Perşembe, Mart 29, 2007

24 günlük olduk...

Hala birbirimize alışmaya çalışıyoruz. Daha çok miniğiz ve bir düzenimiz yok tabi ki.. Gece sabah karşı gaz sancılarımız tutuyor. Onun dışında genel gidişat iyi denebilir.
Ben en son geçen cumartesi dışarı çıktım. Tuhaf bir durum. Bu sabah ortalıktaki fişleri topluyordum. Market fişlerini görünce gözlerim doldu. Komik gibi geliyor kulağa ama aslında trajikomik...
İnsan markete bile gitmeyi özler mi yav...
Tek bir ekmek için bile Tonguç'tan rica etmek, 2 kelime edecek insan beklemek...
Herkes yorgun, herkes meşgul...
Gece oğlum ve ben, gündüz oğlum ve ben. Şikayetçi değilim, kuzumla çok iyi vakit geçiriyorum. Sabırlıyımdır ben. Elbette devran dönecek.
Kimseye güvenerek doğurmadım ben bu çocuğu. Herkes hayatına kaldığı yerden devam etsin. Ben hallederim.

Pazartesi, Mart 19, 2007

Doğum hikayemiz...




4 Mart Pazar sabahı çamaşır değiştirirken az bir miktar suyum geldi. Bacaklarımın arasından süzülenin idrar ya da başka birşey olmadığına emindim. Doktorumu aradım, "hemen hastaneye gidin, NST ile bir baksınlar. Bir de turnusollu ped versinler" dedi. Tonguç'un belki de ilk defa hazırladığı mükellef kahvaltı sofrasını bırakıp hastaneye gittik. NST çekildi, doğru düzgün sancı yok. Turnusollu ped verdiler, renk değişikliği olmadı. Çünkü gelen sıvı kurumuştu ve devamı da gelmedi.
Neyse öğleye doğru eve geldik ve kurt gibi acıkmış olarak bizi bekleyen kahvaltı sofrasına oturduk. Bu mesele üzerinde hiç durmadım, zira vakti gelince bebeğimin bana sağlam bir işaret vereceğinden hiç şüphem yoktu. Bütün gün evde keyif yaptık, yayılıp gazete filan okuduk. Akşam olunca babaanneyi de alıp Çiya'ya yemeğe gittik. Güzel yemekler yedik, kekik çayı içtik. Eve gelince 23 gibi yattım. Saat 01.30'da bol miktarda sıvının bacaklarımdan aşağı akmaya çalıştığını hissedip hemen yataktan fırladım ve o anda pijamamın altını tamamen ıslatan o şeffaf, berrak ve kokusuz ılık sıvı boşaldı. "Tamam" dedim, "İşaret bu". Tonguç'a seslendim. Beni görünce acayip panik oldu. Oysa ben son derece mutlu ve sakindim, hiç sancım yoktu. Hızlıca giyindim. Hastane çantamızı da aldık ve dışarı çıktık. Bu sırada Tonguç'un aradığı Buğra da arabayla geldi ve hastaneye gittik. Hemen ultrasonla baktılar, hala bir sürü suyum olduğunu gördüler. Oysa ben hepsi bitmiştir diye düşünmüştüm. Meğerse içerde dünya kadar su biriktirmişim. Muayenede ise rahim ağzının 2 cm kadar açıldığını söylediler. Yatışım yapıldı, arkadan iliklenen pembe hastane önlüğümü giydim. Sabah 6.30'a kadar uyur uyanık vaziyette bekledik. Bu arada 2 saatte bir NST'ye bağlandım. Sancı görünüyordu ama çok seyrekti. Ben ise hiçbir sancı hissetmiyordum. Sabah kardeşim geldi. Yapılan muayenemde rahim ağzının 3 cm olduğu söylendi. Neyse beklemeye devam ettim tabi. O kadar sakin ve heyecansızdım ki, ben bile kendime şaşırıyordum. Oysa saatler içinde hayatım değişecekti.
