alacağız. Abisi "belki bana gösterir" dedi de. Ultrasonu görünce onun da tepkisinin ne olacağını çok merak ediyorum doğrusu. Pazartesi akşamı, ya da en geç Salı günü size kontrol sonuçlarını yazarım. Hamileliğimin ilk başlarında gelen yoğun "erkek olacak" tahminleri, son zamanlarda "kesin kız olacak" tahminlerine bıraktı.
Bu arada abimizden bahsederken okul maceralarımızı da atlamaylım. Artık resmen ilkokul 1. sınıf öğrencisi benim altınbaşağım....
Şu sıralar davranış biçimlerimiz epeyce sallantılı. Okul dışında okulla ilgili olarak çok umarsız görünüyor. Henüz bir ödev ya da istek bilgisiyle gelmedi eve. Daha mevzuyu kavrayamadı sanırım. Ya da fazlasıyla kavradı ve şimdiden ayak diriyor :)) Derslerde nasıl diye sormak için de henüz çok erken diye düşünüyorum. Zamanla keyif alacaktır diye düşünüyorum. Biraz sabırsız bir çocuk. Hemen okuyor olsun, hemen yazıyor olsun istiyor. Deftere çizdikleri dalgaları son derece anlamsız ve sıkıcı buluyor ve bu dalgaların üzerine gemi çizmeyi tercih ediyor.
Bence de çok doğru bir davranış biçimi, dalganın üstünde gemi olur tabi. Okulun çocuğumun hayal gücünü köreltmesinden çok korkuyorum doğrusu.
Neyse okul maceralarımız çeşitlendikçe yazarım. Eğlenceli olacağa benziyor. Bu arada büyüdük ya (!), artık cimnastiğe değil basketbola gitmek istediğini söyledi. Uygun bir basketbol okuluna göndereceğiz sanırım.
Neyse işte bende durum budur, bir numara yok. Sadece daha fazla nefes nefese kalıyorum. Bu da artan kan hacmi (%50 artıyormuş) ve oksijen ihtiyacı imiş. Mümkün olduğunca açık havaya çıkmaya çalışıyorum. Bunun dışında uyku konusunda sıkıntı yaşıyorum. Geceleri pek huzurlu uyuyamıyorum. Sebebini tam bilemiyorum ama sık sık uyanıyorum ve (sürekli horlayabilen bir kocası olanlar beni anlar) tekrar uykuya dalmakta sıkıntı yaşıyorum. Bu da gündüz uykumun gelmesine sebep oluyor doğal olarak.
Bu seferlik bu kadar, hepinizi seviyorum.
Cuma, Eylül 15, 2006
depresifim....
Valla bugün depresyondayım. Niye diye de sormayın. İster hamilelik gel-gitleri deyin... İster başka bişey. Depresifim işte. Var mı bi diyeceğiniz? Canım hiçbişey yapmak istemiyor, hiçbir yere de gitmek istemiyor. "Gönül yorgunluğu" imiş bunun adı...
Geçer herhalde!
Sizin keyfinizi kaçırmiim bari, eğlenceli bir anektod aktarayım. Biri 6 (ANI), diğeri 6,5 (komşumuzun oğlu, Anı'nın okul arkadaşı) yaşında iki çocuk evde oynuyorlar. Anı arkadaşında bir oyuncak veriyor.
Arkadaş - A aaaa ne güzel oyuncakmış...
Anı - Ama öyle yapma kırılır, kırılırsa senden parasını alırım (Eşek sıpası biz sana böyle mi yapıyoruz)
Arkadaş - Alırsan al, benim babam çok zengin. Öder....
Anı - Ağlarım da ama, gözyaşımın parasını da ödeyebilecek misin?
Arkadaş - (Donar ve kalır)
Yani bunlar çok mu zeki, çok mu artist ben anlamadım. Kuşak farkı diye buna deniyor olsa gerek. Herkese sevgiler...
Pazartesi, Eylül 11, 2006
Bırakın don biçmeyi, neredeyse çeyiz düzeceğiz :)
Herkese iyi haftalaaaarrr...
