Pazartesi, Mayıs 31, 2010

Bahçede havuz sefası

Çoook geç kalmış bir post.
Tarih: 30 Mayıs 2010
Yer: Ali'nin bahçesi
Oyuncular: Piraye, Güneş, Ali, Ekin ve Poyraz
Konu: Fazla söze ne hacet, resimler her şeyi anlatıyor :)










İzmir'de Mayıs ve ilkler

19 Mayıs tatiline 2 gün ekleyip 5 günlüğüne İzmir'e gittik. Hava çok sıcak değildi, hatta zaman zaman yağışlı idi ama gezmesi pek keyifli oldu. Çok sıcak olsaydı, daha zor olurdu. Poyraz çok güzel yedi, çok güzel uyudu zaten, hava değişimi çok yaradı. Tüm tatil boyunca salyongoz topladı, böcekleri inceledi, balık tuttu, kedi, köpek, civciv, buzağı sevdi. Ağaçtan bol bol dut ve erik toplayıp yedi. İlk kez düşüp dizini kanattı. Domatesin Migros'ta yetişmediğini öğrendi :)


Salyangozları babaannemizin verdiği minik sepete topladık. Ne yapacağını soranlara pişirip yiyeceğini söylese de, yemeye teşebbüs etmedi henüz.

***


Yavru bir kedi buldu ve onu sevebilmek için iki gün uğraştı. Yakaladığı balıkların iki tanesini canlı canlı hayvanın önüne atınca kalbini kazandı ve kediyi kucaklayabildi.

***

Ve işte bir karagöz, eve kadar elinde taşıdı :)))

***
Bulduğu her fırsatta suyla oynadı.

***

Tam bir sokak çocuğu oldu, sıkıysa bahçeden içeri sok...

***
Bu dönüş yolundan. O kadar yoruldu ki tatil boyunca, dönüş yolunda arabada tam 3 saat uyudu.

***
Burası Sığacık... Çok güzel bir yer, ilerde Foça gibi olacağına eminim. Daha küçücükken gidip görün derim.

***
Minik ürkek bir buzağı sevdi, günlerce anlattı, durdu.

***
Kuzuları yakalayıp sevemedi ama kuzulara bekçilik eden komik ve oyuncu köpekle bayağı oynadı. Poyraz zıpladıkça, köpek de onunla beraber zıplıyordu.

***

Sunay Teyze'nin harika bahçesinde oğlum kendini kaybetti. Bu fotoğraftaki zaptedilmiş ve mutsuz Poyraz. Kendini böğürtlen çalılığına atarak, cır cır ses çıkaran bir böceği aramaya kalkışınca zaptetmek zorunda kaldım :)

***
15 tane civciv vardı, bir tanesi acayip hareketli ve yaramazdı. Tabi benim oğlum onu eline almak istedi. Babası uzun uzun koşup yakalayabildi.

***

- Annecim bu güller çok güzel, gel bir resmini çekeyim
- Homur homur homur

***
Civcivler nerede yaşıyormuş bi bakim...

***

Pazartesi, Mayıs 17, 2010

Vakit ne çabuk geçiyor

Bu sefer o kadar da oğluştan bahsetmeyeceğim. Biraz da benden...
7 dakikam var, sonra saçlarımı yıkamam lazım. Hayatımda ilk defa kendi kendime saçlarımı boyadım da :) Bakır rengine boyatmıştım, ama oğlum 1 aydır hergün, anne siyah daha güzeldi deyip duruyor. Veto yedik anlayacağınız. Neyse işime de gelmedi değil, öyle her ay gidip dip boyayla filan uğraşmak hiç bana göre değil.
İstanbul'a bahar gelmeden yaz geldi diye başlayacaktım aslında bu yazıya. Kaç gündür niyetlenip, yazmayı beceremiyorum. Ama yaz gitti, neredeyse sonbahar geri geldi, rüzgar yağmur... Hatta daha da soğuyacakmış hava. Neyse soğusun. Ben en çok İstanbul'un baharını seviyorum zaten.
Ne zaman 17 Mayıs oldu anlamadım. Sanki bu aralar bir ayın 1'i oluyor, bir 15'i... O kadar hızla akıyor ki zaman. Kışlıkları kaldırdım, yazlıkları çıkardım. Halıları da kaldıracağım. Park bahçe sefaları, akşam gezmeleri de başladı. Oh be... (İtiraf edeyim, kış seni pek sevmiyorum:))
Geçen hafta sonu, Edirne'ye gittik 4 çift, 2,5 çocuk. Çocuklardan biri henüz annesinin karnında idi. İlk defa gittim, çok yeşil ve güzel bir kentmiş. Önünde kuyruk olan, küçücük bir yerde ciğer yedik. Nefis birşeydi. Hatta yemez diye düşünmeme rağmen, Poyraz da bol bol yedi. Sonra da Meriç kıyısında kahve içtik.
7 dakikam doldu bile. Resimleri de ekleyip bitiriyorum bu seferlik.