Salı, Ocak 31, 2012

İki çocuk ve bir baba

2012'nin ilk ayını bitirdik bile. İstanbul'da nasıl güzel bir kar yağışı var anlatamam. Tam da "lapa lapa" tarifine uygun bir şekilde kocaman kocaman yağıyor. En son ne zaman bu kadar güzel bir kar yağışı izlemiştim hatırlamıyorum. Poyraz kar yağıyor ama dışarı çıkamıyor diye kısmi bir kudurukluk hali içinde. Mira ise ilk defa gördüğü bu manzara karşısında şaşkın. Havada bu kadar çok kuşun olması onu çok heyecanlandırıyor belli. Bakalım mesai erken biter de eve gidebilirsem, Poyraz'ı da babasıyla biraz kartopu oynaması için dışarı çıkartırım belki.



Arabayla yola çıkamadığım için ve Poyraz da haftasonu ateşli olduğu için 2 gündür okula gidemiyor. Fena halde sıkılmış durumda. Sürekli televizyon seyretmesini istemiyorum ama televizyon seyretmediği zaman da mutlaka birisinin kendisiyle oynamasını istiyor. Zilli de bu aralar diş çıkartma telaşında sanırım, sürekli bir ağlama, sızlanma hali. Hal böyle olunca ev tam bir curcuna. Kızla ilgilenirken, oğlanla oynayamıyoruz. Zira kız izin vermiyor ya da müdahele ediyor. Kız uyurken de sirke dönen evi toparlamak, bulaşıkları makineye koymak  vs gerekiyor. Canım oğlum hep ihmal edilen oluyor, bu sıralar en büyük sıkıntım bu. Neyse kızı uyuttuktan sonra akşamları 1 saati Poyraz'a ayırmaya çalışıyoruz. Kitap okumak, oyun oynamak veya beraber bir çizgi film seyretmek bile ona yetiyor. İki çocuklu olmanın en zor tarafı bu benim için, bir tarafı mutlaka ihmal etmek. Kız biraz daha büyüyene kadar bu durum böyle sürecek sanırım.

İki çocuklu olmanın bir keyifli yanını daha keşfettim geçenlerde. Birbirinden çok farklı iki insanın gelişim sürecini takip etmek. Poyraz'la Mira gelişim aşamaları itibariyle birbirlerinden öyle farklılar ki, ilerde nasıl karakterlere sahip olabileceklerini tahmin etmeye çalışıyorum. Bir kere kız erken konuşur, oğlan geç konuşur ve benzeri genellemelere hiç takılmayın diyorum ben. Blogdaki eski yazılara baktım da, mesela Poyraz Mira aylarında iken birçok kelimeyi kullanıyormuş. Birçok küçük oyunu (deli deli, bir bir anlatmak..) yapabiliyormuş. Mira daha sadece gel gel yapabiliyor, o da canı isterse. Aynı aylarda Poyraz soru sorunca kafa hareketleriyle cevap veriyormuş, güzel güzel uyuyup, güzel güzel yemek yiyormuş. Miroşkam ise ne uyuyor, ne yiyor :) Ama buna karşılık, Mira çok daha erken ayağa kalkmaya başladı, kitaplara ve kalemlere çok daha ilgili. Cin fikirli bir dişi olacağına dair kuvvetli sinyaller veriyor.

Mesela geçen gün abisini yıkamak için banyoya soktum. Mira da yürütecinde idi ve merakla bizim banyo olayına dahil olmaya çalışıyordu. Elini suya uzatıyor, perdeyi çekiyor ve beni de alın dercesine çığlıklar atıyordu. Ben de bir an önce Poyraz'ı yıkayıp çıkartayım ki, çocuk üşümesin derdindeydim. Kız baktı ki onunla ilgilenen yok, hızla yanımdan uzaklaştı. Sesini duyuyordum, "eh, eeeh, ıh , ıııh"... Kafamı çevirdim bir baktım ki, odasındaki sehpanın altına koyduğum küveti çekiştire çekiştire bana getiriyor. Nasıl güldüm anlatamam, resmen "yıkanmak istiyorum, anla artık" dedi. Sonuç mu? Buyrun işte resmi :)



Yavaş yavaş beraber oynayabilmeye başladılar. Kaçıp kovalamaca, saklambaç, arabayla birbirini ittirme...vs gibi oyunlarda abisiyle aşık atmaya başladı küçük cadı. Böyle zamanlarda onları izlemeye doyum olmuyor.



