Pazartesi, Aralık 30, 2013

Pardon size patlayabilir miyim?

Soğumadan, sakinleşmeden yazayım. Çünkü bence en ciddi sorunum bu. Unutuyorum sonra. Unutunca, üstünü örtünce veya önemsemeyince birikiyor, kireç taşı gibi kat kat, kabuk kabuk bir taşa dönüşüyor. Sallamasam, umursamasam tamam da, dert ediyorum işte ne yapayım.

Yalnız değilim, birçok anne hatta neredeyse çalışan annelerin tümü benim durumumda biliyorum. Olsun yine de yazıcam, bu benim blogum. İstemeyen okumasın. Ben sonra geri dönüp baktığımda okumak istiyorum.

Ben nasıl iyi bir anne olabilirim ki? İyiden kastım mükemmel değil, yeterli ve sağlıklı. Böyle birşey nasıl mümkün olabilir ki? Çişi gelen, susayan, canı sıkılan, morali bozulan, hasta olan bana geliyor. Çocuk onlar, annemin çayı sıcakmış, soğuyacakmış diye düşünmez ki. Kahvaltının en keyifli yerinde, tam da yumurtanın sarısına sıcak ekmeği bandıracakken kakası geliverir. Haa bu kısmı dert değil yahu, Anneliğin keyifli müşkülatları bile denebilir. Ama sabah olmuş, biri mızmız, diğeri hasta 2 çocuk toparlanacak ve anne sabah 9'daki toplantıya yetişecek dendiğinde tüm saçmalıklar kuyruğuma takılıveriyor.
- 2 yaş krizinin umuyorum ki son demlerini süren kız, okula götüreceği oyuncakları 10 farklı kombinasyondan sonra belirliyor. Her kombinasyondan sonra arı vızıltısı ile eşek anırması arası kesintisiz bir sesle mutsuzluğunu dile getiren çoocuuum hafiften cinlerime de çağrı yapıyor.
- Oğlum kalk, oğlum ayağına çorap giy nidalarına eşlik eden gümbür gümbür öksürük sesi de üstüne tuz biber ekiyor. Patlamış mısıra dönmüş bademcikler ve hızlıca alınan bir doktor randevusunun ardından duyduğum cümle ise muhteşem; "tüm hafta sonu sokakta mı gezdiniz, üşütmüşsün çocuğu". Hele ki bunu diyen 5 gündür şehir dışında ruhen ve bedenen kendine hard reset atmış biriyse iyice batıyor valla. Heee üşüttüm, bayılıyorum hasta olmalarına. Buzda yatırdım çıplak. Her ikisinin de gönlünü edeceğim diye uğraşmaktan sırtıma saplanan bıçak acısını kiminle paylaşayım peki? Yut kızım...
- Elinde oyuncak torbası mutlu mesut gezen ayağımın altında dolanan kızımın "hadi gidelim" türküsü eşliğinde giyinme, saç toplama ve ablaya bir de mercimek çorbası yapmasını rica etmek için not yazma, çamaşır makinesini çalıştırma, kapıdaki sütleri buzdolabına koyma, oğlanın yiyeceği balı unutmasınlar diye masanın üstüne çıkarma, o anda farkedilmiş bir taze uçuk için ilaç arama, bulma, sürme, ilacı kaybetme, tekrar arama ve tekrar bulma işlerini yaklaşık 3 dakikaya sığdırıp kendimi ve kızı kışlık modelde giydirip kendimi kapının önüne atıyorum.
- Laptop çantası, kızın sırt çantası, kızın çantaya değil, ayrı bir torbaya koymak istediği oyuncaklar, kızın okuldaki nevresimleri olan torba... hepsi tamam. Poyraz'ı öpüp kapıyı çekip çıkınca işin yarısı bitiyor. Hadi annecim, geç kaldım ritüeline ilaveten "ben zıp zıp incem, elimi gutma", "beni çucaaana al, ayaklarım kok aaarıdı", "ben kedi sevcem" ..vb milyon tane, dışardan bakınca gülümsetip "çocuk işte" dedirtecek ama bizzat yaşayınca delirtebilecek naz niyaz eşliğinde 4 kat iniliyor ve arabaya biniliyor
- Otopark çıkışını engelleyen araba günümün olmazsa olmazı. En kallavi küfürümü daha sabahın ilk saatlerinde sallamak suretiyle tüketiyorum.
- Okula geldik. 16 kere sarılıp öpmek isteyen çocuk izin verdiği sürece günlük bilgilendirmelerimizi karşılıklı yapıp kendimi arabaya atıyorum.
- Artık gaza basma zamanı, zira yetişmem gereken bir toplantı var. Oh yollar açık neyse ki. Yan koltuğa gözüm gidiyor. Laptop çantası burda ama omuz çantam yok. Kaynar su geliyoooorrr.. Evde de unutmuş olabilirim, kızın eşyaları ile birlikte okula da vermiş olabilirim. Neyse ki son dakikada aldığım doktor randevusunun ardından elbisemin cebine attığım telefon var. Evi arıyorum, evet çanta orada. Aramışken oğlana bal verileceğini de bir kere daha hatırlatıyorum. Geri dönemem, bu saatten sonra o saçma köprü trafiğine girip geri dönemem.
İş telefonum yok. Masa telefonumdan arasınlar.
Ehliyetim yok. Umarım gerekmez.
Anahtar, kredi kartı, kimlik  ve bir küçük telefon cepte.
Eh bu kadarı ile idare edebilirim..

