Salı, Ocak 30, 2007

Hoşgeldin Deniz kızım! Sefalar getridin...




















Bekledin bekledin, en sonunda 41. haftada aldılar seni annenin ayrılmak istemediğin rahiminden di mi? 3 kilo 920 gram ve 54 santim doğdun. Öyle güzel, öyle pembe bir yüzün var ki... Gördüğüm en güzel doğan bebeklerden birisin. Kara kıvırcık saçların var, zeytin gibi ışıl ışıl bakan gözlerin var. Annenin güzelliğini, babanın sıcaklığını alıp da gelmiş gibisin. Şansın bol, yolun hep açık olsun bebek!

Evcilik oynar gibi

Hafta sonundan beri, oğlumun odasıyla oynuyorum. Beşiğinin örtülerini ve süngerini yıkadım, giysilerinin büyük bir kısmını yıkadım. Yıkananları fırsat buldukça ve fiziksel durumum elverdikçe ütüleyip yerleştirmeye çalışıyorum. Hastane çantasını planlamaya başladım. Birkaç ufak tefek eksiği vardı, onları da bu hafta sonu tamamlarız herhalde.
Daha 6 hafta var, erken değil mi diyeceksiniz. Haklısınız bana göre de erken ama acaba Poyraz Bey bunu biliyorlar mı? Ya tamam yeter artık deyip erken gelmeye kalkarsa :)) Babasının hayatında hiçbir yere zamanında ya da erken gitmediğini düşünürsek bu ihtimal azalır mı? Yoksa annesinin her zaman vaktinde ya da çoğunlukla erkenden randevusuna gittiğini düşünürsek hazırlıklara başlamam için uygun zamanda mıyız?
Er ya da geç ben ufak ufak toparlıyorum işte. Zira zaman geçtikçe herşey daha da zorlaşıyor. 1 saat ütü yapmak, davul gibi ayaklar demek. E ne tembel kocadan, ne de birbirleri ile kavga edip üzen anneyle kardeşten hayır yok anlaşılan bana. İş başa düşer. Gerçi hakkını yemiim, annem bişeyler ördü, tülbentlerini hazırladı, yastık kılıfı ve çamaşır torbası filan dikti, kardeş de beşiğini hazırlamama yardım etti ama işin çoğunu gene ben yapacağım. Orası kesin! Şu "superman" sendromundan çıkamayacağım ben hayatım boyunca.
Çok da rahatsız sayılmam bu durumdan. Minnacık kıyafetleri ütülemek, minnacık çorapları eşlemek öyle keyifli ki, hayaller kura kura odasında vakit geçiriyorum işte. Oyuncak evde oynayıp, oyuncak bebeğimin giysilerini ütüler gibiyim. Gerçeklikten öyle uzak ki bana hala. İçimde kıpır kıpır oynaşan küçük yaramazın, çıkıp da hayatıma gireceğini düşünemiyorum. Neler olacak hiç kestiremiyorum.
İtiraf ediyorum, hala abisine karşı duyduğum sevgi çok daha baskın. Onun dışında hiçbir şeyi gözüm görmüyor. Yeğen sevgisi başka ama evlat sevgisi bambaşka diyip duruyorlar ama... O benim sadece yeğenim değil, canımın içi, güneşim, ayım resmen yaaa.
Hazır bahis abisinden açılmışken, size Anı'nın son komedisini anlatayım. Tüm cumartesi Ogo'su ile bilgisayarda oynadılar. İnternetten çeşitli oyunlar buldular, resimlere baktılar filan. Ogo'su bunları yaparken ona hiçbir şey de tarif etmemiş.
Ertesi gün "ben bilgisayarda oynicam" dedi. Önceki günden oyun açık olduğu için ben hiç müdahele etmedim. Bir ara beni çağırdı, bak ne yazdım diye. Gittim, baktım. Explorer'ın açılış sayfası google. Açmış arama yapıyor. "balık oyunları" yazmış. Çok şaşırdım tabi. Aferin sana dedim, oyun buldu oynamaya başladı. Ben gene içeri geçtim. Sonra annesi geldi. Biz muhabbet ederken, bu sefer annesini çağırdı. Bak ne yazdım diye. Annesinin içeri girmesi ile kahkahayı patlatması bir oldu. Yine google, arama cümlesi bu sefer aynen şu;
batman oyunları ama çok olsun
Oğlum bu bilgisayar o kadar akıllı değil, bu kadarını anlamaz diye anlatmaya çalıştık ama gülmekten uzun süre kendime gelemedim. Canım oğlum benim, sen de hep gülerek yaşa e mi!

