Cumartesi, Aralık 19, 2009

Ben bu çocuğu ne yapayım?

Dün ben işteyken yuvadan öğretmeni aradı. İşte yeni yıl kutlaması yapılacakmış, hediye verilecekmiş filan. Onu haber vermek için. Ben de hazır aramışken birkaç şey sorayım dedim. İşte uyuyor mu? Bir problem var mı? Yemeklerini yiyor mu?

Ben yemek diyince Filiz Hanım hemen, “şey Özlem Hanım, acaba sabahları Poyraz’a kahvaltı ettirseniz nasıl olur?” dedi. Birden enseme bir ağrı saplandı. Bilenler bilir, benim Poyraz yuvaya başladığından beri en çok sıkıntı yaşadığım şey sabah kahvaltıları. Çünkü o kadar ağır yiyor ki, hemen hergün işe geç kalıyorum. İşe geç kalmanın stresi bir yandan, otoparkta yer kalmadığı için arabayı park etmek için mahalle aralarında yer aramanın sıkıntısı bir yandan... Üstelik bu stresle evden çıkarken mutlaka bir bağırışıyoruz. Bazen Poyraz ağlıyor, bazen ben. Tabi bütün günüm sıkıntılı geçiyor ondan sonra.
Aç bırakmaya da kıyamıyorum, zira tam hastalık mevsimi ve bağışıklık sistemini güçlü tutmaya çalışıyorum elimden geldiğince.
Neyse işte ben Filiz Hanım’ın bu sorusundan sonra saniyeler içinde bunları düşündüm ve “neden öyle dediniz” diyebildim sadece.
Sabah okula gittiğinde bir arkadaşının elinde poğaça görmüş ve acıklı bir ifadeyle “birazcık yiyebilir miyim?”demiş. Filiz öğretmeni bunu görünce “Poyraz’cım senin karnın mı aç, kahvaltı etmedin mi?” diye sorunca bizimkisi ne cevap verse beğenirdiniz?
“Hayır annem işe geç kalmamak için bana hiç kahvaltı ettirmiyor?”

Şimdi sizce ben bu çocuğu ne yapayım?

Çarşamba, Aralık 16, 2009

Mutfak şeysi...


Geçen akşam babasıyla oyun oynuyorlardı. Poyraz babasına "hadi baba sen eşek ol" dedi. Dizlerinin üstüne çöken babasını beğenmedi, ayaklarının üstüne bastırdı filan. Bu arada ben de gülerek onları izliyordum. Poyraz beni de çağırdı.

"Hadi anne gel sen de eşek ol, gel bakalım seni mutfak eşeği"

Eşekken bile yerim mutfak, güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.

Tabi ben bunu bir tesadüf, anlık söylenmiş bir söz zannettim. Ve iki gün sonra da unuttum. Ama oğlum dün akşam tekrar hatırlattı.

Uzaktan kumandalı bir iş makinesi var, bir kepçe. Onunla oynuyordu. Sonra bana dedi ki; "anne sen kepçe ol, ben uzaktan kumanda ile seni hareket ettireyim" Tamam dedim ve bızzzt, bııızt sesler çıkarark sağa sola dönmeye, kepçe gibi kolumu hareket ettirmeye başladım. Çok eğlendi tabi. En son sözü de şu oldu; "aferin sana mutfak kepçesi"

Sanırım birşeyleri acil gözden geçirmem gerekiyor :)

Cumartesi günkü müzik dersinde komik birşey olmuş. Bu arada müzik dersi derken anlatayım. 3-5 yaş grubu 4 tane küçük afacan ile bir müzik sınıfları var Poyraz'ın. Burçak öğretmenleri onlara temel müzik eğitimi veriyor. Ritimler, müzik aletleri ...vs. Gerçekten çok eğlenceli ve faydalı bir ders. Poyraz ayrılmak istemiyor.

Neyse dersin bir yerinde Burçak bunlara kulaktan kulağa oynatmış. Poyraz'ı da özellikle en sona koymuş ki, oyunun mantığını sıra kendisine gelene kadar kavrasın. 2 tur sorunsuz oynanmış oyun. Poyraz da sıra kendisine geldiğinde duyduğu kelimeyi aynen tekrar etmiş. 3. turda cümle"resim yapalım mı?". Herkes birbirine söylemiş, en son Ülke'de Poyraz'ın kulağına eğilip fısıldamış; "resim yapalım mı?"
Poyraz'ın cevabı; "evet evet yapalıııım"

Burçak'ı erken doğurtacak diye korkuyorum. Benim komik oğlum...

Yuvadan enteresan huylar edindi. Muhtemelen bir arkadaşından gördü çünkü öncesinde böyle bir davranışı yoktu. Bir konuda ısrar ettiği zaman, tek ayağını yere vurarak 3 kere söylüyor.