İşte şimdi burdayım. Oh yazdım rahatladım valla...

Perşembe, Aralık 05, 2013

Ukde

Bu seferki yazı çocuklarımla alakalı değil. Benimle alakalı. Aslında çocuklarım için yazıyorum yine. Benim içimde ukde olan şeyler var, onların olmasın, ya da daha az olsun diye.

- Dans edebilmeyi isterdim
 
"Kendimi bildim bileli dans edebilmeyi istedim hep. Neden olmadı bilmiyorum. Hep bir engel çıktı işte. Mesela flamenko dansçısı olmak isterdim. Ya da tüm halk oyunlarını güzelce yapabilmek. Düğünde halaya bile duramıyorum adam gibi yaaa :("

- Müzikle daha içiçe olmak isterdim

"Bir müzik aletini en azından kendi kendime tıngırdatacak kadar çalabilmek isterdim. Piyano istemiştim, maddi olarak karşılayamadık. Gitar demiştim, erkek çalgısı demişlerdi. Kimse de teşvik etmedi. Şimdi başlasam başarılı olur muyum ki acep?"

- Tiyatro sanatçısı olmak isterdim

"Lisede sayısal derslerde başarılı olduğum için matematik puanıyla sınava girmeye zorlandım. Sonra da matematik mühendisliği okumaya... Defalarca kez konservatuvara girip tiyatro okumak istediğimi söyleyince aldığım yanıt hep aynıydı. Sen önce okulunu bitir, tiyatroyu nasıl olsa yaparsın!!!?? Tiyatro karın doyurmaz, sen mesleğini eline al!!!??? Sonrasında amatör olarak yıllarca uğraştım tiyatro ile ama hayat mücadelesine girince vakit ayıramaz oldum. Şimdi karnım doyuyor ama aklım hala tiyatroda :("

- Daha fazla yurtdışı tecrübem olsun isterdim

"Inter Rail yap, kafana göre takıl, yurtdışında çocuk bak veya bir süre yurtdışında çalış di mi.. Yok, bok varmış gibi; mezun ol, hemen çalışmaya başla, evlen, çocuk yap. Sonra da para biriktirsek de 4 günlük tatilde bir yere gitsek diye kasıp dur. Vakit varken yurtdışı tecrübesi edinin e mi çocuklar?"

Bunlar büyük ve önemli başlıklar. Başkaca küçük ukdelerim de var ama onları yazmayacağım. Zamanı gelince özel olarak söylerim çocuklarıma. Ukde kalmasın isterim içlerinde. Söz destekleyeceğim sizi çocuklarım, karın doyurmasa bile istekleriniz :)


Cumartesi, Ekim 05, 2013

Hayvanları seviyorum, onları koruyorum

İstisnasız her hayvanı çok seven, hepsini eve almak, alamazsa da en azından beslemek veya tedavi etmek isteyen canım oğlum. Umarım bu sevgin kimi insanlara örnek olur. Seninle gurur duyuyorum...

