Pazartesi, Ekim 09, 2006

Poyraz


Farkında bile değilim, oldukça uzun süre olmuş yazmayalı. Geçen hafta işyerinde çok yoğun ve stresli idim. Evde de benzer ama çoook daha tatlı bir yorgunluk vardı. Bu nedenle blogum kafamdan uçtu gitti...
Evde yoğunduk çünkü bebek odasının altyapısını hazırlamakla meşgulduk. Sırf el kadar bir sıpacık gelecek diye 3 odayı 2 oda haline getirip, 3. odayı küçük beyimize bıraktık :))
Sonra da onun odasını boyadık...Şimdi babasının odasından artan tek bir dolabı saymazsak, bebeğimizin odası boş ve eşyaları bekliyor.
Dün Özlem, Özlem'in kardeşi Özge ve Kıvanç'la birlikte IKEA'ya gittik. Yine oldukça yorucu bir gün oldu. Ama kafamda alacaklarım ve almayacaklarım oldukça netleşti. Hatta oğlumuza 2 tane tekerlekli oyuncak kutusu bile aldık. Ha bu arada ilk oyuncağımız da Kıvanç amcasından geldi, sevimli, yumuşacık bir ayıcık.
IKEA'dan çıkıp Özge'yi Ankara'ya uğurladıktan sonra, Kızıltoprak'taki bir bebek mağazasına gittik. Ama o kadar yorulmuştuk ki, sadece bebek arabalarına doğru dürüst bakabildik. Amma da zor işmiş yahu, amma çok çeşit, amma çok özellik varmış. Başım döndü resmen. Ordan kaçarak uzaklaştıktan sonra Özü ve Kıvanç'ı iskeleye bıraktık ve eve döndük. 1 saat kadar salonda uumuşum. Ancak kendime geldim.

Bu uyku ve akşam yemek olmadığı için yaptığımız kahvaltımsı beslenme saatinde içtiğim 2 bardak çay nedeniyle gece uyku tutmadı tabi. Nasıl bir çarpıntı anlatamam. Saat 2.30 filandı uyuyabildiğimde. İnsanın bünyesi ne çabuk değişiyor. 2 bardak çok açık çay bile bana bunu yapıyorsa, ilk alkol aldığımda ne olacağım çok merak ediyorum.
Emzirmeyi bıraktıktan sonra ancak alkol alabileceğim düşünülürse, ki bu en azından 1,5 sene demektir; tek bardak biradan sonra naralar atmaya başlayabilirim ona göre :))

Cumartesi sabah Özü de aylık kontrolüne gitti. Sonrasında beni aradı. Kızımız tam 30 santim ve 770 gram olmuş yahu. Daha 6 ay bile doğmadı, maşallahı var güzel kızımın. Annesi de ona çok iyi bakıyor. Daha da büyüsün, etlensin, yağlansın ki doğar doğmaz mıncıkliiim ben onu :)))

Ha bu arada...
Çok daha güzel ya da benim hoşuma giden bir isim olmadığı takdirde, oğlumun adının Poyraz olmasını istiyorum. Poyraz, Boreas isminden türemiş ve mitolojide rüzgar tanrısı demekmiş. Batı dillerine Bora olarak geçmiş. Yunan mitolojisine göre kuzeydoğudan esen rüzgarı İstanbul boğazındaki mağarasında soğutup fırtınalara çeviren tanrıymış.
İnternette okuduğum bir başka yorum da bu ismi tercih etmemde etkili oldu;
"kuzeyden esen rüzgarlar insanları dinç tutar, beraberinde getirdiği güç yaşam koşulları (soğuk, rüzgar, kar, köye kurt inmesi vs...) karşısında insan iradesinin hep açık kalmasını sağlar, sevgili terketmesi, hedenin hödö olması gibi üzülmeye değmez durumlardan rahat kurtulmamıza, değdigi vücudumuzda oluşan ürperti ile yaşadıgımızı anlamamıza ve ondan keyif almamıza yardımcı olur. Kuzey rüzgarı altında çalışmaya başlayan insan işe iş demez, faideli verimli olur, kendisiyle gurur duyar, herşeyden önce birgün güzel günler göreceğine inanır, boşvermez. Kuzey rüzgari ayrıca kaz ördek gibi uçan mahlukatı da bölgeye getirerek ağız tadımıza da katkı yapar, süper olaydır poyraz rüzgarı, yazları İstanbul sıcağında nispeten rahat uyumamızı sağlar.

Tüm bunlar sonucunda Poyraz ismini koymaya karar verdim. Tabi babasının Fidel ısrarı nedeniyle, hiç istemesem de oğlumun 2 adı olacak.


Hoşgelsin Fidel Poyraz Koç, sefalar getirsin. En az abisi kadar iyi bir çocuk olsun, en az abisi kadar espirili, neşeli, sevgi dolu ve kendiyle barışık olsun. Yolu açık, şansı bol, bahtı açık olsun 2 oğluşumun da....