Gün içinde yavaş yavaş artan sancılar gelmeye başladı. Ama ben hamilelik yogasında öğrendiğim nefes teknikleri ile bu sancıları kolayca atlattığım için "hah bu da ne ki, ben bu doğumu kolayca yaparım" havasına girmiştim bile. Öğleden sonra doktorum geldi, muayene etti. Açılma hala 3 cm olunca moralim biraz bozuldu tabi. Akşam 18gibi, hastanede bana suni sancı vermeye çalıştılar. Kesinlikle reddettim. Bunu daha önce doktorumla konuşmuştuk ve suni sancının normal sancıdan çok daha fazla can yakan birşey olduğunu biliyordum. Üstelik suni sancıdan sonra normal doğuma girenlerin oranı sadece %20 imiş. Saat 19'de doktorum tekrar geldi. Muayene etti ve açılmanın 4 cm olduğunu görünce bana şu seçenekleri sundu. Ya hemen sezaryene girecektim. Ya sabaha kadar sancı çekip bekleyecektim ve açılmaya tekrar bakacaktı, ya da sadece 2 saat daha bekleyip, açılmanın gidişatına göre karar verecektik. Ben son seçeneği istedim. Moralim bozuldu, çünkü normal doğum yapabilmeyi çok istiyordum. En azından bir miktar daha şansımı zorlamak istedim. Bu arada aradan neredeyse 20 saat geçmiş olmasına rağmen hala zaman zaman suyum geliyordu. Bu da bebeğin başının doğum kanalına girmediğinin göstergesiydi.
Saat 19-21 arası işkence gibiydi. O kadar çok sancı çektim ki, nefes egzersizleri hiçbir işe yaramıyordu. Odada annem, kardeşim, kayınvalidem, Tonguç ve Tuğba dehşetli gözlerle beni seyrediyorlardı. Onlar mı daha komikti, ben mi daha acınasıydım hala karar veremiyorum :)
Saat 21'de doktorum geldi ve tekrar muayene etti. Ben en azından 7 cm filan açılma olmasını umuyordum o kadar sancıdan sonra. Doktor "hala 4 cm" diyince ağlamaya başladım. Moralim sıfıra indi, dayanacak halim kalmamıştı. "Lütfen bana narkoz verin ve bebeğimi çıkarın" dediğimi hatırlıyorum. Doktorun, benim ve ameliyat ekibinin hazırlanması için geçen yarım saatlik süre bana bir asır gibi geldi. Neyse beni aldılar, ameliyathaneye indirdiler. Ameliyat ekibi oldukça neşeli ve espiriliydi, ben de o kadar acıdan sonra bitmiş durumda idim ama çok sakindim. "Ne zaman narkoz vereceksiniz" diye sormamın hemen arkasından doktorumun bana "bay baay, iyi uykular" dediğini hatırlıyorum.
5 Mart Pazartesi akşamı saat 21.43'te oğlum dünyaya gelmiş. Beni odaya çıkardıklarında saat 22.15 filandı sanırım. Kendimdeydim, konuşulanları duyabiliyordum. Ama gözlerimi açamıyordum. Sadece "bebeğim nasıl" diye sorabildim. "Çok iyi" dediler. İkinci sorum ise kaç kilo olduğu idi :))
Aradan 10-15 dakika geçmeden 3,665 kg'lık ve 49 cm'lik oğlumu yanıma getirdiler. Yanak yanağa bir süre durduk. Sanki senelerdir ben bu miniğin annesiydim, o kadar tanıdık, o kadar sıcak yani. Ekstra hiçbir şey hissetmedim. Ben onu zaten çok seviyordum, hamileliğim boyunca hep sevdim. Bu arada odada bir bebeği net seçebiliyordum, bir de Anı'yı. Canım oğlum kardeşinin yanından hiç ayrılmadı.
Sonra gelen bir bebek hemşiresinin yardımı ile bebeğimi emzirmeye başladım. Biz gerçekten çoook uzun süredir tanışıyor olmalıydık. Bu bizim ilk karşılaşmamız değildi. O kadar doğaldı yani herşey. Yavaş yavaş odadaki insanları seçmeye başladım. Bütün arkadaşlarım, canlarım gelmişti. Gelemeyenler de sonraki gün bir bir geldiler zaten. Herkesle resim çektirdik. Herkese bir kez daha çok ama çok teşekkür ediyorum, bana güç verdiniz.
O gece beni yürüttüler. Asıl kritik olan gaz çıkarmammış, ama onun için ertesi akşama kadar beklemeleri gerekti :)
Çarşamba günü öğle saatlerinde hastaneden çıktık, Burçak bizi hastaneden geldi aldı. Artık evimizdeyiz. Bugün tam 2 haftalık bir kara kuzu olduk. Gittikçe birbirimizi daha iyi anlıyoruz. Ben 11 kilo verdim, oğlum hastaneden çıktıktan sonra 300 gr aldı, boyu 2 cm uzadı. İkimiz de iyiyiz anlayacağınız.
İyi dileklerini sunan herkese sevgilerimi iletiyorum. Gerçekten herkesin bu duyguyu yaşamasını dilerim...

