Perşembe, Şubat 17, 2011

Hatırla Özlem!

Birkaç sene sonra olmaz ya, olur da e hadi üçüncü filan diyen olursa, sosyo-ekonomik ölçekte Sultan Süleyman mertebesine erişmiş bile olsam;
35-36 yaşına gelmiş ve ilk çocuğunu daha doğurmamış biri, çocuk sahibi olmak istediğinden bahsederse;
Yaşı kaç olursa olsun, çocuğu olup da kardeş düşünen ve önceki hamileliği çok kolay ve keyifli geçen biri olursa;

Hatırla Özlem! Ve gerekirse de hatırlat!

- Ruhun ne kadar genç olursa olsun, ya da sen kendini ne kadar enerjik hissedersen hisset (ki bu da bir kandırmaca) metal yorgunluğu gibi bir vücut yorgunlu var. Kemikle ve kaslar 25-30 yaşındaki muameleyi kaldıramıyor
- Her bir hamilelik kar taneleri kadar birbirinden farklı olabiliyor. İlkinde kelebekler gibi uçan kadın, ikincide salyangoz gibi sürünüyor.
- Bu kadın bir tane doğurdu, bunu doğurması lüks. Sırf kendi egosunu tatmin ediyor diye düşünenler olduğu için ilk hamileliğinde gördüğü ilgiyi arayan avucunu yalıyor
- Bu kadın bir taneyi sağlıkla doğurdu, büyüttü. Artık bunu da yapar nasıl olsa diyenler olduğu için kimse yardım da etmiyor. Kocan ve ailen dahil...
- Ay belimde bir sızı var deyip devrilip Tv karşısına yayıldığın o ilk hamilelik anları, tatlı birer anıya dönüşüyor. Zira evde her daim, ilgi, yemek, banyo...vs bekleyen bir minik yaratık oluyor.
- İlkinde "ay diyabet reçelleri alayım bari" diyerek sosyetik yöntemlerle savuşturduğun gebelik şekeri vakası, ikincide bir travmaya, ne yersen ye ekranda görünen yüksek kan şekeri değerlerine ve nihayetinde hergün vurulan insülin iğnelerine dönüşüyor.
- İlkinde "ay yatakta dönmek çok zor" derken resmen kapris yapıyormuşum. Bu sefer yatakta dönmeye acılı inlemeler, pelvis kemiklerinde çatırdamalar ve kalça kemiklerindeki can yakıcı ağrılar eşlik ediyor.
- "Ay eğilemiyorum, ayakkabımın fermuarını çeker misin hayatım?" cümleleri acıklı birer gülümseme eşliğinde anımsanıyor. Yerini "oğlum bir sabit dur, zaten zor eğiliyorum ayakkabını giydirirmek için" cümleleri alıyor.
- 4 sene önceki hamilelik fotoğraflarına bakınca, geçen 4 senede ve 2. hamilelikte ne kadar yaşlandığını/çöktüğünü/yıprandığını daha net görebiliyorsun.

Daha yazayım mı? Yok yok yazmiiim...
Hiçbiri de gerçek değil zaten, korkmayın. Doğurun siz, doğurun.
Haydi hep beraber süper anneler tımarhanesine...

Son inci :)

Bir Poyraz klasiği oldu artık, okuldan alırken hemen her akşam "anne bana yeni bir oyuncak aldın mı" diye soruyor. Kitap veya puzzle oyuncaktan sayılmıyor, ama Toy Box veya süpriz yumurta bile olsa seviniyor. "Hayır annecim almadım, sürekli oyuncak almam çok saçma değil mi?" deyince de doğal mızmızlanma zemini yaratılmış oluyor. Doğal diyorum zira, anneye naz yapmak oğlum için olmazsa olmaz birşey artık :)

Neyse geçen akşam yine doğal mızmızlanma zemini yaratıldı ve arabaya bindiği andan itibaren diyaloglar şöyle gelişti;

- Anne bugün eve misafir gelecek mi peki? (Oyuncak yok, bari arkadaş gelsin demek istiyor)
- Hayır oğlum, kış akşamı, ertesi gün okul var. Herkes evinde, yemeğini yiyip uyuyacak.
- Of çok sıkıcı, ben böyle olmasını istemiyorum
- ....
- Anneeee, anne, anneeeeeee
- (Ya sabır çekerek) Efendim oğlum
- Ben yarın okula gelmicem, okul da çok sıkıcı
- Okulun sıkıcı olduğunu düşünmüyorum, ayrıca ben işe gittiğim için sen de okula gitmelisin
- Anneanneme gitsem
- Olmaz anneannenin işi var
- Teyzeme gitsem
- Teyzen de çalışıyor
- Of hayat ne kadar da sıkıcı
- ....
- Mızır mızır........

Apartmanın otoparkına geldik, arabayı parkettik. Arabadan inmek istemedi, omuz silkti. Ben bu arada bininci ya sabırı çekiyorum. Yorgunum, hava buz gibi, karnım yerçekimine karşı koyamıyor, yağa kalktığım için yine tuvaletim gelmiş ve beyefendi yapabileceği her mızmızlığı yapıyor. Otoparktaki bir köşesi kalkmış kare taşın üstüne basıp zıplayınca pantolonum çamur oldu. Tabi o bununla çok eğlendi. Tekrar yapmaya çalıştı. Sonra kedimiz Zeytin'i aramaya başladı. Oysa ben bir an önce eve varmak için can atıyorum, önümdeki 4 kat gözümde büyüyor...

- Hadi annecim, bak eve gidelim çizgi film açalım, yemek yiyelim faaliyet yapalım, istersen banyo yapalım.... türünden akıl çelmelerle Poyraz'ı apartman kapısına kadar sürükledim. Kapıyı açtım ve kapıyı tutarak içeri girmesini sağladım.
Orda son mızmız bombası patladı.
- Heeee (ağlama ve mızmızlanma arası sahte bir ses tonu).... Kapıyı ben sana açık tutacaktıııım....
Ve Özlem'in de sabır bombası patladı o noktada
- Yeter artık Poyraz, sürekli birşey istiyorsun. Bence sen ne sitediğini de bilmiyorsun. Tek amacın mızmızlanmak. Ama ben çok yorgunum ve bu beni çok üzüyor. Anla artık dünya senin etrafında dönmüyor.
5 saniye duraklama...
- Peki kimin etrafında dönüyor?
- Hı? Gak guk..... Hadi eve çıkalım artık.
- Anne dünya kimin etrafında dönüyor.
- (Bezmişim) Kimsenin
- Ama sen bana daha önce dünyanın döndüğünü söylemiştin.
- (Offf nerden geldik bu noktaya, ağzım kurudu zaten) Yani oğlum hayatta herşey sadece senin istediğin gibi olamaz, onu demek istedim ben...
- Nedaaaaeeeen?

Ve Poyraz mızmızlanmaya kaldığı yerden devam eder :)))