Dün sabah hemen yakınımızdaki çok ünlü bir anadolu lisesinin
2. döneme başlama merasimi ile uyandım. Muhtemelen okulun bir kadın yöneticisi,
kulak tırmalayan korkunç bir sesle; “gerizekalı mısın evladım sen, yerine
geçsene” diye bağırıyordu. Ne hoş bir karşılama değil mi? 14-18 yaş arası
muhtemelen 1000’e yakın öğrenciyi, pırıl pırıl gencecik insanları sabahın
köründe karşılamak için seçilmiş muhteşem cümleler. Sonra düşündüm, mesela
öğrenciler okulun bahçesinden içeri girdikleri sırada en sevdikleri müzik
parçaları çalsa, dans etseler, öğretmenleri onlara eşlik etse nasıl olurdu diye.
Sonra sosyal medyada dolaşırken, bir yazıya rastladım.
Endonezya’nın Bali adasında bir yeşil okul varmış. Ya da moda tabiriyle bir
ekolojik okul. Okul iklime de uygun bir şekilde sadece hasır ve ağaçtan yapılmış.
Okulun toplam arazisi 7500 m2. Okulda duvar filan yok, dileyen dilediği derse
katılıyor, istemiyorsa gidip oyun oynuyor, doğayla iç içe bir gün geçiriyor. Eh
ne de olsa oyun en iyi öğrenme şeklidir, değil mi? Ama bunun bedeli ağır,
okulun dünyanın her yerinden gelen öğrencileri için yıllık ücreti, ortalama bir
Bali ailesinin yıllık gelirinin 3-4 katı.
Keşke ülkemizde de okullar bu kadar sıkıcı olmasa. Bahçeleri
toprak olsa, çocuklar eğlenerek, oynayarak öğrenseler. Okula ayakları geri geri
değil, koşarak gitseler. Var böyle tekil örnekler. Son derece iyi niyetli çabalarla
kooperatif mantığında çocuklar için kesinlikle çok daha keyifli okullar ve
eğitim biçimleri sunmaya çalışan, farklı okulların mümkün olabileceğini
göstermeye çalışan insanlar var. Zor bir işe giriştiler, umarım altından
kalkabilirler. Sonuçta bu çarkı döndürmek için, kooperatif de olsa belli bir
maddi yükün altına girdiler. Devlet böyle şeyleri desteklemeyi bırakıp, aksine
köstek oluyor çünkü.
Sonra ofise geldim, posta kutumda bir arkadaşımın ağlamaklı
yazısı ve bir gazete haberinin bağlantısı. Arkadaşım bu haberin kendisine çok
ağır geldiğini ve benimle paylaşmak istediğini yazmış. Haber özetle şu;
“2012 Çocuk İşgücü Anketi verileri Türkiye’de 292 bin çocuğun hala ekonomik faaliyetlerde çalıştığını göstermektedir. Bir taraftan çalışan çocukların dört üçü ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Diğer taraftan 47 bin çocuk ekonomik faaliyetlerde hem haftada 40 saatten uzun çalışmakta, hem de karşılığında çok düşük ücretler almaktadır. Ev işlerinde çalışan yaklaşık 10 bin çocuk da, haftada 40 saatten fazla iş yaptığını söylemektedir. Bu çocukların aileye yardım etmekten çok daha fazla çalıştıkları, hatta hane içi üretimin büyük kısmını yüklendikleri düşünülebilir. Böylelikle 47 bini ev dışı işlerde, 10 bini ev işlerinde olmak üzere toplam 57 bin çocuk haftada 40 saatten fazla çalıştığını söylemektedir.”
292 bin çalışan çocuk!!
57 bini haftada 40 saatten çok çalışıyor!!
Bırak ekolojik olanı, dört duvarı olan, içinde bir öğretmen
olan bir okula bile giremiyor bu çocuklar.
“Amaaaan benim çocuğum okuyor, eh fena bir okul da değil.
Öğretmenimiz de oldukça iyi” diyenler, rica ediyorum yazının gerisini de
okuyun.
Arama motorlarından birine “eğitimde dinci gericileşme”
yazın ve yazı okuma zahmetine girmemek için görsellere basın. Neler görüyorsunuz?
Tamamı türbanlı, cübbeli ve sarıklı anaokulu öğrencilerini gördünüz mü? Evet
evet İstanbul’un göbeğinde. Çocukların çantalarına konulan, gerici içeriklerle,
hurafelerle dolu kitaplardan haberiniz var mı? Aaa ama yoktur tabi, sizin
çocuklar güvende.
Liseye girmek için Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG)
isimli bir sınava giriliyor. Bu yıl ikinci kez uygulanacak bu geçiş sisteminde
geçen yıl neler oldu biliyor musunuz? Sınava giren hiçbir çocuk Türkiye’nin çok
başarılı, çok prestijli devlet okullarına giremedi. Bu okullara girenlerin de
listesi açıklanmadı. O kadar çok tam puan alan oldu ki, nedeni niçini
sorgulanmadan arada kaynadı gitti bu durum. Zaten daha sonra da bu 40 okul,
Milli Eğitim Bakanlığı’nın etki ve yetki alanından çıkartılıp, doğrudan Milli
Eğitim Bakanı’nın kendisine bağlandı. Artık bu okullarda neler olup bittiğine
kimse karışamayacak, bilemeyecekler çünkü.
Hadi çocuğunuzun şansı yaver gitti ve ortalama bir devlet
okuluna yerleşti. E hadi gerici kuşatmayı bir kenara koyduk diyelim, tanesi 1
liraya birçok okulun kapısının önünde satılan sentetik uyuşturuculardan nasıl
koruyacaksınız çocuğunuzu? Bonzai kullanma yaşı 11’in altına düşmüş,
hastanelerin acil servislerine her gün onlarca çocuk geliyormuş madde
bağımlılığından.
Kafam karıncalanıyor, sadece ben miyim bunları okudukça
kendini çok kötü hisseden? Sadece kendi çocuğunu değil, tüm çocukları düşünen?
Mesela ben gerçekten çok merak ediyorum, Soma’da ölen
madencilerin çocuklarına dağıtılan ayakkabı, giysi ve oyuncakları gören diğer
çocukların “keşke benim de babam ölseydi” demeleri yüreğinizi sızlatmıyor mu? O
çocuklara kızmak mümkün mü?
Cuma günü boykot var, 13 Şubat Cuma günü çocuklar ve
öğretmenler 1 gün süreyle eğitimi boykot edecekler. En başta laik ve bilimsel
eğitim talebiyle. Ama aynı zamanda,
Çalışan çocuk kalmasın, tüm çocuklar okusun diye..
Soma’da ki çocuklar için…
Berkin için…
Eşit ve parasız eğitim için…
Sadece başka bir okul değil, başka bir dünya da mümkün
diyebilmek için..
Biz de boykota katılacağız.