Çarşamba, Ocak 24, 2007

Bu da mı başıma gelecekti :)))

Günaydın herkeseeee,
Dün itibariyle 34. haftaya girdim. Teorik olarak 7 haftadan az kaldı. Tabi bunu oğlum da biliyor mu bilemiyorum :) 2 haftada sadece 250 gr almışım, yani toplamda 12 kilo 250 gram. Umarım bebiş normal büyümesini sürdürüyordur.

Dün gece tuvalete kalktığımda, Tonguç birden uyandı ve "ne oldu" diye sordu. "Yok birşey, tuvalete gidiyorum" dedim. Meğerse beyefendi deprem oluyor sandığı için öyle telaşla sormuş. Yani anlayacağınız artık yataktan kalkmam, deprem etkisi yaratabiliyormuş. Vay başıma gelenler :))

Özü doğurmak üzereyken grip oldu. Hem de en fenasından... 1 haftadır doğsun diye beklediğimiz Deniz kızı, birkaç gün daha beklesin diye dua eder olduk. Annesi hasta hasta kızını öpüp koklayamaz ki, di mi?

Bu arada bir forumda birkaç tane normal doğum ve sezeryan videosu buldum. Birkez daha eminim ki ben Normal doğum yapmalıyım. Bana şans dileyin...
İzlemek isteyenler olursa diye linkleri buraya da yazıyorum;
bu normal doğum
http://www.layyous.com/Videoclips/birth_2.htm
Bunlar da sezeryan
http://www.kadinsagligi.com/sezerfilmi.htm
http://www.kadinsagligi.com/terssezeriyan.htm

Herkese sevgiler,
Özlem

Perşembe, Ocak 18, 2007

Bunlar da tüm çocuklara....

DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim
sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler

NAZIM HİKMET

**************************************

ÇOCUKLARIMA

Diyelim ıslık çalacaksın
Sen ıslık çalınca
Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
Kimse çalamamalı senin gibi güzel

Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
Senden önce kimse saymamış olmalı
Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları hem saymasını severek

De ki sinek avlıyorsun sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
Örgüt yoksa seninle başlamalı

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

Dalga mı geçiyorsun düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar

Aziz NESİN

Şiirler de bizimdir, şairler de...

"İnternetteki şiir sitelerinde, yayın hakları Yapı Kredi Kültür Sanat ve Yayıncılık'a ait olan şiirlerin yayımlanması ocak ayı itibariyle yasaklandı. 5 Ocak'tan bu yana 'www.siir.gen.tr ve www.antoloji.com' gibi yaygın kullanıma açık olan şiir sitelerinde Nâzım Hikmet, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Edip Cansever gibi şairlerin şiirleri Yapı Kredi'nin isteğiyle okur erişimine kapatıldı..."

Oysa ki şiir, şairin elinden çıkar çıkmaz artık toplumun malı olmuş değil midir? Aşağıdaki şiiri oğullarıma armağan ediyorum...

BULUT MU OLSAM
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.
NAZIM HİKMET

Çarşamba, Ocak 17, 2007

Kıtır kıtır bir his bu...


Evet resmen karnımda bişeyler hareket ediyor ve elimi koyunca altında kıtır kıtır bir şey hissediyorum... Tarif etmesi zor ama elyaf bir yastığın içine eklemli, yumuşak, küçük bir oyuncak koyduğunuzu ve yastığın içinde onu bulmaya çalıştığınızı hayal edin... Sanırım ayaklarını yakalıyorum ben bu yaramazın. Genelde karnımın sağ tarafına çalışıyor sıpa...


Çok komik endişeler içerisindeyim. Yani endişe denemez tam olarak ama bu aralar çok enteresan şeyleri düşünür oldum. Herşey bitmiş gibi, doğduktan sonra bebeği neyle örtmem gerektiğini, yıkarken nası bir tasla su dökmemin uygun olacağını, dudağım uçuklarsa onu nasıl öpmeden duracağımı filan düşünüyorum.


Sanırım başarabilirim, ben bu çocuğa bakarım herhalde değil mi? :))


Şu anda konumu ve yaklaşık büyüklüğü yandaki gibi, belki fiziksel sıkıntılarımı anlamanıza yardım eder.

Salı, Ocak 16, 2007

Yapamadıklarım...