İstanbul'a bugün resmen sonbahar geldi. Hava 24 derece ama sabahtan yağan sağanak yağmur ben dahil birçok İstanbullu'yu avladı. Günün hamile tavsiyesi;
"Kapalı ayakkabı giymeden, şemsiye veya yağmurluk almadan sokağa çıkma"
Bir önceki yazıma Derya bir yorum yazmış. İkili test sonucuma göre cinsiyet tahmini yaptığım için bana deli muamelesi yapmış. Ben zaten bunun bilimsel olduğunu iddia etmiyordum ki. Yani yüzükle tahmin, karnın tipine bakarak tahmin, ya da "ye tatlıyı doğur atlıyı, ye ekşiyi doğur Ayşe'yi" tahminleri ne kadar geçerliyse bu da o kadar geçerlidir. Ben de bu yönteme göre atıyorum işte.
Ve sonuçlar geldi, beta hCG değerim 90,57. Bu durumda benim teorime göre bebeğin kız olması gerekiyor. Bekleyip göreceğiz.
"Doğmamış çocuğa don biçilmez" derler ama, benim kirli çıkı annemle, teyze olma heveslisi kardeşim, Anı'dan kalan giysileri, eşyaları filan çıkarıp ayırmışlar. Yani benimkini bırakın, bununla beraber 5 çocuk daha büyür. Zıbından, tulumlara, emzik askısından, diş kaşıyıcılara kadar hemen hemen ne ararsanız var. Battaniye, nevresim takımları, yastık, yorgan, ana kucağı, kanguru, bebek telsizi, biberon ısıtıcı... Yani kısaca 4 koca torba ve bir koca hurç dolusu eşya. Hepsini almaya kalksam dünyanın parası eder eminim. Annecim sana minnetarım. Ve "aman anne, ne tutuyorsun bunları evde. Ver birine de hayrını görsün" diyen beni dinlemediğin için de sana çok teşekkür ederim.
İstanbul'a bugün resmen sonbahar geldi. Hava 24 derece ama sabahtan yağan sağanak yağmur ben dahil birçok İstanbullu'yu avladı. Günün hamile tavsiyesi;
"Kapalı ayakkabı giymeden, şemsiye veya yağmurluk almadan sokağa çıkma"
Bir önceki yazıma Derya bir yorum yazmış. İkili test sonucuma göre cinsiyet tahmini yaptığım için bana deli muamelesi yapmış. Ben zaten bunun bilimsel olduğunu iddia etmiyordum ki. Yani yüzükle tahmin, karnın tipine bakarak tahmin, ya da "ye tatlıyı doğur atlıyı, ye ekşiyi doğur Ayşe'yi" tahminleri ne kadar geçerliyse bu da o kadar geçerlidir. Ben de bu yönteme göre atıyorum işte.
Ve sonuçlar geldi, beta hCG değerim 90,57. Bu durumda benim teorime göre bebeğin kız olması gerekiyor. Bekleyip göreceğiz.
"Doğmamış çocuğa don biçilmez" derler ama, benim kirli çıkı annemle, teyze olma heveslisi kardeşim, Anı'dan kalan giysileri, eşyaları filan çıkarıp ayırmışlar. Yani benimkini bırakın, bununla beraber 5 çocuk daha büyür. Zıbından, tulumlara, emzik askısından, diş kaşıyıcılara kadar hemen hemen ne ararsanız var. Battaniye, nevresim takımları, yastık, yorgan, ana kucağı, kanguru, bebek telsizi, biberon ısıtıcı... Yani kısaca 4 koca torba ve bir koca hurç dolusu eşya. Hepsini almaya kalksam dünyanın parası eder eminim. Annecim sana minnetarım. Ve "aman anne, ne tutuyorsun bunları evde. Ver birine de hayrını görsün" diyen beni dinlemediğin için de sana çok teşekkür ederim.
Perşembe, Eylül 07, 2006
İkili test sonucunuz...