Pazartesi, Eylül 23, 2013

Neler oldu, neler...

Bir sabah uyandık.Mira "anne ben bez tak gok, ben aatık büüdüm. Bak dodoman oodum" dedi. Ve bir daha da ne gece, ne gündüz bez takmadı. 1-2 minik kaza dışında geçiş son derece hasarsız ve kolay oldu. Diyecek birşey yok. Bu da bitti, sonraki aşamalar gelsin :)

 İnanılmaz bir kreşimiz, inanılmaz bir müdiremiz ve inanılmaz bir öğretmenimiz var. Günün tüm yorgunluğu ve stresi arasında arada bana kızımın resimlerini yolluyor ve beni inanılmaz mutlu ediyor. İşte onlardan birkaçı.


Ayrılmaz ikili Deniz ve Mira :)
***


 Öğretmeninde saklanıyor sözüm ona, örtü kalkınca altından kalkan surat da bu işte..
***


Uykudan kalkmış cici kızlar Mira, Naz ve Deniz
***


Bu parkta benim çektiğim bir resim, Mira & Mira
***


Uyuyan güzel...
***


Uyuyan güzel uzun uzun uyuyup uyanmayınca, yanında çikolatadan bahsedilir. Uyuyan güzel anında uyanır :)
***


Bunlar da çingene güzelleri Mira, Deniz, Derya ve Azra
***


 İki iş arasında bir miktar işsiz kalmanın avantajı; yıllardır yapmak isteyip de yapamadığım bir şeyi yaptım. Muhteşem bir projede çocuklara 2 gün üst üste hikayeler okudum. Çok keyifliydi...
***

Ve gelelim asıl mevzuya. Benim minik pamuk oğlum, büyüdü de okullu oldu. Ben de onunla yeniden okula başladım. Çok heyecanlı, çok keyifli, çok da güzel başladık. Umarım mutlu olur, öğrenmeyi seversin oğlum. Başarı arkasından nasıl olsa gelir. Dilerim öğrenim hayatın boyunca hep seni mutlu edecek yaşama doğru adımlar atarsın. İlerde seçeceğin mesleğin çok para kazandırmasını değil, okulda çoooook başarılı olmanı değil, gerçekten mutlu olmanı ve istediğin şeyle uğraşmanı istiyorum bir tanem...
Herşey gönlünce olsun...

Abisinin okula başlaması Mira için de ilginç oldu. Abisi büyük okula gidiyor, Mira küçük okula gidiyor artık :)
***


Yaşasın okula başlıyorum...
***


Ve inanılmaz kreşimizin, inanılmaz müdiresi, annesi, herşeyi Jülide Hanım. Yani o olmasa çocukların okula başlama süreci hepimiz için çok daha zor olurdu. Yaptıkları tek başına bir yazı konusu aslında. O bizim de herşeyimiz. Eksik olmayın Jülide Öğretmenimiz...
***


İlk kez girdiği sırada arkadaşlarıyla beraber, 4 yılını geçireceği okul binasına doğru kafasında milyon tane soruyla ilerlerken hem heyecanlı, hem de gururluydu...
***


 İlk sıra arkadaşı, kreşten de sevgili arkadaşımız Alper ...
***

 Ve işte sevgili öğretmenimiz Zehra Hanım. Daha ilk gün okul bahçesinde gördüğümde şaşırttı beni ve kendisine hayran bıraktı. 10 dakika sonra kendisinin bizim öğretmenimiz olduğunu öğrenince havalara zıplamadıysam, utandığımdandır. Umarım bu yazımı okumaz, okursa da umarım beni yanlış anlamaz. O kadar sıradışı, o kadar komplekssiz, o kadar özgüvenli ve o kadar ışık saçan biri ki. Kıyafetlerinden şapkasına, ojesinden takılarına kadar beni benden aldı.

