Perşembe, Mayıs 22, 2008

Bippi, dat ı ıh...(*)

(*) Uyku bitti, yatmak yok
ababa = araba
zetnnn = zeytin
du = su
en ennnn = motorlu taşıt
düttü = düştü
attnnn = attım
ça = çay
babun = balon
dot = top
mamun = maymun

şimdilik kelime hazinemiz bunlardan ibaret. En azından benim hatırladıklarım bunlar, belki birkaç tane daha vardır.

Nesne ve olayları ilişkilendirmeyi öğrendi Poyraz. 2 parça halinde olan ama bir şekilde bir araya getirilince çalışan oyuncakları biliyor ve parçaları bulup getiriyor oynamak istediğinde.

Bir evrim sürecini de takip ediyorum ondan. Alet kullanma aşamasına geçti. Mesela geçen gün 2 koltuğun arasına düşürdüğü ama alamadığı bir oyuncağı almak için arayıp arayıp bir sopa bulmuş ve çekip çıkarmış.

Çok güzel top oynuyor benim küçük futbolcum. Resmen top sürüyor ayağıyla.

Bebek arabasında ve mama sandalyesinde biraz fazla oturtmak neredeyse imkansız. Kesinlikle sıkılıp inmek istiyor.

Eline geçenleri ağzına sokma ve eşyaları atma huyu maalesef devam ediyor.

Karıncaları gösterdim ben ona, çok şaşırdı ve çok eğlendi. Şimdi onları yakalayıp yemek istiyor.

Köpeklere bayılıyor. Geçen hafta sonu Heybeliada Cafe'de bir Golden Retriever vardı. Adı Lodos :) Lodos ve Poyraz çok iyi anlaştılar... Lodos Poyraz'ı yalaya yalaya bitiremedi, Poyraz da Lodos'un ağzına, burnuna, gözüne soktu parmaklarını. Çok neşeliydiler çok.

Çimenlere ve kuma dokunmaktan hiç hoşlanmıyor. Hatta şortla çimenlere oturttuğumda dizinden aşağısına da çimen değince ne yapacağını şaşırdı, bir ayağını kaldırdı, diğerini indirdi.

Hafta sonları yanında ben varken uyku düzeni allak bullak oluyor. Her zaman uyuduğu saatte ve sürede kesinlikle uyumuyor. 2 gün boyunca günde yalnızca 1,5 saat uykuyla yaşadı. Böyle olunca da akşam saatlerinde uykusu başına vurmuş, mızmız bir velet oldu.

Balon korkusunu yaşıyla birlikte yenen oğlumun yeni korku objesi şemsiye. Yanında bir şemsiye açıldığında korkudan yanındakine bir yapışıyor ki, inanamazsınız. EN az yarım saat kafasını soktuğu yerden çıkarmıyor. Neyse ki önümüz yaz, umarım sonbahara kadar unutur bu korkusunu.

Yarın akşam İzmir'e uçuyoruz. Uzun süreden sonra tekrar uçağa bineceğiz. Umarım bir aksilik çıkmaz. Babaannemiz bizi çok özlemiş. Pazartesi sabahı tekrar görüşmek üzere. Havadisleri ve fotoğrafları yayımlayacağım söz.

Herkese iyi haftasonları....

Pazartesi, Mayıs 12, 2008

Küçük serserimden son haberler...

Çok zaman oldu yine değil mi? Çok yoğundum, sonra da çok yorgundum. Ama keyfim yerinde. Anlatayım bari...
2 hafta önce enteresan bir deneyim yaşama şansımız oldu. Unicef tarafından iyi niyet elçisi seçilen Küba'nın dünyaca ünlü çocuk tiyatro grubu La Colmenita Türkiye'ye geldi. Ve biz de gruptan 15 yaşında bir çocuğu evimizde ağırlamak şansına sahip olduk. Son derece hareketli, eğlenceli ve danslı bir 5 gün geçirdik. Poyraz da evimizdeki bu esmer tenli misafirden pek hoşlandı. Gösterileri de, çocuklar da bir harikaydı. Sonrasına ise yorgunluk ve özlem kaldı. Umarım bir dahaki sefer onlarla Küba'da görüşebiliriz. Bizi davet ettiler ama gitmek için Poyraz'ın biraz daha büyümesini bekleyeceğiz sanırım :)