"MERHABA OZLEM ERGUZ KOC. IKILI TEST (DOWN SENDROMU TARAMA TESTI) SONUCUNUZ NORMAL CIKMISTIR"
Teknolojik doktorumuzun kliniğinden dün böyle bir mesaj geldi. Bu durumu çok soğuk buldum derken, akşam da doktorum aradı. "Özlem'cim ikili test sonuçların gayet iyi çıkmış. Merak edilecek hiçbirşey yok. İçin rahat olsun" dedi. İçim rahatladı :))
Henüz sayısal sonuçlarını alamadım ama bu hamilelikte en önemli sınav olarak görülüyor. Sonuçların iyi çıkmasına çok sevindim tabi. Sayısal sonuçları alıp ne yapacaksın diye sormayın, bilimsel olmayan bir çalışma neticesinde bu tahlillerin sonuçlarından birinin cinsiyet tahmini yaparken kullanılabileceğini öğrendim. Bu haftalarda yapılan beta hCG testinin sonucu 50'nin altında ise bebek erkek, 50'nin üzerinde ise bebek kız oluyormuş. Doğruluk oranı %70, yani kafadan atmaktan biraz daha yüksek :)) Mesela bu test Özü'de tutmadı, kızımız yolda ama değer 23 filan çıkmış. Şimdi test sonucunu alınca bahislere ben de katılacağım. Bu arada tahminlerde çoğunluk erkek diyor. Anı ultrason resimlerini görünce, " aaa bu resmen kız" dedi. Bakalım kim doğru tahmin edecek!!!
Teknolojik doktorumuzun kliniğinden dün böyle bir mesaj geldi. Bu durumu çok soğuk buldum derken, akşam da doktorum aradı. "Özlem'cim ikili test sonuçların gayet iyi çıkmış. Merak edilecek hiçbirşey yok. İçin rahat olsun" dedi. İçim rahatladı :))
Henüz sayısal sonuçlarını alamadım ama bu hamilelikte en önemli sınav olarak görülüyor. Sonuçların iyi çıkmasına çok sevindim tabi. Sayısal sonuçları alıp ne yapacaksın diye sormayın, bilimsel olmayan bir çalışma neticesinde bu tahlillerin sonuçlarından birinin cinsiyet tahmini yaparken kullanılabileceğini öğrendim. Bu haftalarda yapılan beta hCG testinin sonucu 50'nin altında ise bebek erkek, 50'nin üzerinde ise bebek kız oluyormuş. Doğruluk oranı %70, yani kafadan atmaktan biraz daha yüksek :)) Mesela bu test Özü'de tutmadı, kızımız yolda ama değer 23 filan çıkmış. Şimdi test sonucunu alınca bahislere ben de katılacağım. Bu arada tahminlerde çoğunluk erkek diyor. Anı ultrason resimlerini görünce, " aaa bu resmen kız" dedi. Bakalım kim doğru tahmin edecek!!!
Salı, Eylül 05, 2006
Kalleşlik bu arkadaşım, sakın boyun eğme
Aslında bu yazıyı dün yazacaktım ama sabah 8'de oturduğum sandalyemden kalkabildiğimde saat 17 idi. Kara pazartesi resmen.
Neyse dün onca iş yoğunluğu ve sinir bozucu müşteri muhabbeti arasında beni en çok üzen, hamiş arkadaşım Özü'den gelen bir mail oldu. Kendisi Türkiye'nin en köklü (!) finans kuruluşlarından birinde çalışıyor ve bulunduğu konuma gelebilmek için nasıl aylarca geceleri ders çalıştığını ben biliyorum. Hamile olduğunu öğrendiği günden beri de bu durumu işine yansıtmamak için nasıl bir iyi niyetli çaba içinde olduğunu da görüyorum. Ama kimse aynı iyi niyeti göstermiyor anlaşılan ki, cumartesileri bile müşteri ziyaretleri icat ediyorlar. Tam buna kızarken, cuma günü yaptığı performans görüşmesinde kendisine söylenenler üstüne tuz biber ekti. Mailin bu kısmını aynen aktarıyorum "Cuma günü performans değerlendirmem vardı. Performans ödeneği alamadığım gibi, neredeyse çocuğu aldır diyecekler sandım. Hamile kalırken işi hiç düşünmemişim. 6 ay daha geç hamile kalabilirmişim, kendimi çok salmışım, bakımsız dolaşıyormuşum, yerimden hiç kalkmıyormuşum vs..."
Birincisi bunlar hamile bir kadına söylenir mi?
