Salı, Haziran 29, 2010

2010 Eko (*) Tatil - 1

2010 yılının ilk tatilini babaanne-dede evinde, İzmir'de geçirmiş bulunmaktayız. Gezmece tozmaca, börtü böcekle oynamaca, sallanmaca, kaymaca ve de bolca şımarmaca nedeniyle özellikle Poyraz için tatilimiz pek keyifli geçti. 2. Eko Tatilimizde hedefimiz bu sefer anneanne-dede evi, Avşa.

Aslında bolca denize de girdik ama nedense denize girerken hiç resim çekmemişiz. Neyse çok da enteresan bişey yok işte, deniz var, çakıllı kumsal var, bi de kolluklu Poyraz var. Siz hayal ediverin resmi. Ben kalan resimleri aşağıya koydum.


Son gün bir kaydıraklı havuz parkına gittik. Çok eğlendik çok...

***
***

Babası yakaladı, oğlu satışa çıkardı. Bir de "balıkçııı, taze balıklarım var" diye bağırması vardı ki...

***

"Oooo, babam bir karagöz daha yakalamış..."

***Herkes kendi aleminde, bir dinginlik ki sormayın...

***

"Anneee bu öldü, baksana kuyruğu kıpırdamıyor. Lütfen canlısını yakalar mısın?"

***

Burası İzmir Doğal Yaşam Parkı. Etrafta maymundan su aygırına, zürafadan file kadar bir sürü ilginç hayvan var. Peki benim oğlum ne yapıyor? Yerdeki böcekleri inceliyor.

***

(*) Ekolojik değil, ekonomik :)

Pazartesi, Haziran 14, 2010

Yine benden

Depresyonda mıyım? Yaşlanıyor muyum? Yoksa sadece uyuzluğum mu üstümde? Bir huysuzum, bir sinirliyim, bir mutsuzum ki sormayın. Tamam kimi sebepler sayabilirim ama hiçbiri de gerçek sebep değil gibi geliyor bana. Gerçek sebebi de ben bile bilmiyorum valla.

Ota boka ağlıyorum, sıklıkla sinirimi kontrol etmem gerekiyor son günlerde. Sıcaklardan herhalde deyip en masum haliyle atlatalım bu gündemi istiyorum.

Sıcaklar demişken, daha Mayıs bitmeden 35 dereceyi gördük, sonra bir sel, bir tufan...
Şimdi yine 30 küsürlerde hava. Daha Haziran 14. Bu yaz nasıl geçecek kimbilir. Oğlumun doğduğu senenin yazı da böyleydi. Bütün yazı Başak'la Nazım'ın bahçesinde geçirmiştik.

Şimdi sıpalar büyüdü. Hatta benim oğlum dün sahneye bile çıktı. Okulunun yıl sonu gösterisine. Koroda söyler gibi yaptı, ama düzeni hiç bozmadı. Bol bol esnedi, burnunu karıştırdı ve kaşındı :))) Şiirini çok güzel okudu. Sahneye çıkmayı o kadar sevdi ki, şiirini ikinci kez okumak istedi ve okudu. Tabi ben malum ruh halimle salya sümük ağladım oğlumu sahnede izlerken.

Biz terrible two'yu hasarsız atlatmıştık ama bana piyangodan terrible three çıktı. Poyraz nasıl asi, nasıl şımarık ve nasıl huysuz anlatamam. Poyraz'ı tanıyanlar kesin abarttığımı düşünecekler biliyorum. Ama son birkaç olayda ben bile oğluma inanamadım. Belki de bu depresif ruh halimin bir sebebi de budur. Hani sokaklarda ciyak ciyak ağlayan, nereye saldıracağını bilemeyen, bir tür histeri krizine girmiş çocuklar görürsünüz ya. Ben onları dövmek isterdim. Hah işte benim oğlum tam da öyle şeyler yapmaya başladı. Ama nasıl saçmalıyor bir görseniz. İstediği herşey muhakkak olacak ve "şimdi" olacak. Sokağa çıkılınca o nereye isterse oraya gidilecek ve asla eve gelinmeyecek. Ve bunun gibi bir sürü klasik çocukça kapris işte... Babası arabada değilken; "anne babamın çantasının içine bakalım, hemen şimdiiiii" diye tutturmaya başlayabiliyor. Eskiden konuşarak anlaşabildiğim, ikna edebildiğim oğluma kelimeler yetmiyor artık. Evet evet sanırım bu durum da beni şaşkına çevirdi, mutsuz etti. Lütfen geçici bir durum olduğunu söyleyin. Kitaplardan okuduğum şekilde davranıp sakin kalmaya ve kuralları belirleyenin ben olduğumu ona anlatmaya çalışıyorum. Ufak cezalar vermeye çalışıyorum. Ama bazen ben de ciyaaaak diye bağırmak istiyorum, itiraf ediyorum.

Neyse işte benden havadisler böyle. Cuma günü sözde tatile çıkıyoruz. İzmir'e kayın aile yanına gideceğiz. Kayın aileden yana bir sıkıntım yok da, insan tatil deyince başka şeyler hayal ediyor. Maddi sıkıntılar!!!
Hah bak bir sebep daha buldum :) Kaç etti?
Bir de cepte sebep var, atamazsın satamazsın.

Bence siz bu yazıyı okumayın. Okuduysanız da hemen unutun. Bir tür "deli kadının sayıklamaları" işte.. Hmmm bunu ayrı bir blog yapıp hababam sayıklasam mı?
Özlem