Bu arada oğlum ilk kitabını yazdı ve resimledi. Sayfa sayfa yaptığı resimlere bir de öykü uydurarak bir kitapçık yapmış. Öğretmeni de öyküyü yazıya dökmüş. Nasıl hoşuma gitti anlatamam. Oğlumun konuşma yeteneği, yazıya mı dökülecek yoksa? Bir yazar mı yetişiyor dersiniz :)

Yaptığı resimlere dikkat ediyorum da, mutlaka kardeşini de koyuyor resimlere. Hatta birçok resimde kardeşi abisinin omuzlarında. Öyle sevimli ki, kardeşini koruyormuş. Bu arada abisini de hiç ihmal etmiyor ama. Gelişim karnesiyle beraber bir tür faaliyet kitabı yollamışlar okuldan. İçinde birkaç etkinlik var, resmederek yapılan. mesela bir tanesinde sadece el ele tutuşmuş iki kol vardı ve kimlerin el ele tutuşmuş olabileceği soruluyordu. Hemen abisiyle kendisini çizdi. Şaşırmadım doğrusu, babasıyla beni çizecek değildi ya. Çocuk bizi hiç elele görmüyor ki. (İki çocuklu anne sitemi!)
Bir diğer faaliyette ise kendinizi en mutlu hissetiğiniz ortamı resmedin diyordu. Abisini, kendisini ve kardeşini çizdi :)
Kardeşlik bu sanırım, çok sevindim.
Tabi Poyraz'ın bu yeni gelişen resim yapma sevdası, parmak boyası ile hayata geçirildiği zaman, sonrasında banyo ve dolu bir çamaşır sepeti kaçınılmaz oluyor.


Mira'nın abisinden bir farkı daha, sanırım bu da dişilikten kaynaklı. Çok daha meraklı ve kurcalayıcı. Abisi hiçbir rafı karıştırmadı, hiçbir çekmeceyi veya dolap kapağını açmadı ama Mira sürekli bir keşif ve kurcalama halinde.






Mira bulduğu herşeyi test ediyor, tadıyor, sıkıyor, yırtıyor, açıp kapıyor. Poyraz çok daha meraksız idi bu konularda. Doğal olarak Mira, çok daha fazla dikkat gerektiren bir çocuk. Kafasında daha şimdiden kuyruğu birbirine dolanmadan dolaşan kırk tilki var gibi hissediyorum. Şu bakışa bakar mısınız? Çözebilen varsa, beri gelsin.



Aşağıdaki da babamızın 40. yaşgünü pastası. Bence önemli ve güzel, babamız için ise hüzünlü ve gereksiz bir yaşdönümü idi :)

Babamız yaşlandığını düşünüyor ama ben gerçekten çok umutluyum. Bence -ve umarım- artık büyüdü :))) (*)
Poyraz da babası için okulda hazırladığı kutlama kartına şöyle yazdırmış; "Babacım, 40 yaşındaysan çok hızlı koşabilirsin". Herşey gönlünce olsun babacık, seni seviyoruz...

(*) Bir süre önce bir doktorla sohbet etmiştim. Kafamı kurcalayan bir soruyu sormuş ve bu konuda Poyraz'ı nasıl ikna edebileceğimi sormuştum. Doktor da bir erkekti ve verdiği cevap beni hem şaşırttı, hem de eğlendirdi. "Gaza getirin, yaparsın koçum diyin" dedi. Şaşırdığımı görünce de olanca samimiyetiyle açıkladı; "erkeklerin ilk kırk yılı zordur, çocukturlar. Gazla çalışırlar. Ancak kırk yaşından sonra büyürler, yetişkin, mantıklı ve daha az yorucu olurlar"

Uykusuz Anneler Kulübü

Ben anladım ki blogger'lık psikoloji işiymiş. En azından benim için :) Ya çok neşeli olduğumda, ya da sıkıntılı olduğumda yazasım geliyor. Sıkıntılı olduğumda yazasım gelenlerin çoğunu da, yazmak uygun olmaz diyerek yazmaktan vazgeçiyorum.

Çok isterdim mesela ElifSena veya Peri gibi sık sık ve güzel güzel her telden yazabilmek. Olmuyor, beceremiyorum. Plansızlık ve düzensizlikten sanırım. Zira gün içinde birçok şey oluyor, aklıma birçok fikir düşüyor, hatta ilham perileri tepemde cirit atıyor ama anında yazamadığım için, not almayıp sonra da hatırlayamadığım için böyle kısır bir blogu okumak zorunda kalıyorsunuz. Sanırım kızlardan biraz bloggerlık dersi almam lazım :)

Bugün müthiş bir site keşfettim. Zaten yeni açıldı, hemen sizinle de paylaşayım dedim. 3 uykusuz annenin fikri ve zikri neticesinde ortaya çıkmış bir platform bu aslında; "Uykusuz Anneler Kulübü". Dertliyim, yok mu bu derdime bir çare diyen bir anne iseniz, ya da çevrenizde bu telden çalan bir başka anne varsa burdan buyrun.
Hem kendim gibi anneler olduğunu görmek, hem de bu sıkıntıyı aşan annelerin yöntemlerini öğrenmek benim açımdan çok heyecan verici oldu. Umarım sizin de işinize yarar. Aklınıza sağlık arkadaşlar...