Oğlum artık 14 ayını bitirmiş kocaman bir "küçük çocuk" oldu. Yürüme becerisi oldukça gelişti ama katı gıda konusunda aynı tembelliği sürüyor. Hatta genel olarak beslenme konusundaki tembelliği olduğu gibi sürüyor. Suyu, sütü bile biberonla tutup kendi içmiyor. Hadi oğlum iç diye eline vermek isteyince "e, eh" diye kafasını iki yana sallıyor ve dudaklarını balık gibi yapıp uzatıyor.
Alt ve üstteki ön 8 dişin yanına 2 tane de azı patlattık, diğer 2 azı da geldi gelecek. Geceleri oldukça sıkıntı veriyor bu azılar. Azılara rağmen çiğnemektense hazırlop yutmayı tercih ediyor benim küçük paşazadem (!)
Bu süreçte hem oğlumun karakteri ve gelişimi, hem de kendi arzularım üzerine biraz düşünme şansım oldu. Bana bu şansı verip hayallerimi yıkan :) kuzuma da ayrıca teşekkür ederim. Özlem'le konuşurken, Deniz'in resim yapmaktan çok hoşlandığını, ona aldığı pastelleri güzel güzel kullanarak resim defterine sayfa sayfa rengarenk karalamalar yaptığını öğrenince ve hatta sonra da Deniz'in resmini görünce çok heveslendim. Hemen ben de Poyraz'a ortam sağlamaya giriştim. Büyük bir kitap kolisinin sert bir kapağı vardı, 15 santim yüksekliğinde filan. Onu masa gibi kullanıp halının üstüne koydum. Üstüne boş kağıtlar ve kalem koydum. Hadi annecim gel bak resim yapalım dedim. Geldi yanıma oturdu. Önce ben ona gösterdim, birkaç küçük şekil çizdim. Sonra eline kalemi verip elini tutarak daireler filan çizdirdim. Yüzünde hiçbir heyecan ve eğlence belirtisi yoktu. Anlamalıydım :) Sonra kalemi elinde bıraktım. Bir iki çizik attı, kağıtları masamızın üzerinden indirip halının üzerine koydu ve onları kalemle deldi. Bu aşamada çok eğlendi. Sonra kağıtları sağa sola savurdu ve binbir çaba ile kutunun üzerine çıkıp elleriyle şampiyon işareti yaptı. Yıkıldım :))) Benim oğlum küçük bir haydut, bunu kabul etmeliyim.
Bir başka denemem de kitap okuma konusunda idi. Poyraz şimdiye kadar kitapları hep dişlemek veya yırtmak için kullanıyordu. Geçen gün bir tane Poldi kitabını eline aldığını görünce çok sevindim. Hadi annecim gel okuyalım dedim. Kitabı yere koydu ve üzerine çıktı. Annecim öyle değil, otur da açıp okuyalım dedim. Kitabın üzerinden indi. Kitabı açtı ve üzerine oturup televizyonu göstererk "aç" dedi. Güleyim mi, ağlayayım mı bilemiyorum.

Televizyon demişken, çok nadir seyretmesine izin veriyor olmamıza rağmen oğlumun bir televizyon beğenisi var. Bir kere muhtemelen birçok çocuk gibi reklamlara bayılıyor. Ama onun dışında da kendi tercihlerine göre televizyon izlemek istiyor. Geçenlerde babamdan televizyonu açmasını istemiş. Babam da Lully miydi bir bebek kanalı varmış, onu açmış. Kafayı iki yana sallayarak onu istemediğini söylemiş ve gene "aç" demiş, babam da tek tek kanalları değiştirmeye başlamış. Eski bir Türk filmine geldiğinde kafasını öne arkaya sallayıp durdurmuş ve birlikte Ediz Hun filmi seyretmişler :)
Anladım ki, çocuk üzerinde çok fazla kurgu yapmam, hayaller kurmam anlamsız. O minnacık da olsa, kendi tercihleri, beğenileri var. Benim istediğimi yapmayacağını şimdiden kabullenmeliyim. Önüne düşen yuvarlak herşeye "dooo" diyerek vurmaya çalışıyor, dans etmeye bayılıyor. Gözünü açar açmaz "attaaa" diye gezmeye gitmek istiyor. Küçük bir serseri o ve ben onu seyretmeye bayılıyorum...
Dün akşam üzeri Gamze ve Ali bize geldiler. Çocuklar pek ikili oyun oynamadılar ama yine de onları daha sık bir araya getirmenin iyi olacağına karar verdik. Bir kere onları izlemek çok keyifli, ikincisi birbirlerinin oyuncakları onlara değişik geliyor. İyi vakit geçirdiler. Dün akşam ise bir kitaptan okuduğum bilgiler bu kararımızı doğruladı. Çocuklar her ne kadar sosyalleşmek için 3 yaşına gelmeyi bekleseler de, şimdiden onları biraraya getirmenin ilerdeki sosyalleşmelerine büyük katkısı olacağı yazıyordu.



Bir gezimizden sonra eve dönerken, aldığım taze kaşarı istedi ve eve gidene kadar bir güzel kemirdi. Gören de çocuğumu hiç beslemiyorum sanacak.

Bu da bir vapur sefasından, La Colmenita'yı izlemek için Beyoğlu'na giderken...