İkincisi söylemek zorundaysan bile böyle mi söylenir?
Cumartesi bile çalışan birine nasıl yerinden kalkmıyorsun dersin yaaa. Üstelik de bunu söyleyen kadın bir yönetici. 6 ay sonra ne değişecek peki, o zaman işler azalacak mı? Yoksa 2 - 3 kişilik iş yapan arkadaşımın yükünü hafifletmek için yanına birilerini mi almayı düşünüyordunuz? Güldürmeyin lütfen. Hiçbir iyi niyet gösteremiyorsanız bile, iş yasasının hamilelerin çalıştırılmasıyla ilgili kısmını okuyun en azından. Ha sahi, iş yasası diye birşeyden haberiniz var en azından değil mi?
Üzülme sen canım arkadaşım. Sabret! Seni bezdirmeye çalışıyorlar. Kimse senin aynı yoğunlukta çalışmanı isteyemez. Elinden ne kadarı geliyorsa, o kadarını yap. Sadece kendini ve bebeğini düşün. İşten çıkıp eve gelmen saat 8'i buluyorsa, ertesi gün yorgun olman senin suçun olamaz. Bu çalışma düzeni senin kabahatin değil. Eğer bakımsız derken saçını boyatamadığın için dipten görünmeye başlayan yıldızlardan bahsediyorlarsa, bunun adi hasettir. Bunun adı gözkamaşmasıdır. Bu hainliğe pabuç bırakma, bırak insanlar kendi kendilerini yesinler. Hayat zaten aynı olmayacak, daha da fazla zorlaştırmalarına izin verme. Yalnız değilsin unutma! Seni seviyorum...
Hamişlere 2 yemek tarifi... Hamiş olmayanlar da yiyebilir :)
Hem hamile, hem kolestrol tehlikesi olan, hem de insülin direncinden muzdarip biriyseniz eğer yemek yemek oldukça sıkıntı verici olabilir. İş yerindeki yağlı ve patates yoğun yemekleri yiyemeyip akşam kendi yapacağınız salatanın veya yemeklerin hayalini kuruyorsanız eğer, işte size 2 güzel tarif. Sevgili beyler, sizler de kolaylıkla bu yemekleri yapıp sevgilinize hoş bir süpriz yapabilirsiniz.
işte ilk tarifim, Fırında Mücver.
Bir kaba yarımşar demet dereotu, nane ve taze soğan ince ince kıyılır. 3 adet orta boy kabak kabukları kazınıp yıkandıktan sonra iri bir rende ile rendelenir ve suyu sıkıldıktan sonra yeşilliklere eklenir. 100 gr beyaz peynir rendelendikten, 3 adet yumurta da çırpıldıktan sonra karışıma dahil olur. Peynir tuzsuz değilse, ek tuz koymaya gerek yok. Karabiber ve 1 çay bardağı zeytinyağından sonra tepeleme 2 yemek kaşığı un da karışıma eklenerek iyice karıştırılır. Bu esnada suyunu salmasından endişe etmeyin, fırında hepsini çekecek :) Tüm bu karışımı bir borcama (ben 25x25 kare borcam kullandım) döktükten sonra üzerini alüminyum folyo veya yağlı pişirme kağıdı ile örtün. 200 derecedeki fırında 20 dakika üstü kapalı, 10 dakika kadar da üstü açık pişirin. Pişme süresi her fırına göre değişebileceğinden fırındaki mücveri sık sık kontrol etmenizde fayda var.
Artık mücverinizi ister soğuk, ister sıcak, ister yoğurtlu, ister sade yiyebilirsiniz...
Ve ikinci tarifim, Fırında Levrek.
Balık sezonunun açılmasıyla şenlenen balıkçı tezgahlarından istediğiniz sayı ve boyda levrek alın. Aynı tarifle lüfer, palamut, çipura, uskumru ve somon da yaptım. Hepsi nefis oldu.
