Pazartesi, Ekim 12, 2009

Z Kuşağı

Bir mail grubuna attığım maili burada sizinle de paylaşmak istedim. Kimileri için tekrar olacaktır, özür dilerim.

Aslında nasıl tarif edeceğimi bilemediğim bir başlıkta yazıyorum . Bu böyle acayip dert ettiğim, bir yol bulmaya çalıştığım bir konu filan değil. Yani abartmıyorum. Ama yine de cevabını bulamadığım kimi sorular var. Sizin de fikirlerinizi merak ettim.

Dünkü bir gazete ekinde 2000’den sonra doğan çocuklar için “Z kuşağı” tanımlaması yapılmış. İlgilenenler bu kuşak için neler denmiş bakabilir, enteresan bir yazı aslında.
http://www.yenibiris.com/HurriyetIK/Oku.aspx?ArticleID=6730

Ama benim asıl meselem çocuğum nasıl bir çocuk olacak değil... Ben çocuğumu bu dünyaya uygun mu yetiştiriyorum?
Yani her anne – baba çocuğundan bir kuşak geride, orası kesin. Ama yaşam şartları ve biçimi her nesilde gittikçe tuhaflaşıyor. Kimi açılardan kolaylaşıyor, kimi açılardan zorlaşıyor.

Sadede gel dediğinizi duydum :)
Dedim ya tarif etmekte zorlanıyorum diye.

O zaman bodoslama göbekten girip, kafamdaki soruları ardarda yazıyorum...

- Hergün birkaç çocuğun falanca sebebten kaçırıldığı bir çağda bu çocukları fanusa koymadan, özgüvenli bireyler olarak yetiştirmenin bir yolu var mıdır? Çok açık ki, doğruyu yanlışı öğretmek, yabancılara dikkat et filan demek bir işe yaramıyor.
- Okul bahçesinde veya parkta kendisinden sadece birkaç yaş büyük çocuklar tarafından sıkıştırılan bir çocuğa ne yapılabilir, yakın dövüş dersleri mi?
- Çocuklara tv seyrettirmemek, az seyrettirmek sizce gerçekçi ve anlamlı mı? Onlar bir başka çağda, bambaşka bir dünyada büyüyorlar. Slogan şu; “çok fazla girdi ve çok hızlı tüketim...”
- İyi kalpli, arkadaşlarıyla paylaşmayı seven, büyüklerine karşı saygılı, spor yapan, bisiklete binen çocuk ve genç modeli artık hayal mi olacak?
- Bizim çocuklarımız artık sokakta oynayamayacaklar farkında mısınız? Onların arkadaşlık biçimi bambaşka olacak? Ama nasıl? Bunu nasıl sağlayacağız?
- Çok açık ki gittikçe anne-babanın çocuk üzerindeki etkisi azalacak. Kalan etki alanımızı nasıl değerlendireceğiz? 90’ların sonundan kalma çocuk eğitim metodları bu kuşağa vız gelir bence.
- Tiyatro oyunları bile artık çocukların beynini yıkamaya yönelik. Kitapları önce biz okuyup eline veriyoruz da, tiyatroyu da biz mi yazıp oynayacağız? Çocuklarımızı hayattan koparmadan, ama yüzlerini de aydınlıktan uzaklaştırmadan nasıl yetiştireceğiz? Bu çocuklara konuşmak, oturup öğüt verir gibi anlatmak sökmez. Görmek, yaşamak istiyorlar. Sınırı nasıl çizeceğiz?

Sorularım böyle devam ediyor, ama sanırım derdimi anlatabilmişimdir.

Su akıp yolunu bulacak elbette, çok kabus görmeye gerek yok... Ben bu konularda bir türlü kendime yetecek cevaplar bulamadım da, siz ne durumdasınız onu merak ettim?

Sevgiler...

Biraz yemek tarifi, biraz haftasonu keyfi

Bugün pazartesi, o kadar çok mail yazdım ki, canım şu anda hiç yazı yazmak istemiyor. Ama biliyorum ki, şimdi yazmazsam bir daha 10 gün sonra yazacağım.

Bu aralar Poyraz yuvada pek doğru dürüst beslenemediği için, sabah kahvaltılarını ve akşam yemeklerini besleyici yapmaya çalışıyorum. Ama evde her zaman taze ve besleyici bir yemek olamadığından imdadımıza babaanne tarhanası yetişiyor. Babaannemizin gerçekten büyük zahmetlerle yaptığı nefis tarhanayı Poyraz çok seviyor. Ben de bunu fırsat bilerek tarhana ana malzeme olmak üzere içini çeşitlendiriyorum.

Tarhana+sarımsak+domates+maydonoz
Tarhana+sarımsak+domates+kıyma+kabak
Tarhana+sarımsak+domates+ıspanak

Şimdilik bunları denedim ve Poyraz hepsini de sorunsuz yedi :)

Şimdi de haftasonu keyfimizden kareler.

"Bazen gül oğlum, resim çekiyorum dediğimde öyle numaradan gülüyor ki, çok komik oluyor"
***


"Yoğurtçu Parkı'nda halatlara tırmanan bir maymun"
***

"Bu bisikleti halası aldı, Poyraz bisikletini o kadar seviyor ki, yüzünden anlaşılıyor sanırım:)"
***
"Yaşasın salıncak kardeşliği! Komik salıncakta sallanma süresince edinilen arkadaşlarımızdan biri"
***
"Hafta sonu hava öyle güzeldi ki, saatlerce parkta kumda oynadık"
***
"Babası sokakta alıç satan bir dede görünce çocukluğunu anımsayıp almış. Poyraz bu yenebilen kolyeyi çok sevdi ve kimseyle paylaşmak istemedi tabi ki."
***
"Sonuç yukarıdaki gibi. Baba-oğul kavga dövüş alıç yediler :)"
***
Ve son komiklikleri;
Poyraz'ın tüm oyuncaklarını odasına taşıdık. Böylece salondaki korkunç dağınıklığın önüne bir nebze olsun geçebildik. Hafta sonu gene bir oyuncağını almış salona getirmiş oynarken, başka bir oyuncağını daha istedi. Ben de bunları toplamadan olmaz diye direttim. Biraz karşılıklı didiştik. En sonunda yumruklarını sıkarak odasına gitti. Giderken de kendi kendine homurdanıyordu; "Ne inatçı yaaa, ne inatçı"
Dün sabah kahvaltı ediyoruz. Elinde bir dergiden çıkan küçük bir balık tutma oyunu var. Minik bir platformda dönen balıklarve Poyraz'ın elinde küçük bir olta. Oltanın ucundaki mıknatsla balıkları yakalamaya çalışıyor. Bir süre sonra bu çabadan sıkılmış olacak ki; Poyraz'ı oltayı sallarken buldum. Oltayı balıklara doğru sallarken bir yandan da şöyle diyordu; "gelsenize balıklar, gelsenize"
Not: Biraz öksürüyordu, cuma sabahı doktora gittik. İlerde bu yaşlarda boyu, kilosu neydi diye hatırlamak için yazıyorum. Şu anda kilosu 14,5, boyu da 94 cm.