Pazartesi, Ocak 31, 2011

Hangi kitapta yazar bunlar?

Tarih: 30 Ocak 2011 Pazar
Yer: Kartepe'ye çıkarken bir restoran

Oğlumla babasının artan karla oynamak istiyoruz baskı ve taleplerine daha fazla direnmedim ve çok yorgun olmama rağmen dün Kartepe'ye gitmeyi kabul ettim. Kayak merkezinde bir işimiz olmadığı için oraya kadar çıkmadık. Yol üzerinde küçük keyifli bir restoran keşfettik. Arkası ormanlık, kızakla kayanlar, kartopu oynayanlar, karların arasında salıncakta sallananlar... Kısacası aradığımız yer. Ben restorantta oturup camdan onları seyrettim. Köfte ekmeğimi yedim. Gazete okudum. Yan masadaki biri 8 yaşında, biri 3,5 aylık çocukları olan kadınla sohbet ettim.
Çocukların kardeş kıskançlıklarından bahsettik uzun uzun. Ah ah nasıl dertlendik anlatamam.
Sonra her yaşta ayrı sorunları olduğundan bahsettik.
Sonra iyi okul - kötü okul mevzusuna girdik ve cık cık yaparak artık İstanbul'da çocuk okutmanın ne kadar zor olduğuna karar verdik.
Mutlu ve kırmızı yanaklı çocuklar yanımıza geldi, onlara köfte yedirirken (evet biz yedirdik, çünkü onlar o sırada play stationla oynuyorlardı) yeme sorunlarından bahsettik.
Mutlu ve kırmızı yanaklı çocuklar kuru ve sıcak tutan giysileriyle yeniden karlara, oynamaya döndüler.
Biz bu sefer hamileliğin zorlukları ve emzirme üzerine konuştuk.
Ah ah ne kadar zor anne olmak değil mi filan diyerek...
Sonra ben bir ara elime bir gazete aldım. Masanın üzerinde duruyordu, kapaktaki bir cümle dikkatimi çekti. Sanki ben göreyim diye oraya konulmuş gibiydi.
"Yoksulluk, hamile kadını ölüme götürdü!"

Aldım, iç sayfayı açtım ve okudum. Herkes okusun diye haberi aynen buraya almak istiyorum.

"Kayseri'de 8.5 aylık hamile kadın, kanaması başlayınca harabe halindeki evinde yardım isteyecek telefonu olmadığı için bebeğiyle birlikte hayatını kaybetti. Eşi üşümesin diye çevreden odun ve kağıt toplayan baba Bahri Bulut ise evi girdiğinde eşinin kanepedeki cansız bedeniyle karşılaştı. Sinir krizleri geçiren adam hastanede tedavi altına alındı.

Edinilen bilgiye göre olay, Buğdaylı Mahallesi Sütderesi Sokak, No 18'de meydana geldi. 10 yıl önce Bahri Bulut (42) ile evlenen ve 6 yaşında Gülhan izminde bir kızı olan Ayten Bulut (37), 8.5 ay önce yeniden hamile kaldı. Hurda malzeme ile kağıt toplayarak geçimini sağlayan Bahri Bulut ise, sabah saatlerinde evden ayrıldı. Ayten Bulut ise, kapısı ve penceresi olmayan evlerinde kağıt yakarak ısınmaya çalıştı.

Talihsiz kadının, eşi gittikten sonra kanaması başladı. Evinde telefon da bulunmayan Ayten Bulut, dışarı çıkıp yardım istemek istedi ancak çok kanaması olduğu için yerinden kalkamadı. Yardım çığlıklarını da duyan olmayınca, talihsiz kadın kanepenin üzerinde kan kaybından haşyatını kaybetti.

Çevreden odun ve kağıt toplayan baba Bahri Bulut ise evi geldiğinde eşinin kanepedeki cansız bedeniyle karşılaştı. Çığlıklar atarak gözyaşlarına boğulan Bulut, komşusundan aldığı cep telefonu ile 112 Acil Servisi aradı. Olay yerine gelen sağlık ekipleri, Ayten Bulut ile karnındaki 8.5 aylık bebeği için yapılacak bir şeyin olmadığını söyledi. Sinir krizleri geçiren Bahri Bulut Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alındı.