Balıkları iyice temizlenir, özellikle pulları titizlikle gövdeden ayrılmalıdır ki, en sonda oluşacak nefis ekmek bandırma suyu içine karışan balık pulları nedeniyle heba olmasın. Balıklar zeytinyağına bulanarak 1-2 saat buzdolabında bekletilir. Bu aşamada yemeğin servis edileceği kişi sayısına göre fırın poşeti hazırlayın. Herbir poşeti yatay olarak kullanın ve tabanına halka halka dilimlenmiş soğanları, küp küp doğranmış domatesi, üzerlerine de tane karabiberi koyun. Buzdolabında marine edilmiş balıkları çıkarıp karınlarındaki yarıklara 1'er adet defne yaprağı saklayın. Dilediğiniz miktar sarımsağı tuzla dövün, mümkünse kıyılmış fesleğenle, yoksa ince kıyılmış maydonozla karıştırıp üzzerine zeytinyağı ekleyin ve bu karışımı balıkların üzerine sürün. Süslenmiş balıklarınızı fırın poşetindeki malzemenin üzerine yatırın ve üzerlerine halka halka doğranmış limonları dizin. Poşetlerin ağzını sıkıca kapatın ve poşeti 2-3 yerinden iğne ile delin. Poşetleri dikkatlice fırın tepsinize ya da borcamınıza yerleştirin. 200 derecede 40-50 dakika pişirin. Servis ederken ister poşetleriyle tabaklarına koyun, ister poşetsiz. Bu arada kalabalık misafiriniz varsa poşetlere patates, biber ve mantar da koyabilirsiniz. Son derece lezzetli ve doyurucu olan bu yemeği mutlaka yanında ekmekle servis edin. Çünkü poşette oluşan balık suyu asla ziyan edilmemesi gereken bir lezzet :)
Herkese afiyet olsun...
işte ilk tarifim, Fırında Mücver.
Bir kaba yarımşar demet dereotu, nane ve taze soğan ince ince kıyılır. 3 adet orta boy kabak kabukları kazınıp yıkandıktan sonra iri bir rende ile rendelenir ve suyu sıkıldıktan sonra yeşilliklere eklenir. 100 gr beyaz peynir rendelendikten, 3 adet yumurta da çırpıldıktan sonra karışıma dahil olur. Peynir tuzsuz değilse, ek tuz koymaya gerek yok. Karabiber ve 1 çay bardağı zeytinyağından sonra tepeleme 2 yemek kaşığı un da karışıma eklenerek iyice karıştırılır. Bu esnada suyunu salmasından endişe etmeyin, fırında hepsini çekecek :) Tüm bu karışımı bir borcama (ben 25x25 kare borcam kullandım) döktükten sonra üzerini alüminyum folyo veya yağlı pişirme kağıdı ile örtün. 200 derecedeki fırında 20 dakika üstü kapalı, 10 dakika kadar da üstü açık pişirin. Pişme süresi her fırına göre değişebileceğinden fırındaki mücveri sık sık kontrol etmenizde fayda var.
Artık mücverinizi ister soğuk, ister sıcak, ister yoğurtlu, ister sade yiyebilirsiniz...
Ve ikinci tarifim, Fırında Levrek.
Balık sezonunun açılmasıyla şenlenen balıkçı tezgahlarından istediğiniz sayı ve boyda levrek alın. Aynı tarifle lüfer, palamut, çipura, uskumru ve somon da yaptım. Hepsi nefis oldu.
Balıkları iyice temizlenir, özellikle pulları titizlikle gövdeden ayrılmalıdır ki, en sonda oluşacak nefis ekmek bandırma suyu içine karışan balık pulları nedeniyle heba olmasın. Balıklar zeytinyağına bulanarak 1-2 saat buzdolabında bekletilir. Bu aşamada yemeğin servis edileceği kişi sayısına göre fırın poşeti hazırlayın. Herbir poşeti yatay olarak kullanın ve tabanına halka halka dilimlenmiş soğanları, küp küp doğranmış domatesi, üzerlerine de tane karabiberi koyun. Buzdolabında marine edilmiş balıkları çıkarıp karınlarındaki yarıklara 1'er adet defne yaprağı saklayın. Dilediğiniz miktar sarımsağı tuzla dövün, mümkünse kıyılmış fesleğenle, yoksa ince kıyılmış maydonozla karıştırıp üzzerine zeytinyağı ekleyin ve bu karışımı balıkların üzerine sürün. Süslenmiş balıklarınızı fırın poşetindeki malzemenin üzerine yatırın ve üzerlerine halka halka doğranmış limonları dizin. Poşetlerin ağzını sıkıca kapatın ve poşeti 2-3 yerinden iğne ile delin. Poşetleri dikkatlice fırın tepsinize ya da borcamınıza yerleştirin. 200 derecede 40-50 dakika pişirin. Servis ederken ister poşetleriyle tabaklarına koyun, ister poşetsiz. Bu arada kalabalık misafiriniz varsa poşetlere patates, biber ve mantar da koyabilirsiniz. Son derece lezzetli ve doyurucu olan bu yemeği mutlaka yanında ekmekle servis edin. Çünkü poşette oluşan balık suyu asla ziyan edilmemesi gereken bir lezzet :)
Herkese afiyet olsun...