Hamilelik genel olarak benim için son derece rahat ve keyifli geçti, en azından durum hala böyle... Ama fiziksel olarak bazı kısıtlarım olduğu bir gerçek. Hayal edebilir misiniz bilmiyorum ama, boynunuzdan aşağıya 12-13 kiloluk bir kum torbası astığınızı düşünün. Ve bu torbayı belinize sıkıca bağlayın. Hiç kıpırdamasın... Sonra bu şekilde eğilip kalkmaya, küvete eğilerek başınızı yıkamaya, yatakta bir yandan diğer bir yana dönmeye, sırtüstü yatmaya ve bu şekilde kalkmaya, vapura yetişmek için koşmaya...vs çalışın. :)))
Gerçekten çok komik oluyor... Geçen gün vapura yetişmek için biraz hızlanayım diye düşünürken, birden artık koşamadığımı farkettim. Çok güldüm sonra. Resmen koşamadım, yani zorlandım filan değil. Kaç gündür iğrenç çamurlu ayakkabılarla geziyormuşum, dün gece aydınlıkta ayakkabılarımı çıkartınca farkettim. Göbeğimden ayakkabılarımı görmüyorum ki...
Sonra açık renk pantolonumun altına koyu renk çamaşır giymişim. E ben donumun rengini bile göremiyorum ki, arkama dönüp bakmak da hiç aklıma gelmedi doğrusu...
Bir haftadır filan, feci bir tuvalet sorunum var... Çok su içtiğim için sık tuvalete gideceğimi tahmin ediyordum. Zira bebek mesaneye baskı yapıyor tabi. Ama benim durumum bunu aştı. Tuvalete gidip herşeyi boşaltıyorum. Yani o kadar eminim ki... Sonra çıkıyorum, 10 dakika sonra sıpa içerde oynamaya başlıyor. Bir kum torbası konumuna getirdiği mesanemi yumrukluyor resmen. Ben bir anda ne olduğumu şaşırıyorum. Öyle bir duygu ki, 10 saniye içinde tuvalete gitmezsem, altıma kaçırıcam gibi. "Nasıl birikti bu kadar şey" diye düşünerek tuvalete koşuyorum. Ses aynen şöyle; "tıp tıp". Yok bişey yani, tamamen sanal bir sıkışma :)))

Bilmem bu anlattıklarım size birşey ifade etti mi? Sakin olun, panik yapmayın... Korkmayın da, çok kilo almayın yeter... Gerçekten eğleniyorum ben, en azından şimdilik :)

SSK izni açtırmak

Bugün itibariyle 32. haftamızı doldurmuş durumdayız. Yani yasal olarak doğum iznine ayrılabileceğim tarih. Bu aynı zamanda doğuma 8 hafta kaldı da demek oluyor...
Ama ben 3 hafta kalana kadar, yani 5 hafta daha çalışmak istiyorum. Bu durumda SSK ile anlaşmalı bir doktora, ya da SSK ile anlaşmalı bir sağlık kuruluşuna gidip, işyerinden alınmış vizite kağıdı, sağlık karnesi ve son ultrason görüntünüz ile bir jinekologa görünmek gerekiyormuş. Bu sabah onu yaptım. Zeynepkamil Hastanesine gidip, "benim 32. haftam doldu ama 3 hafta kalana kadar çalışmak istiyorum" dedim. Onlar da bana adı "Doğum Öncesi Sağlık Raporu" olan bir kağıt verdiler. Bu kağıtta gebeliğimin tekil olduğu, 32. haftamın dolduğu, doğuma 8 haftam kaldığı ve sağlık durumum ve kendi isteğim ile doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışabileceğim yazıyor. Fotokopisini şirkete verdim, aslını iyi saklamam gerekiyormuş. Zira 37. hafta dolduğunda aynı hastaneye tekrar gidip, "işgörmezlik raporu" alırken bu belge gerekecekmiş. Bu demektir ki, 20 Şubat'ta tekrar gidip artık işgöremez olduğuma dair bir belge daha almam ve onu işyerine iletmem gerekiyor.

Bunları neden mi bu kadar detaylı yazdım? Başınıza gelince görürsünüz:))
Kimse bu konuda net bir cevap veremiyor, en azından bir yerde yazılı olsun istedim.

Sayısal olarak en çok hoşuma giden sonuç, sadece 5 hafta daha işe gelecek olmam. 24 işgünü de diyebilirim... Tabi küçük yaramaz daha aceleci davranmazsa....

Pazar, Ocak 14, 2007

32. haftada 2 kiloyuz...