Perşembe, Mart 08, 2007

Hoşgeldin oğlum!

Ve uzun bir maratondan sonra canım oğlum 5 Mart Pazartesi akşamı saat 21.43'te dünyaya geldi. Elbette ben de onunla birlikte yeniden dünyaya geldim. İlk fırsatta süreci detaylı olarak yazacağım. Ancak şimdilik yoğun ısrarlar nedeniyle bir resmini koyuyorum. Arayan aramayan, gelen gelemeyen, cevap verdiğim veremediğim herkese çok ama çok teşekkür ederiz...

Pazar, Mart 04, 2007

Küçük bir sinyal...

Günlerim biraz daha hareketlenmeye başladı. Sanırım vakit yaklaşıyor. Bu sabah rahat bir geceden sonra saat 9 gibi uyandım. Ben mutfağı toparladım, bulaşık makinesini filan yerleştirdim. Tonguç da kahvaltıyı hazırladı. Tam pijamalarımı çıkartırken bacaklarımdan aşağı birkaç damla birşey süzüldüğünü hissettim. Rakı renginde, kokusuz, homojen bir sıvı. Bildiğim, daha önce gördüğüm türden birşey değildi. Herhalde suyum geldi diye düşünerek vekil doktorumu aradım. Bana hastaneye gidip turnusollu ped koymamı ve NST'ye girmemi söyledi. Kahvaltı masasını ortada bırakarak hastaneye gittik. Tahmin ettiğimden çok daha rahat ve soğukkanlı olmama ben bile şaştım doğrusu. Eve 3 kişi dönebilirdik.
Neyse hastanede turnusollu ped koydum ve NST'ye girdim. Turnusol gelen sıvının bazik amniyos sıvısı olup olmadığını anlamak içindi. Amniyos sıvısı ise turnusol kağıtları maviye dönecekti. Ama ne yazık ki benim başka suyum gelmedi. Sanırım oğlum küçük bir delik açtı içinde bulunduğu keseye.
NST sonucunda sancı çıktı ama ben hiçbir acı hissetmediğim ve daha fazla da su gelmediği için evimize geri döndük. Kurt gibi acıkmış olarak hemen kahvaltı sofrasına saldırdık. Tüm gün sancım olur mu, suyum gelir mi diye bekledim ama ne gelen var, ne de giden. Kasılmalar devam ediyor ama onun dışında bir numara yok. Poyraz da son 2 güne göre daha hareketli. Umarım bir sorun yoktur. Yarın tekrar NST çektireceğiz. Tabi sabahı bulabilirsek :))
Sanırım artık günler "akşamı bulabilir miyim, sabahı bekler mi" modunda geçecek bir süre.
Sanırım sancım olmamasından kaynaklı bir rahatlık ve heyecansızlık var üzerimde. Yani son derece sakin ve de soğukkanlıyım. Hatta özellikle annelerin aşırı ilgisi beni resmen yoruyor. Yanına terlik aldın mı, valize havlu koydun mu, hastaneye ziyarete gelenlere ikram etmek üzere şeker aldın mı... Mümkünse bir köşede sessizce doğurup eve gelmek istiyorum. Bu harika doğa olayının tadına vara vara yaşamak istiyorum. Yapmacıksız, adetsiz, hatır gönül olmadan ve belki de nezaketsiz.