Mobilya alışverişini erkenden yapın, en azından erken karar verin
Geçen cumartesi sabahı evde miskinlik yaparken, birden IKEA'nın 2007 kataloğunu internetten indirirken bulduk kendimizi. Ve sonra da benim ısrarlarıma dayanamayarak yollarda...
Saat 13.00 gibiydi IKEA'ya girdiğimizde. Abimize ranza, abimize çalışma masası, çocuk odasına gardrop, bebek yatağı, yastık, nevresim, Özü'nün isteği üzerine beyaz bebek mobilyası alternatifleri, puf, lamba, Ogo'muza çalışma masası.....vs derken açlıktan öldüğümü farkedip IKEA'nın meşhur İsveç köftelerini tabağımıza doldurduk. Yukarda saydıklarıma sadece baktım, merak etmeyin. Ne demiş büyüklerimiz ? "Doğmamış çocuğa don biçilmez" Şimdiden almadım tabi. Ama şu anda artık ne alacağımızı biliyoruz. Ikea'dan çıktığımızda saat 16.00 civarıydı ve çok yorulmuştuk. Ama bu sene okula başlayacak abimize çalışma masası bulamadığımız için bir de Praktiker'e bakalım dedik. Ikea'nın burnunun dibindeki Praktiker, Ikea'dan 2 kat pahalı ve 2 kat kötü. Kaçarak uzaklaşırken, uzun zamandır balık yemediğimizi farkettik ve Carrefour'dan balık alıp öyle gidelim dedik. Carrefour'a girip balık alıp çıkılmadığını geç hatırladık :)
1 saatlik alışveriş ve 10 kadar torba ile dönüş yoluna koyulduk. Arada eve gelmeden bir de Casa'ya uğradık. Salondaki eski koltukları atıp, yerine açılabilir yeni bir koltuk alacaktık ama şimdi daha önemli harcamalarımız olacağından vazgeçtik.
Neyse eve vardığımızda, ayaklarımızı havaya dikip yatmaktan başka birşey yapamadık. O kadar yorulmuştuk ki, binbir hevesle aldığımız balıkları yıkayıp buzluğa atabildik ancak. Erkenden de uyuduk.
Benim tavsiyem, alacağınız mobilyaya mümkün olduğunca erken karar verin. Sonra dolaşması daha zor olacaktır eminim.
Öpüyorum...
Saat 13.00 gibiydi IKEA'ya girdiğimizde. Abimize ranza, abimize çalışma masası, çocuk odasına gardrop, bebek yatağı, yastık, nevresim, Özü'nün isteği üzerine beyaz bebek mobilyası alternatifleri, puf, lamba, Ogo'muza çalışma masası.....vs derken açlıktan öldüğümü farkedip IKEA'nın meşhur İsveç köftelerini tabağımıza doldurduk. Yukarda saydıklarıma sadece baktım, merak etmeyin. Ne demiş büyüklerimiz ? "Doğmamış çocuğa don biçilmez" Şimdiden almadım tabi. Ama şu anda artık ne alacağımızı biliyoruz. Ikea'dan çıktığımızda saat 16.00 civarıydı ve çok yorulmuştuk. Ama bu sene okula başlayacak abimize çalışma masası bulamadığımız için bir de Praktiker'e bakalım dedik. Ikea'nın burnunun dibindeki Praktiker, Ikea'dan 2 kat pahalı ve 2 kat kötü. Kaçarak uzaklaşırken, uzun zamandır balık yemediğimizi farkettik ve Carrefour'dan balık alıp öyle gidelim dedik. Carrefour'a girip balık alıp çıkılmadığını geç hatırladık :)
1 saatlik alışveriş ve 10 kadar torba ile dönüş yoluna koyulduk. Arada eve gelmeden bir de Casa'ya uğradık. Salondaki eski koltukları atıp, yerine açılabilir yeni bir koltuk alacaktık ama şimdi daha önemli harcamalarımız olacağından vazgeçtik.