"istemiyom, istemiyom, istemiyom"
ya da
"çizgi film, çizgi film, çizgi film"
Olmaz oğlum, yatma saati...
"olur, olur, olur, yatma saati değil, yatma saati değil, yatma saati değil"

Artık işi makaraya vurduk, o söylemeden biz aynı şekilde söylüyoruz. Sinir oluyor :)

Baştaki resim de bu akşama ait. Evdeki tüm topları toplayıp, çamaşır sepetine doldurmuş. Bu ne oğlum deyince, kendi top havuzumu kendim yaptım dedi. Çok yaratıcı değil mi?

Çarşamba, Aralık 09, 2009

Bayram, harçlık ve DENİZ!

"Anne lüften bırat, bu fefer ben yazıcam..."

"Peki oğlum, blog senin ..."

"İi bayramlar Sülüman dedecim" diyerek dedemi çok mutlu ettim, o da bana para verdi.

***

Sırada babaannemiz vaaaar, ama o öpmüyo, kokluyooo...

***
Babam yakışıklılığımı kıskandı ve gel iki yakışıklı poz verelim dedi. Sizce benim yanımda babamın şansı var mı?
***
İlk bayram çikolatasını kaptım ve komşumuz Hüseyin dedeyle resim çektirmeyi kabul ettim. Çikolata yanakta hala, hemen yiyip bitirmek istemedim.

***

Ama sonra çaktım meseleyi. Her yanına gittiğim şeker, çikolata veriyor. Fazla yanakta tutmaya gerek yok. Bu nedenle Hamide Teyze ile resim çektirirken nazlanmadım.

***

Anneannemin altın topuyum, ama ne yaptıysam da bana çikolata vermedi.

***

Ve bayramın en güzel çikolatası Deniz! Ankara'dan bizi ziyarete geldiler. Artık büyüdüğümüz için güzel güzel oynadık, hiç kavga etmedik. Ama annelerimiz neden bizi kocaman, şaşkın ve hafif nemli gözlerle izlediler anlayamadım. Ne yani büyümicez mi sandınız?

***

Bahariye caddesini boydan boya koştuk, Nazım Hikmet Kültür Merkezi'ne gittik. Yemek yedik, kitap aldık. Balıklar ve kaplumbağalarla oynadık. Sonra da sahneye çıkıp dans edip, şarkılar söyledik.
***
Deniz'i çok özlemişim, hiç elini bırakmadım :)

***
Acil uzamam lazım, dans ederken komik oluyor. Gerçi Deniz kibar kız, hiç bozuntuya vermedi ama....

***

Oraya buraya tırmandık, enerji tavan yaptı. Birbirimizi gerçekten özlemişiz. Buna arkadaşlık diyorlarmış :)

***

Bahariye caddesini yokuş yukarı koşarak eve geri geldiğimizde, ikimiz de sütümüzü içip uyumak için can atıyorduk. Ben küçük ayımı Deniz'le paylaştım. beraber uyuduk...

***
Akyavrum'a (*) gidiyoruz. Heyecanlı ve sabırsızız.

(*) Annenin notu: Yanlış yazılmadı, akvaryuma biz akyavrum diyoruz :)

***
Orası çok kalabalıkmış, Deniz'i bırakmiim de kaybolmasın.

***

Akyavrum gerçekten çok güzeldi. Balıklar, köpekbalıkları, yılan balıkları, ıstakozlar, yengeçler ve balık adamlar vardı

***
Ben de balıkadam oldum :)

***

Kocaman bir ahtapot...
***
Çıktığımızda çok yorgun ve acıkmıştık.

***
Yine de renkli balıkların önünden poz vermeden geçmedik.
***
Ertesi gün Deniz'ler gidince ben çok üzüldüm. Çok canım sıkıldı. Halamlar, babaannemler ve anneannemler geldi. Tabi en önemlisi de abim. Onlar gelince biraz neşelendim. Şu sıralar en sevdiğim oyun olan kutu kutu penseyi hespiyle oynadım. Anneannem sürekli, "perdeleri kapatın, bizi deli zannedecekler" deyip gülüyordu.
***
Tatilin son sabahı arkadaşım Ateş'e kahvaltıya gittik. Öğleyin de beraber parka çıktık. Ateş akülü motosikletini kullanmama izin verdi. Çok eğlenceliymiş.

***
Ama motora iki kişi binilmiyormuş, Ateş gaza basınca ben neredeyse düşüyordum. Babam tuttu :)

***

Geçtiğimiz cumartesi günü sanırım yılın son güneşli gününü yaşadık. 3 saat kadar parkta oynadım, yaprakları havalara savurdum, çamurlu çimenlerde annemle kovalamaca oynadım.

***

Döndüm, döndüm, döndüm...

Ve bol bol düştüm :)

***

Ve o kadar yoruldum ki, eve dönerken oturarak bile salıncağa binecek durumda değildim.
İşte böyle! Güzel bir bayram, güzel bir hafta sonu ve güzel bir arkadaş hikayesi...