Pazartesi, Kasım 23, 2009

Haftasonu çeşitlemesi...

Pazar kahvaltısı...

***

Kahvaltıya babaannemizin İzmir'den gelirken getirdiği bahçe yeşilliklerinin içinden çıkan minik salyangozlar da eşlik etti. Onları seyrettik, onlara marul yedirdik. Çok eğlendik

***

Cumartesi akşam uykudan önce keyfini dedesiyle yapmak istedi. Yaklaşık 3 haftadır görüşemeyen dede-torun da böyle hasret giderdi.


***
İşte bu günün en eğlenceli anıydı. Son anda fotoğraf çekmeye karar verdim ve gülmekten makineyi de ayarlayamadım. Poyraz evdeki herkesi ayağa dikti ve hep beraber kutu kutu pense oynadık. Halimiz görülmeye değerdi.

***
Bu kare geçen haftadan kalma ama merak etmeyin her hafta sonu aynı sahne yaşanıyor. Poyraz Bey uyurken ben evi topluyorum, süpürüyorum filan... Sonra beyefendi uyanıyor. Salona geliyor, "aaa burası bomboş ne güzel, hemen oyuncaklarımı getireyim" diyor ve 2 kutu oyuncak salonun ortasına boca ediliyor.
Ama o kadar keyifli oynuyor ki, kızmak ne mümkün...

Çarşamba, Kasım 18, 2009

Anne çişle kaka kardeş mi?

Evet işte dün akşamki bombamız da bu. Kakasını yaparken aklına nerden geldiyse bunu sordu. Gülmekten cevap da veremedim... Yani bir cevabım da yok tabi ki, hey allahım bu çocuk bize daha neler yumurtlayacak kimbilir. Bir cevabı olan varsa duymak isterim :)

Önceki gün de çok eğlenceliydi. Üst üste 2 kere beni kahkahaya boğdu.

Renkli bir deniz topumuz var, kuşak kuşak renkli bir top işte. Topla oynuyordu. Yeşil rengi gösterdi, "anne bu bu soda rengiymiş" dedi. Elimde soda vardı, şişesi yeşil ya. "Evet annecim" dedim. Sonra sormaya başladı.
Turuncuyu gösterdi, "anne bu ne rengi?" dedi. "Portakal suyu annecim" dedim.
Sarıyı gösterdi, "anne bu ne rengi? dedi. "Limonata rengi annecim" dedim.
Kırmızıyı gösterdi, "anne bu ne rengi?" dedi. "Elma rengi annecim" dedim.
Maviyi gösterdi, "peki bu ne renk?" dedi. "Deniz rengi annecim" dedim.
Beyazı gösterdi, "bu ne renk?" dedi. éHadi onu da sen söyle bakalım" dedim.
"Hmmm" diye düşündü ve cevap verdi;

"Atlet rengiiiii"

Birkaç saniye idrak edemedim, sonra kahkahayı bastım tabi. Kırk yıl düşünsem, süt, kar filan dururken "atlet rengi" aklıma gelmezdi.


Ve son bomba;
Odasında yerde oyun oynuyor. Eski oyuncaklarını çıkarmış. Hani şu şekillerin, uygun şekildeki boşluklardan içeri atıldığu oyuncak versiyonu var ya. Ondan bulmuş bir tane. Daire deyip, daireyi attı. Kare diyip, kareyi attı. Üçgen diyip, üçgeni attı. Sonra eline gelen şekli tanıyamadı. Bana sordu; "anne bu ne". "Altıgen oğlum".
Biraz uğraştı, başaramadı.
"Anneeee"
"Efendim oğlum?"
"Altı gelmiyor"

Yine anlayana kadar birkaç saniye geçti tabi ama o da neden kahkahayla güldüğümü anlamadı muhtemelen. Altıgen oldu mu size altıgel :))))

Neyse bizde son durumlar bunlar, hepinize bol kahkahalı günler dilerim...

Çarşamba, Kasım 11, 2009

ve resimler...

Poyraz uyudu uyumasına da :)
Ben sözümde duramadım, siz diyin tembellik, ben diyeyim yorgunluk...
Buyrun resimlere...



Yazdan kalma son güzel günlerden birinde, sahilde. Arkada görülen beyazlı adam da Poyraz'ın uçurtmasıyla oynayan babamız :)



***

Uzun uzun taşlarla oynadı, topladı üst üste dizdi. Ve sürekli "maka paka maka mu, maka mika maka pu..." şarkısını söyledi. Anlayan anladı :)))



***

Denizi ve denizdeki yelkenlileri seyretti.


***

Lunaparkta atlıkarıncada. Fırsattan istifade ben de eğlendim :)


*** Lunapark için henüz küçüğüz. 3 yaşın altındakiler binemez diyince, biz de binip fotoğraf çektirdik.

***


Burda babası ısrar edince çalıştırdılar çarpışan arabaları ama korktuğum başıma geldi. Gitti arabayı kenara tosladı, kafayı da koltuğa...