Aslında perşembe akşamı gittik 32.hafta kontrolümüze. Ama bir türlü yazmaya fırsat bulamadım. Poyraz Bey tam 2 kilo ağırlığında, 43 cm boyunda ve ve gelişimi son derece normal bir bebek. Gerçi kafası diğer ölçülere göre 1 hafta önde ama benim de kafamın bebekken oldukça büyük olduğunu düşünürsek, genetik faktörler ile rahatlayabilirim :))
Poyraz pek kendini göstermekten hoşlanmayan bir bebek sanırım. Henüz yüzünü tam cephe göremedik. Geçen sefer kolu ve dirseği ile yüzünün yarısını kapasa da en azından diğer yarısını görebilmiştik. Şimdi ise sadece sol yanak ve kulağını gösterdi bize. O da 10 saniye kadar, sonra tamamen ense seyrettik :P
Yüzgörümlüğü mü istiyorsun oğlum, gelince mi görcez yüzünü yani...
Doktorumuzun söylediğine göre 26 Şubat - 22 Mart arasındaki her doğum miyadında olacakmış. 22 Mart'tan sonrasına kalırsa sezeryan ile sonlandıracaklarmış.26 Şubat'tan 1 hafta daha erken doğması da çok problem olmazmış. Yalnızca kafasının çapının büyük olması normal doğum açısından beni zorlayabilirmiş.
Artık her perşembe akşamı NST (non-stress test) yapılacak. Karnıma bağlanacak 2 tane bantın biriyle Poyraz'ın kalp atışları dinlenirken, diğeri de oğlumun hareketlerine bakacakmış. Böylece stress altında mıyız, benim farketmediğim kasılmalar var mı onları öğreneceğiz.

Geri sayıma resmen başladık aslında, sayısal olarak 8 hafta olmasına rağmen heyecanım giderek artıyor. Umarım herşey yolunda devam eder.

Artık kesinlikle çok daha fazla yoruluyorum. Nefes almam, gece yatakta dönmem gittikçe zorlaşıyor. Ama keyfim yerinde, herkes bana bunların en rahat zamanlarım olduğunu söylüyor, ki haklı olduklarına eminim. Yine de oğlumu kucağıma almak için sabırsızlanıyorum.

Özü'nün çok az vakti kaldı. O artık her an sancısının tutmasına, suyunun gelmesine ve doğumun başlamasına hazırlıklı. Deniz kızı tam 3,5 kilo olmuş zaten. E Özü'nün de normal doğum açısından bir engeli yokmuş. Biz de heyecanla onlardan gelecek güzel haberleri bekliyoruz. Anneni çok yormadan gel, e mi güzel kızım!

Dün sabah da Anı abimizi doktora götürdük. Orta kulakta sıvı birikmesine bağlı enfeksiyon teşhisi bizi üzdü. Doktorumuz tüp takmadan ameliyatla sorunu çözmek istiyor. Umarım öyle olur. Canım oğluma, teyzesinin kuzusuna hiç kıyamam ben. Çok akıllı ve çok keyifli bir çocuk oldu. Onunla vakit geçirmek gerçekten çok hoş. Seni çok seviyorum teyzem!

Son birkaç günlük havadisler bu kadar. Herkese sevgiler!

Çarşamba, Ocak 10, 2007

İşte 7 aylık halim....


75 kilo oldum

Çok korkunç. Tam 12 kilo almış durumdayım ve tam 2 ayım var daha doğuma...
Çok olmadığını biliyorum ama lütfen siz karnınıza 12 kiloluk bir torba bağlayıp yaşamayı dener misiniz? Akciğerlerime baskı yapan kocaman göbeğim nefes almamı engelliyor, kalbe giden kanın basıncı arttığı için çarpıntım oluyor. Konuşurken bile nefes nefese kalıyorum. Yatakta her döndüğümde uyanıyorum. Bu 12 kilo sevindirici bir şekilde vücudumun diğer taraflarına dağılmadı. Sadece ama sadece göbeğimde toplandı. Bu nedenle yusyuvarlak ve çıkık bir göbeğim var, çok komik. Bakalım kaç kiloda tamamlicam bu mevzuyu.

Dün akşam son hamiloş Gazo ile beraberdim. Gazo ismi şu aralar feci mustarip olduğu gaz nedeniyle ona takılan isim :))
19. haftada ve keyfi yerinde... Hatta şu sıralar bir Paris uçağında yolcu. Ali'ye dikkat et!