Olay yerinde yapılan araştırmaların ardından talihsiz kadının cesedi otopsi yapılmak üzere Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı."

Daha doğma fırsatı bile bulamamış bir bebek, daha emzirme fırsatı bile bulamamış bir anne ve daha kardeşini kıskanma şansı bile bulamamış bir kardeş.
Ne okulu, ne yeme sorunu, ne uyku düzensizliği. İlk tokadımı burda yedim. Utancımdan kıpkırmızı oldum.

Alttaki habere geçtim. Kafamdan atmak istiyorum ilk okuduğum haberi.
"Yıkılan evin altından dram çıktı"

Haberi internette bulamadım bir türlü, bulsam onun da tamamını okumanızı isterdim. AMa ben kısaca özetleyeyim.
Diyarbakır'da hurda toplamak için girdikleri bir evin yıkılması sonucu ölen 15 yaşındaki bir çocuktan bahsediyordu. Hani bir gün önce oyun oynamak için girdikleri evin üzerlerine yıkılması sonucu öldüğü söylenen çocuk. Herhalde böylesi herkesin işine gelirdi değil mi? Oysa durum farklı, Ramazan'ın babası o daha 1 yaşında iken onları terketmiş. Ramazan doğru dürüst okula da gidememiş ve uzun bir süredir hayatını kazanmak için hurda toplayıp satıyormuş. O eve de hurda toplamaya girmiş. Ev yıkılınca altında kalmış.

Gözlerim yaşardı, kafamı kaldırıp pencereden dışarı oğluma baktım. Kalın kıyafetleriyle kızağın üstünde, babasının kucağında kahkahalar atarak kayıyorlardı. Sonra birden yuvarlandılar yumuşacık karların üzerine. İçim cız etti, canı acıdı mı acaba diye.
Sonra bir kez daha utancımdan kızardım. Öylece kalakaldım.

Evdeki hesap....

Tüm pazar gününü oğlunu eğleyerek ev dışında geçiren, 8 aylık hamile bir anne eve dönerken düşünür;
-Eve gidince ben yemek hazırlarken, babası oğlanı yıkar. Yemekten sonra yarın akşam için ıspanağı yıkar kuruturum. Kıyma da 2 gündür buzdolabında. Onu da soğanla kavurup kavanoza koyayım bari, kullanacağım zaman kolaylık olur. Sonra da babası oğlanı uyuturken, ben de bir banyo yapar yatarım. Çok yorgunum bu gece erken yatacağım.

Ve gerçekleşen durum.
- Eve gidince anne yemek hazırlar, balıklar fırına. Yanına bir de yeşil salata. Bu arada bulaşık makinesini de boşalttım. Bonus puan :) Termosifon açılmadığı için su ısınmamış, baba Poyraz'ı yıkayamadı. Tüm gün karda oynadıkları ve saatlerce araba kullandığı için babaya Poyraz'la oynama görevi verildi. Yemek yendi, sofra toplandı ve Baba Poyraz'ı banyoya götürdü. Anne bulaşıkları makineye yerleştirdi, ortalığı topladı. Banyodan çıkan Poyraz'ı giydirdi, tırnaklarını kesti. Saat 21.15 olmuştu bile. Süt ısıtıldı. "Anneeeee beni sen uyuuut" nidalarıyla masal okundı ve süt içirildi. Dişler fırçalandı. Poyraz uykuya dalsın diye yanındaki koltukta beklerken... Tatlı uykular anneeee...

Saat 23'te gözümü koltukta açtım. Tonguç benim yattığımı sanmış da o yüzden kaldırmamış. Nasıl yorgundum, nasıl uykum vardı anlatamam. Ne ıspanak, ne kıyma, ne banyo. Doğruca yatağa girip yattım. Şimdi herşey bu akşamki aktivitelere eklenmiş olarak beni bekliyor. Hepsini akşama yapacağım. Yaparım, ben süperim....