Bu gece birden bire önce şimşek ve gökgürültüsü, ardından da sağanak bir yağmur başladı. İstanbul özlediği yağmura kavuşurken ben de özlediğim oğluma kavuşacak mıyım acaba? Oğlum sen misin bu gümbür gümbür gelen?

Bekleyip göreceğiz:) Herkese kocaman sevgiler...

Cumartesi, Mart 03, 2007

Kasılma var, sancı yok...


Çok tembellik ettim ve bloguma yazmadım değil mi? Açıkçası yazmak gün saymak gibi geliyor. Ve ben artık gün saymıyorum. Apansız gelişini bekliyorum bebeğimin. Biraz da bu yüzden ihmal ettim bu günlüğü.

Peki bugün neden yazdım? Blogumun bir amacı da bu serüveni yaşayacak başkalarına deneyim aktarmaktı. Sanırım paylaşmam gereken şeyler var.

Perşembe günü son derece hareketli, hatta dışardan bile farkedilir olan oğlum 2 gündür oldukça nazlı. Daha önce de böyle şeyler yapmıştı ama artık bitiş çizgisine bu kadar yaklaştığımız günlerde her değişiklik insanda endişe yaratıyor ister istemez. Her gece en az 2 kez tuvalete kalkmama rağmen son 2 gece buna hiç ihtiyaç hissetmedim. Buna karşılık çok gazım var ve barsaklarım sürekli dolu gibi. Karnım da çoğunlukla sert, taş gibi. Dün sabrettim, bugün de öğlene kadar bekledim. Durumda bir değişiklik, hareketlerde bir artma olmayınca vekil doktorumuzu aradım. Kendi doktorum yurtdışında ne yazık ki. Neyse Ali Bey de çok sevimli biri ve hemen ilgilendi. "Muhtemelen birşey yoktur ama bir NST çektirelim de içimiz rahat etsin" dedi. Hemen kliniğe gittik ve NST çektirdim. Kalp atışlarımız normal, birkaç kere de kıpırdadı sıpacık. Gün boyu 10 hareketin altına düşmediği sürece sorun yokmuş. Önceden çok daha fazla hareket ettiği için bu kadar hareket bana yetmedi tabi. NST'yi Ali Bey'e göstermeye çıktım. Ali Bey gülümsedi ve burda bir kasılma olmuş dedi. Arada bir kasılma oluyor ama sancım yok dedim. Sancı olmayabilirmiş. Doğum sürecine girmişiz ama bu durum günlerce bile sürebilirmiş. Kasılmalara sancı da eşlik ederse ve sıklaşırsa kendisini arayacakmışız.

Şu anda sakinim. Kasılmalar devam ediyor. Sanki karnımın içinde bir kedi, birşeyden korkup zaman zaman sırtını kabartıyor gibi. Karnım taş kesiliyor. Karnımın altında baskı var ama sancı yok henüz. Bunların doğum sancısı olup olmadığını bilemiyorum tabi. Ama kayda değer bir durum olduğunu düşünüyorum.

Gelişmeler konusunda sizi haberdar edeceğim.Yukardaki resim NST sırasında Tonguç'un çektiği bir resmim. Üstteki parça karnımdaki kasılmaları ölçüyor. Alttaki de bebeğin kalp atışlarını sayıyor. Elimdeki alet de, bebeğin hareketlerini hissettiğimde bastığım bir buton. Böylece 3 verili bir test sonucu alınıyor ve bu 3 veri birlikte değerlendiriliyor.