Bu günlerde heyecanlı bir bekleyiş içerisindeyiz. Özü Deniz kızını doğurdu doğuracak :))
Hergün annesiyle yürüyüşe çıkıyor. Son eksikleri gideriyor. Söylediğine göre oldukça şişmiş. Deniz de bayaa iyi bir kiloda artık, sağlıkla doğsun benim güzel kızım bakalım. Her an Özlem veya Kıvanç'tan gelecek bir telefon bekliyorum...

Poyraz bey de bu aralar oldukça hareketli. Artık tekmeleme faslını geçtik, gerinme hareketleri yapıyoruz. Karnımın bir tarafından öbür tarafına döndükçe şeklim değişiyor. Uzun uzun ittirdiği için karnımda çeşitli çıkıntılar oluşuyor. Kuvvetli de sıpa, bazen canımı bile acıtıyor valla.

Neyse günlük hava durumumuz böyle bizim... Başarabilirsem birazdan koca göbekli bir resmimi de koyacağım siteye.
Herkse sevgilerimi yolluyorum...

Cuma, Ocak 05, 2007

Tam 7 ay oldu...

Bu gün itibariyle tam 7 aylık olduk. "Olduk" diyorum çünkü ben tam 7 aylık hamileyim ve sen de anne karnında 7 ayını doldurmuş bir bebeksin...

Umarım keyfin yerindedir, umarım sana iyi bakabiliyorumdur. Elimden geleni yaptım ama gene de seni üzdüysem beni affet bebeğim...

Artık gelmeni sabırsızlıkla bekliyorum. Son 2 ay ve ben gittikçe artan bir merak içerisindeyim... Planlı bir geliş olmasın istiyorum. Hayatımı değiştirecek olan sana süpriz bir zamanda kavuşmak istiyorum. Bu nedenle seni normal yolla dünyaya getirmek istiyorum, umarım bir yaramazlık yapmazsın :)

Odan hazır sayılır. Ufak tefek şeyleri saymazsak oldukça sade ve sevimli bir odan oldu denilebilir. Odada senden daha güzel, daha gösterişli bişey olamayacağını düşündüğüm için çok süslemedim :)

Ben de hazır olduğumu düşünüyorum. Tabi buna sen gelmeden emin olamam...

Anneannen benden daha sabırsız :) Sürekli herşeyi tamamlamamız gerektiğini, artık her an gelebileceğini söyleyip duruyor. Ben ise o korunaklı yerde 2 ay daha kalman gerektiğini, bunun senin sağlığın açısından çok önemli olduğunu söyleyip duruyorum. Anne sözü dinle miniğim, sonra çok pişman olursun. Dünya artık öyle 2 ay önceden gelmek istenecek bir yer değil. Sen gelişimini iyice tamamla, burada zayıflara yer yok. Çok güçlü olmalısın.

Beni 7 aydır hiç üzmedin, şu sıralar artan minik tekme ve yumruklarını, hareketliliğini de neşeyle karşılıyorum. Bana varlığını hep hissettir olur mu?

Babanın -benim kadar yakından hissetmese de seni- heyecanlı olduğunu biliyorum. Ama seni karnımda hissettikçe damarlarından kanın çekildiğini de yüzünden okuyabiliyorum. Çok sevimli oluyor inan. Ama ona daha fazla tepki vermelisin, bazen senin ona yeterince ilgi göstermediğini düşünüyor. İnatçı, huysuz ama çok komik ve dosdoğru bir adam senin baban. Ve hiç korkma hep senin yanında olacak... Yanında ve ne olursa olsun arkanda...

Bu seferlik bu kadar annecim... Haftaya doktor kontrolümüzde seni sapasağlam ve büyümüş görmek istiyorum. İyi olman için elimden geleni yapıyorum, sen de kendine çok iyi bak olur mu?

Seni çok seven ve heyecanla bekleyen annen...

Perşembe, Ocak 04, 2007

Doğumdan sonra,

yağlı bir açma yiyeceğim...
simit yanında kaşar yiyeceğim...
korkmadan koca bir çikolata yiyeceğim...
midye dolma yiyeceğim...
kokoreç yiyeceğim...
koca bir tabak peynirli makarna yiyeceğim...
koca bir tabak tereyağlı pilav yiyeceğim...
kahvaltıda bal-kaymak yiyeceğim...
yüzüstü yatacağım...

Salı, Ocak 02, 2007

Çocuklar küçük sevimli yarasalardır...