Neyse eve vardığımızda, ayaklarımızı havaya dikip yatmaktan başka birşey yapamadık. O kadar yorulmuştuk ki, binbir hevesle aldığımız balıkları yıkayıp buzluğa atabildik ancak. Erkenden de uyuduk.
Benim tavsiyem, alacağınız mobilyaya mümkün olduğunca erken karar verin. Sonra dolaşması daha zor olacaktır eminim.
Öpüyorum...
Cuma, Eylül 01, 2006
Abimizin incileri....
Bebek haberini aldığından beri çok heyecanlı olan abimiz saçtığı incilerle bizi kahkaya boğuyor doğrusu. İsterseniz en başından itibaren en çok akılda kalanları yazayım.
Bebek haberini aldıktan sonra ilk görüşmemiz ve yazlıkta balkonda ailece oturuyoruz. Bizim küçük sıpa başka şeylerle ilgileniyorken birden ilk incisini attı;
- Teyze bebeği sokarken çok acıdı mı?
- (gurk) (sessizce) yok acımadı oğlum... (bir yandan da aslında ne sormak istemiş olabileceğini düşünüyorum)
Durmadı sıpa, ikinci inciyi patlattı
- yatarak mı soktunuz?
(tüm aile kahkahayı patlattı tabi)
Meğerse benim kuzum bebeği oraya doktorun koyduğunu sanıyormuş da, yani en azından bize öyle dedi.
Arada bir arayıp soruyor;
- Ben onunla yatabilecek miyim?
- Arabasını itebilecek miyim?
- Kucağıma alabilir miyim?
- Sütünden ben de içebilir miyim?
- Benim defterimi karalar mı?
- Oyuncaklarımla oynayacak mı?
- Ben onun oyuncaklarıyla oynayabilir miyim?
- Ona ne oyuncaklar alacaksınız? :)))))
Geçen gün annem balkonda iken seslenmiş;
- Ananeee, yıldız kayıyor mu?
- Yok oğlum, kaymıyor
- Tamam kayarsa haber ver, dilek tutucam
- Ne dileği tutacaksın bakiiim
- Kardeşim erkek olursa, pipisi benimkinden büyük olmasın diye dilek tutucam
:))) Ne büyük derdi varmış benim balböceğimin meğer...
Dün akşam doktordan çıkınca annemi aradım, telefonu annemin elinden aldı;
- Teyze kız mı, erkek mi?
- Bilmiyorum oğlum daha belli değil. 1 ay sonra gittiğimde belki belli olur.
- 1 ay kaç gün?
- 30 gün oğlum
- Hmmm, bir dahakine ben de geleyim belki bana gösterir
-Tamam oğlum beraber gideriz
- E bu arada eli ayağı düzgün mü bari?
(kocakarı yaaa)
Bebek haberini aldıktan sonra ilk görüşmemiz ve yazlıkta balkonda ailece oturuyoruz. Bizim küçük sıpa başka şeylerle ilgileniyorken birden ilk incisini attı;
- Teyze bebeği sokarken çok acıdı mı?
- (gurk) (sessizce) yok acımadı oğlum... (bir yandan da aslında ne sormak istemiş olabileceğini düşünüyorum)
Durmadı sıpa, ikinci inciyi patlattı
- yatarak mı soktunuz?
(tüm aile kahkahayı patlattı tabi)
Meğerse benim kuzum bebeği oraya doktorun koyduğunu sanıyormuş da, yani en azından bize öyle dedi.
Arada bir arayıp soruyor;
- Ben onunla yatabilecek miyim?
- Arabasını itebilecek miyim?
- Kucağıma alabilir miyim?