***


Baba-oğul uçağa bindiler. İkisi de çok eğlendi valla. İşin en zor kısmı doğru düzgün bir kare yakalamaktı. Ancak bu kadar yakalayabildim işte :)



***






Yaşımıza uygun tek şey bu trendi. Neyse ki Poyraz da çok keyif aldı da lunaparka geldiğine pişman olmadı.



***




Resim çekiyorum annecim, poz ver dediğimde şimdiye kadar yakaladığım en sempatik kare bu. Nefret ediyor poz vermekten ve resminin çekilmesinden. Ama makineyi eline geçirdi mi resim çekmeye bayılıyor o ayrı. Kamera arkasını sevecek sanırım benim oğlum. Şov adamı değil :P

***
Yorulunca en iyi babanın omuzunda dinlenilir.


***

Hava güzel, insanlar terlikle sokağa çıkmışlar. Ama benim oğlum çizmelerimi giyicem diye tutturdu. Renkler de böyle olunca küçük çiftçi oldu benim oğlum.


***


Ve anne bu küçük çiftçiyi yer :)


***



Ben Defne Lal'i çekmeye çalışırken çatlak annesi de beni çekiyormuş. Japonlar gibiydik valla ama elimizde kalan resimlerden hayır yok. Yani kuzular 1 saniye durmuyorlar ki.


***


Bu da Defne kuzusunun yakalayabildiğim yegane görüntüsü. O da hiç sevmiyor poz vermeyi.

(ben beceremiyor değilim yani :))

Neyse işte bizde son durumlar böyle, hepinize sevgilerimizi yolluyoruz....

Cumartesi, Kasım 07, 2009

Dizi dizi inciler

Son uzun ara tamamen benim tembelliğimden :)
Resimler de birikti, inciler de. Hatta inciler artık, dizi dizi inci kolye modunda....

Hatta inci demişken hemen incilerden başlayalım.

Tarih 28 Ekim Çarşamba. Okullar yarım gün. Ertesi gün bayram zaten, tatil. Cuma da valilik kararıyla tatil edildi. Okullar domuz gribine karşı ilaçlanacak. Neyse öğlen aldım Poyraz'ı eve geldik. Apartmanın girişindeki bayrağı görünce "Aaaa Cumhuriyet Bayramıııı" dedi. "Evet annecim siz bugün okulda Cumhuriyet Bayramı'nı mı öğrendiniz?" dedim. "Eveeet" dedi. "Peki neymiş Cumhuriyet Bayramı? diye sordum. Cevap bomba gibiydi;
"Atatürk gelip okulları ilaçlayacakmış"

Gülmekten merdivenlerden çıkamadım. Benim oğlum 2 gündemi birbirine katmış.

2 gün sonra televizyonda bir belgesel. "Aaaa Atatürk!" dedi. Babası "Atatürk kim oğlum?" diye sorunca 2. bomba da patladı.
"Temizlikçi"

Bir başka gün, merdivenlerden çıkıyoruz. Beyefendi kucağımda, yorgun. Kafasını omuzuma koydu ama sanırım saçlarım onu rahatsız etti. Soru şahane; "Anne sen neden kafanı bu saçların içine soktun?". Biraz güldükten sonra cevap vermem gerektiğini düşündüm. "Annecim ben kafamı o saçların içine sokmadım, o saçlar benim kafamdan çıkan uzun kıllar". Bazen uzun cevapların son derece yanlış olduğunu düşündürten cevap da burada geldi;
"Neee senin kafandan kıl mı çıkıyor?"

Bir akşam iki ayağım bir pabuçta, evin içinde bir şeyler yetiştirmeye çalışıyorum. Daha önce hiç çıkarmadığım bir oyuncak vardı. Çıkardım, koydum babasıyla ikisinin önüne. Bir karton, küçük karelere bölünmüş ve her karede bir resim var. Bir de üzerinde harfler olan küçük kartonlar.
Babası anlattı; "Bak oğlum bu A harfi, burada aaaa diye başlayan ne var?" birkaç yanlış cevaptan sonra mantığı kavradı. "Ateş" dedi.
"Peki oğlum biiii diye başlayan ne var?"
"Biber"
"Ceee ile başlayan ne var?"
"Ceviz"
"Deeee ile başlayan ne var?"
Biraz bakındı, bulamadı. Sırayla gittiklerini de kavrayamadı. Babası örnekleri artırdı; "Deniz gibi, Domuz gibi, Dağ gibi...."
Gözler sevinçle parladı ve gökkuşağı olan kareyi işaret etti. Babası şaşırdı tabi; "neden oğlum?"
Cevap beni bitirdi;
"E çüntü bu döttuşaaa"
Mantık doğru, sadece biz onun diline göre oynamalıymışız...

Neyse işte durum budur. Unutmadan yazayım dedim...
Şimdi gidip oğluma balık pişirmem lazım. Fotolar o uyuduktan sonra gelecek :)