Çünkü, hayatları gece uyumamak için ne gerekiyorsa yapmaya ve bunun yanında mümkünse ebeveynlerini o sevimli ve solgun halleriyle üzmeye programlanmışlardır. Yılbaşı gecesi akşam yemeğinde başlayan kulak ağrısından sonra, dün bütün gece süren burun tıkanıklığı ne Anı'nın, ne de benim doğru düzgün uyuyamamasına neden oldu. Sürekli üstünü açan bu küçük tırtıl neyse ki yanımda yatıyordu da, sürekli kontrol edebildim. Gece boyunca ağzından nefes alan kuzum, artık sabah 7 olunca "Öcüüü benim burnum tıkalı" dediğinde olayın gerçek boyutunu anladım. Gözler çakmak çakmak olmuş, burnun her iki minicik deliği de kolay kolay iflah olmaz şekilde tıkanmış. Evde burun damlası yok. Kalktık, ılık suyla yıkadık, biraz yumuşayınca da temizledik burnumuzu ama uyku açıldı bir kere :)
Vakit Jetix vaktidir diyip, salona geçtik. Çizgi film ve kahvaltının ardından şimdi ödeve oturduk ama esnemekten ağzımız yırtılacak. Burun akıyor, üstüne bir de öksürmeye başladık. Bugün bayram diye doktorumuz da tatilde.
Ben bir mandalina greyfurt karışımı yapayım bari....

Pazartesi, Ocak 01, 2007

Yılbaşında ne yaparsan, yıl boyunca onu mu yaparsın?



Herkese iyi seneleeeerrr!!!
Yeni bir yılın ilk gününde herkese kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum. Umarım herkes için yeni yıl gönlünce, dilediğince geçer...
Dün hem 2006'nın son günü hem de Kurban Bayramı'nın ilk günü idi. ziyaret edilecek tüm akrabalara annemlerde rastlanması nedeniyle jet hızında geçen bayram ziyaretinden sonra abimizi de alıp kaçtık. Abimizi 2 gün bize getirdim, annesi de çalışıyor. Sıkılmasın şimdi. Hem de anneanneyle dede de birazcık dinlensinler diye düşündüm.
Neyse eve geldik, akşam daha çok oturabilmek için 2 saat kadar abimizi uyuttuk. Uyanınca Ogo'nun abimize aldığı araba yarışları için kullanılan ve bilgisayara bağlanan direksiyonu görünce deli olduk tabi :))
Ogo'yu da Anı'yı da sofraya zor oturttum. Sofrada abimizin kulağı ağırmaya başladı. 2 tane şurubu vardı onları verdim ama ağrı geçmediği gibi şiddetlendi. Ağrı şiddetlendikçe abimiz huzursuzlandı, huysuzlandı. Bu arada kulağı ağrıyor ama araba yarışının başından da kalkmıyor tabi.
Mahallemizin sosyallik merkezi bakkalın önünden gelen neşeli sesleri duran Ogo'muz da "ben bi bakıp geliim" diye dışarı çıktı. Bakkalın önünde mantar tabancası, çatapat patlatan, maytap yakan, şarkılar söyleyip gülüşen ve yaş ortalaması 35 olan bir toplama katıldı. Yarım saat sonra kestaneler piştiği için arayıp çağırmak zorunda kaldım. Elinde bir plastik bardak içindeki viskiyle geldi :))
Bu arada abimiz de hem oynamaya, hem sızlanmaya devam ediyordu. Ben de çaresizlikle üzülüyordum. En son saat 23.15 civarı annesini arayıp başka bir ilacı daha olup olmadığını sordum. Annesi bize bir ağrı kesici söyledi. Ogomuz, motoruna atlayıp en yakın nöbetçi eczaneden bize o ilacı alıp geldiğinde saat 23.50 idi. Yani yeni yıla neredeyse nöbetçi eczane ararken girecektik.
İlacı verdik. Sakinleşme sürecini hızlandırmak için maytap yakmaya karar verdik. Kimbilir kaç sene öncesinden kalan maytapları açtık ve salonda kurduğumuz hasta yatağında yakmaya başladık. Sonuç mu? Bozulan maytaplar yandıkça kor halinde döküldü. Yeleğim, yorganın bir köşesi ve parkenin 2 yeri yandı....
Tam o sırada yeni yıla da girdik ...

Bu bir işaret mi acaba? Önümüzdeki yılı bir çocuğun sağlık ve oyun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmakla mı geçireceğiz? :)))