- Sütünden ben de içebilir miyim?
- Benim defterimi karalar mı?
- Oyuncaklarımla oynayacak mı?
- Ben onun oyuncaklarıyla oynayabilir miyim?
- Ona ne oyuncaklar alacaksınız? :)))))
Geçen gün annem balkonda iken seslenmiş;
- Ananeee, yıldız kayıyor mu?
- Yok oğlum, kaymıyor
- Tamam kayarsa haber ver, dilek tutucam
- Ne dileği tutacaksın bakiiim
- Kardeşim erkek olursa, pipisi benimkinden büyük olmasın diye dilek tutucam
:))) Ne büyük derdi varmış benim balböceğimin meğer...
Dün akşam doktordan çıkınca annemi aradım, telefonu annemin elinden aldı;
- Teyze kız mı, erkek mi?
- Bilmiyorum oğlum daha belli değil. 1 ay sonra gittiğimde belki belli olur.
- 1 ay kaç gün?
- 30 gün oğlum
- Hmmm, bir dahakine ben de geleyim belki bana gösterir
-Tamam oğlum beraber gideriz
- E bu arada eli ayağı düzgün mü bari?
(kocakarı yaaa)
6,5 santim ama kıpır kıpır yahu...
Dün doktorumuza gittik. Kıpraşık bebek önce yüzüstü yatıyordu, öyleyken ölçtü, ense kalınlığı 0,98 mm, boyu 6 cm çıktı. Sonra biraz daha baktık, kalp atışlarını filan dinledik. Hala dakikada 161 atıyor miniğimin kalbi... Birden hop dedi sırtüstü döndü. Çok komikti, tıpkı yerçekimsiz ortamdaki insanlar gibi. Kolları, bacakları sürekli oynuyordu. sırtüstü yatınca daha net görüntü verdi. Bu şekilde ölçülünce ense kalınlığı 1,28 mm, boyu da 6,48 cm oldu. Doktor amcamız herşey yolunda dedi. Elini ağzına filan götürüyordu. Burnunu bile seçebildim, çok heyecanlıydı. 24 günde aldığım 1 kilo ile beraber, hamilelik başından itibaren toplam 2,5 kilo almış oldum. Daha muayene olmadan doktoruma iştahsızlıktan şikayet ettiğimde çok şaşırdı, "kullandığın Elevit Prenatal iştah açar aslında" dedi. Sonra da güldü. "Tartıda görücez iştahsızlığını" dedi. Gerçekten de bu iştahsızlıkla (!) bile 1 kilo aldığıma göre, iştahım açılınca ne yapacağımı şimdiden düşünmeye başladım :))
Vitaminime eklenen demir hapından başka almam veya yapmam gereken birşey yokmuş. beta-hCG ve PAPP-A değerlerimin ölçülmesi için kan verdim, haftaya salı gibi onun sonuçlarını da alınca ikili testimizin kesin sonucu çıkmış olacak. 25 Eylül gibi tekrar gideceğiz. O zaman da benim kanımdaki AFP (Alfa Feta Protein) oranı incelenecek. Bu da nöral tüp defekti (?) riskini belirliyomuş. Neyse standart testlerden biri anlayacağınız.
Aslında dün çektirdiğimiz güzel ultrason fotoğraflarından birini buraya koymak isterdim ama işyerindeki yazılımla çözünürlüğü ayarlayamıyorum. Neredeyse hiçbirşey görünmüyor. Bu nedenle siz yine temsili bir resimle idare edeceksiniz. İlk resim dün akşamki görüntülerden birine gerçekten çok benziyor. İkincisi temsili bir görüntü. Üçüncüsü ise bebeğin boyutu hakkında size fikir verebilir.
Dün gece hamileliğimin başından beri 3. kez doğum yaptığımı gördüm rüyamda. Sanırım hep doktor kontrollerimizden sonraya denk geliyor bu rüyalar. Bilmiyorum Ogo'ya mı inat, yoksa başka bir sebebi mi var. Ama her üçünde de kız bebek gördüm. İş yerindeki arkadaşlarım ağırlıklı erkek diyorlar. Siz ne tahmin ediyorsunuz arkadaşlar?
Herkese sevgiler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)