Salı, Ocak 30, 2007

Hoşgeldin Deniz kızım! Sefalar getridin...




















Bekledin bekledin, en sonunda 41. haftada aldılar seni annenin ayrılmak istemediğin rahiminden di mi? 3 kilo 920 gram ve 54 santim doğdun. Öyle güzel, öyle pembe bir yüzün var ki... Gördüğüm en güzel doğan bebeklerden birisin. Kara kıvırcık saçların var, zeytin gibi ışıl ışıl bakan gözlerin var. Annenin güzelliğini, babanın sıcaklığını alıp da gelmiş gibisin. Şansın bol, yolun hep açık olsun bebek!

Evcilik oynar gibi

Hafta sonundan beri, oğlumun odasıyla oynuyorum. Beşiğinin örtülerini ve süngerini yıkadım, giysilerinin büyük bir kısmını yıkadım. Yıkananları fırsat buldukça ve fiziksel durumum elverdikçe ütüleyip yerleştirmeye çalışıyorum. Hastane çantasını planlamaya başladım. Birkaç ufak tefek eksiği vardı, onları da bu hafta sonu tamamlarız herhalde.
Daha 6 hafta var, erken değil mi diyeceksiniz. Haklısınız bana göre de erken ama acaba Poyraz Bey bunu biliyorlar mı? Ya tamam yeter artık deyip erken gelmeye kalkarsa :)) Babasının hayatında hiçbir yere zamanında ya da erken gitmediğini düşünürsek bu ihtimal azalır mı? Yoksa annesinin her zaman vaktinde ya da çoğunlukla erkenden randevusuna gittiğini düşünürsek hazırlıklara başlamam için uygun zamanda mıyız?
Er ya da geç ben ufak ufak toparlıyorum işte. Zira zaman geçtikçe herşey daha da zorlaşıyor. 1 saat ütü yapmak, davul gibi ayaklar demek. E ne tembel kocadan, ne de birbirleri ile kavga edip üzen anneyle kardeşten hayır yok anlaşılan bana. İş başa düşer. Gerçi hakkını yemiim, annem bişeyler ördü, tülbentlerini hazırladı, yastık kılıfı ve çamaşır torbası filan dikti, kardeş de beşiğini hazırlamama yardım etti ama işin çoğunu gene ben yapacağım. Orası kesin! Şu "superman" sendromundan çıkamayacağım ben hayatım boyunca.
Çok da rahatsız sayılmam bu durumdan. Minnacık kıyafetleri ütülemek, minnacık çorapları eşlemek öyle keyifli ki, hayaller kura kura odasında vakit geçiriyorum işte. Oyuncak evde oynayıp, oyuncak bebeğimin giysilerini ütüler gibiyim. Gerçeklikten öyle uzak ki bana hala. İçimde kıpır kıpır oynaşan küçük yaramazın, çıkıp da hayatıma gireceğini düşünemiyorum. Neler olacak hiç kestiremiyorum.
İtiraf ediyorum, hala abisine karşı duyduğum sevgi çok daha baskın. Onun dışında hiçbir şeyi gözüm görmüyor. Yeğen sevgisi başka ama evlat sevgisi bambaşka diyip duruyorlar ama... O benim sadece yeğenim değil, canımın içi, güneşim, ayım resmen yaaa.
Hazır bahis abisinden açılmışken, size Anı'nın son komedisini anlatayım. Tüm cumartesi Ogo'su ile bilgisayarda oynadılar. İnternetten çeşitli oyunlar buldular, resimlere baktılar filan. Ogo'su bunları yaparken ona hiçbir şey de tarif etmemiş.
Ertesi gün "ben bilgisayarda oynicam" dedi. Önceki günden oyun açık olduğu için ben hiç müdahele etmedim. Bir ara beni çağırdı, bak ne yazdım diye. Gittim, baktım. Explorer'ın açılış sayfası google. Açmış arama yapıyor. "balık oyunları" yazmış. Çok şaşırdım tabi. Aferin sana dedim, oyun buldu oynamaya başladı. Ben gene içeri geçtim. Sonra annesi geldi. Biz muhabbet ederken, bu sefer annesini çağırdı. Bak ne yazdım diye. Annesinin içeri girmesi ile kahkahayı patlatması bir oldu. Yine google, arama cümlesi bu sefer aynen şu;
batman oyunları ama çok olsun
Oğlum bu bilgisayar o kadar akıllı değil, bu kadarını anlamaz diye anlatmaya çalıştık ama gülmekten uzun süre kendime gelemedim. Canım oğlum benim, sen de hep gülerek yaşa e mi!