Belki çok erken karar veriyorum bilemiyorum ama benim bir öğretmenden beklediğim, çocuğa okulu ve öğrenmeyi sevdirmesi, iyi bir insan olma yolunda ışık tutması ve kesinlikle yeteneklerini beslemesidir.
Açıkçası Zehra Hanım'dan ben bu elektriği aldım. Umarım yanılmıyorumdur. İyi bir veli olmak için elimden geleni yapacağım. Ben ilkokul öğretmenim sayesinde bugün bu yerde olduğumu hep söyler, kendisini hep saygıyla anar ve hala görüşürüm. Umuyorum ve hissediyorum ki Zehra Hanım da oğlum için öyle olacak...


Daha ilk günden incelikle düşünülmüş minik süprizler oğlumu fethetmeye yetti :)
***


 İlk hafta bir gün, çocukların yüzleri boyandı ve parka götürüldü. Çocuklar çok eğlendi. İşte öğrenmeye hazır iki küçük meraklı bilim insanı. Artık gelsin dersler...

Çarşamba, Eylül 18, 2013

Yaz nasıl geçti?

Koskoca bir yaz daha geçti. Kuzularım bir yaz daha büyüdü. Acayip değiştiler hem de, açıkhava, bol oyun ve deniz nasıl iyi geldi bilemezsiniz. İşte bu yazdan kareler;

Demiye bindik, dididoooz... (Gemiye bindik, gidiyoruz)


 Abi - kardeş olduk. Kavga etmeyi de, sarılıp çizgi film seyretmeyi de öğrendik.
***

 Poyraz hayvan bilimci olma yolundaki en büyük adımlarını attı. Akla gelebilecek her tür hayvanla haşır neşir oldu fazlasıyla.
***

 Ne güzeldir, dedeyle deniz sonrası kestirmek :)
***

 Her sabahki rutinimiz; denize taş atmak...
***

 Abi ise güzel deniz kabukları toplamakla meşguldu aynı anda
***


 
 Bahçe sulamak çok keyifli
***

 Bir başka sabah rutini daha, Çınaraltı Kahvesinde dedeyle çay içmek :)
***
 Anneannem bana oyuncak aldı, hem de sırt çantalı
***

Şimdi de oyuncaklarla oynama zamanı. Yemek pişirdik, servis ettik, omlet yaptık...
En son da sıkılınca, "anne men dap gok, al sen dap"

 Suladığımız domates ve biberleri toplayıp yemenin keyfine diyecek yok...

 Maaile hasattayız
***
 2013 Avşa Domates Güzeli
***

 Büyüdü benim kızım yaaa...
***

 Kumla oynamayı seviyorum ama elimin kum olmasını hiç sevmiyorum..
***

 Kilo almadım, denizde biraz fazla su yuttum :)
***

 Gerçekten sörf yapıyormuşum gibi çek panpa
***

 Deniz insanı acıktırıyor. Denizden eve dönerken...
***
 Evde duş almayı beklerken
***

 Duştan sonra! O akşam başka yemek yenmedi tabi ki :)
***

 Bayramlık şirine
***

 Bayramlık şirin
***
 Gece 10'lara kadar sokaktan içeri girmeyen, daha 2,5 yaşında bile olmayan bir sıpaya "eve gidiyoruz" dediğim andaki surat ifadesi
***

 Su balonu savaşı yapıcaz
***

 En çok balonu ben kucaklamalıyım
***

 Ve işte savaş :))
***
Bayıldık mandallarla oynamaya

 2 gün elimizden düşmeyen tırtıl...
***

 Bunlar iyi hallerimiz, siz bizibir de kavga ederken görün...
***

 Kaplumbağalarımızdan sadece bir tanesi, onu konu mankeni seçtik
***

 İşte benim tatlı çocuklarım
***

 Temiz havada misler gibi uyuyunca, e işin ucunda az sonra denize gitmek de olunca, böyle neşeli kalkar insan işte.
***
 Anneanneme fasulye ayıklamada yardım ediyorum
***

 Mira da alıştı börtü böceğe abisi sayesinde
***


 Yok böyle çimenlerde yuvarlanmak gibisi
***

 Denize bayılıyorum...
***

 Analı kızlı foto :)
***

Veeee tatilin sonuna doğru babamız da gelince final bomba gibi oldu
***