Pazartesi, Ağustos 07, 2006

Ve İstanbul... Ve bu akşam...

Artık İstanbul'dayım, işin doğrusu bırakıp dönmekte zorlanmadığım bir tatil geçirdiğim için kendimi şanslı sayıyorum :p
Adapte olmak pek zor olmadı, zaten haftalardır bu akşamı beklediğim için şimdilik sevinçliyim bile denebilir.
Bu akşam bebişimizin kalp atışlarını duymayı ümit ederek doktora gideceğimiz akşam. Kendimi hamile gibi hissetmem için neredeyse hiçbir sebep yok :)) Bulantı yok, kusma yok, yorgunluk yok... Sadece göğüslerimde acı vardı artık o da yok... E ben nasıl hamileyim yahu???
Neyse akşam doktorumuza soracağız herşeyi... Umarım herşey yolundadır.
Bana şans dileyin.
Not: Yazıma yorum yazan Corto, bu kalp sesini dinlenebilir hale getirip getiremeyeceğimi sormuş. Valla Corto'cum, hareketli ultrason görüntülerini CD'ye çekip veriyorlar ilerleyen aylarda ama, kalp atışını kaydediyorlar mı bilemiyorum. Doktoruma talebini özel olarak ileteceğim.

İzmir ve Kuşadası'nda bir nefes


Tatilin 3. ve son kısmında ise kayın aile ziyareti sebebiyle İzmir'de idik. İzmir dediysem içi değil, Ürkmez adında, sessiz ve yapılacak hiçbir aktvitesi olmayan bir sahil kasabası. Burada aile içi iletişimin gergin tellerine dokunmamaya çalışarak geçirdiğim birkaç günde bol bol yiyip yattım. Ve pek tabi ki, bir miktar semirdim. Doktorum bana çok kızacak.
İzmir'deki 2. günümüzde Seçkin ve Tuluğ'un Kuşadası'na geldiklerini öğrendim ve hemen kendimizi davet ettirdim :) Şaka bir yana uzun bir süredir bizi hep çağıran Saffet Teyze'nin hiç de yarımağızla davet etmediğini gidince anladım. O kadar muhteşem şeyler pişirmişti ki, sadece 2 kiloyu orada geçirdiğim 24 saatten az sürede aldığımı düşünüyorum.
Saffet Teyze, eline koluna sağlık ama sakın bir daha o tahinli yufkadan pişirme olur mu? Kendimi kaybediyorum ben onu görünce.
Neyse orada yaşıtlarımızla keyifli vakitler geçirdik doğrusu. Çağırana da, vesile olana da teşekkürler.
Kuşadası dönüşü 1 gece daha Ürkmez'de kalıp, pazar sabahtan uçakla gürültülü, tozlu, sıcak şehrimize geri döndük.
Bu kısma dair foto yok maalesef, çünkü Ogo fotoğraf makinesi çantasının fermuarını çekmeyi unutup makineyi taşa düşürdüğünden beri fotoğraf çekemiyoruz. Bu nedenle ben de konuya uygun olarak Kuşadası'nda yediğimiz muhteşem çipuranın temsili bir resmini koyuyorum.

Adatepe'deyken...


Avşa sonrası başbaşa birkaç gün geçirelim diye Adatepe'ye gittik. Ama doğrusu bu kadar da başbaşa olacağımızı düşünmemiştik. İlk bir saat insana müthiş bir huzur veren dinginlik, sessizlik, ilerleyen saatlerde benim gibi şehir insanları için bir eziyete dönüşebiliyor.
Adatepe, Çanakkale Küçükkuyu'ya bağlı eski bir Rum köyü. Büyük bir kısmı restore edilmiş taş evleri, daracık sokakları, zeytin ve zeytinyağı satılan tezgahları, köy kahvesi ile gerçekten çok hoş bir atmosferi olan bu köy, gece olunca ıssız ve karanlık sokakları, boş evleri (meğerse köyde yaşayan yokmuş, herkes sahile iniyor), böcek ve köpek sesleri ile bir korku filmi platosuna dönüşüyor. Kaldığımız yerin yeşil ve çiçekli bahçesinde birbirimize bakarak, hiç konuşmadan saatlerce dergi okuyarak ve genelde yatarak geçirdik 2 günü. 3 gecelik rezervasyon yapmış olmamıza rağmen dayanamayıp kaçtık erkenden. Son gün şelale dedikleri ama kalabalıktan şelaleyi göremediğim, gürültüden su sesini duyamadığım ve sırf üzerine plastik kilim desenli bir örtü attıkları için 10 YTL istedikleri bir kayanın üzerinde birkaç saat geçirdik. Buz gibi suya girmemin sakıncalı olacağını düşündüğümden, yanımızda soğuk birasını içen ve sıcakladıkça kendini suya atan babamızı iç çekerek izlemekle yetindim. Açıkçası Adatepe tüm fotografik güzelliğine rağmen, gitmek ve hatta hatırlamak bile istemeyeceğim bir yer oldu benim için.

Avşa'dayken...


Herkese merhabaaa...
tatil bitti ve ben gerçek hayatımın başına döndüm. Tatilimin ilk 3 günü canım oğluşumla geçti ve çok keyifliydi. Keşke onunla daha fazla kalsaydım, zira tatilin geri kalanından hemen hiç keyif almadım.
Ogo'su sarsıntılar içinde araba kullanırken kardeşine zarar gelmesin diye o minicik elleriyle karnımı tutması yok muydu... Arada bize çektiği yoklamalar; belki kardeşim benden daha tatlı olur, onu benden daha çok seversiniz diye sorması... Doğum günümde hediye edilen karikatür kitabının içindeki 2 tane muzır karikatürü bulup anlatmamı istemesi...
Teyzesinin aşkı o yaaa, sen olmasan ben ne yapardım balböceğim. İlk fırsatta tekrar Avşa'ya oğlumun yanına gideceğim. Resimde Ogo'su onu denizde havaya atarken görülüyor. Mümkün olsa tüm hayatını denizde geçirebilir benim balık oğlum.