Cuma, Şubat 19, 2010

Farkında mısınız?

Farkında mısınız, bahar geliyor? Bugün ilk cemre havaya düştü. Baharın müjdecisi, yenilenmenin, uyanışın, doğanın yeni bir şölene dönüşmesinin ilk işareti verildi.

O klimalı ofislerdeki, yüksek paravanlı kübiklerinizden bakınca bahar görünüyor mu? Bugün raporluydum, evin içine kadar vuran güneşte kitap okudum. Bugün daha bir mutluyum sanki. Sonra oğlumu okuldan, daha hava kararmadan alabildim. Giderken bir apartmanın bahçesinde dalları yere sarkan bir mimoza ağacı gördüm. Sapsarı mimozlar, nasıl coşkulu. Uzun uzun seyrettim. Biz yılda 2 hafta tatili bekleyerek çalışırken, doğa uyanıyor. Bizim apartmanın bahçesindeki ortancalara pıtrak pıtrak tomurcuk vermiş. Kuşlar bir başka ötüyor gibi geldi bana.

Sonra ağır bir hüzün çöktü. Yaşamımı belli bir standartta sürdüreyim, oğluma iyi bir gelecek hazırlayabileyim, ev alayım, araba alayım da rahat edelim derken hayat bensiz akıyor gibi geldi. Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanıp, onun için mücadele ediyorum. Ama şimdiden insanca yaşamayı çoktan unutmuş durumdayım. Çalışma saati 4-5 saat olsa, daha çok insan para kazansa, kalan vakitlerinde insanca yaşayabilseler bu çark dönmez mi? Üretim mi durur? Patronlar (ki benim dünyamda yerleri yok) daha az kazandıklarında hayat mı durur? Yoksa Amerika'ya verdiğimiz sözleri mi tutamayız? Yoksa IMF bize kredi mi vermez?

Yav şimdi insanlıktan çıkmış bir halde yaşamıyor muyuz? Güneş görünür hale gelmeden ofislere giriyor, güneş batınca da çıkıyoruz. Oğlumla arada vakit kalırsa oynuyorum, kocamla yorgunluktan mecalimiz kalırsa sohbet edebiliyorum, ailemi -ki çok yakınımda oturuyorlar- 2 haftada bir görüyorum.

Kendimi çoktan geçtim, utanmazlık etmeyeyim. Adamlar, kadınlar hatta çocuklar 60 küsür gündür Ankara'nın ayazında başka bir dünya mümkün diyerek mücadele ediyorlar. Analar okul eteği, babalar marketten süt çalıyor evlatlarına bu memlekette. Çok yakınımda birisi, bir ana, hasta oğulcuğu üşütmesin diye yaktıkları sobadan zehirlenip, koyun koyuna toprak altına girmediler mi?

Yav ne için? Kim için diye sormaz mı insan? Herkes mi uyuşturulmuş gibi bu çarkı döndürmeye çalışacak? Kimse "bir durun yahu" demeyecek mi?

Kaç bahar geçti bu şekilde farkında mısınız? Kaç bahar daha geçecek?
Özlem

hastalıklar, hastalıklar, hastalıklar...

Çok sıkıldım bu konuda konuşmaktan da, yazmaktan da. Ben Ekim sonundan beri, Poyraz 15 Aralık'tan beri neredeyse hiç iyileşemedik. Babası da ara sıra bize katıldı.
En son geçen perşembe akşamı başlayan yüksek ateş ve kriz haline gelen öksürük nöbetleriyle uğraştık. Ateş 4 gün sürdü, sonra sadece öksürük kaldı. Salı hala öksürük geçmeyince doktora götürdüm. Sonuç; bronşit. Şimdi maskelerle, spreylerle redavimiz sürüyor.
Çarşamba ben öksürük krizleriyle doktora gittim, nefes almam zorlaşmıştı. Ve süpriz sonuç; ben de bronşit olmuşum.

Poyraz 1 haftadır okula gitmiyordu, bugün artık çok sıkılınca yolladım, öksürüğü de oldukça azaldı. Ben de dün ve bugün için rapor aldım, evde dinleniyorum.

Her iki doktorun da söylediği ortak birşey var. Bir vürüs var, oldukça yaygın. Üst solunum yolları diye başlayan enfeksiyon, hemen ciğerlere yapışıyor. Öksürük 1 ay bile sürebilirmiş.

Bu arada boyu 95,5 cm olan oğlum, hastalıkla beraber 14,200 kg'a düşünce zayıf, kaburgaları sayılan bir çocuk oldu. Hala sınırın altında değil ama, yemek konusunda biraz daha dikkat edeceğiz :)

Bu arada bu sürecin yuva ile birlikte başlayan, kaçınılmaz bir süreç olduğunu net bir şekilde öğrendik. Yuvadaki arkadaşlarının annesi ile konuştum, onlarda da durum benzermiş. Öğretmeninin söylediğine göre ise her hafta en az 3 çocuk hastalık yüzünden okula gelemiyormuş.

Bağışıklığının gelişeceğini ve bu süreci baharda atlatacağımızı umarak, sağlık haberlerine bir son veriyorum.

Poyraz'dan son birkaç komik anektod aktarayım.

Poyraz artık herşeyi başka bir gözle izleyen bir çocuk oldu. Daha önce defalarca kez seyrettiği Bambi - 2'yi seyrediyordu dün. Seyredenler bilir, Bambi'nin 1942 yapımı ilk bölümünde Bambi'nin annesi avcılar tarafından vuruluyordu. 2007 yapımı 2. bölüm ise, Babmi'nin babasıyla yaşadıklarını konu ediyor. Poyraz her ikisini de çok kereler seyretmiş olmasına rağmen, Bambi'nin annesiyle ilgili hiç soru sormamıştı. 2. bölümün bir yerinde, Bambi'nin ormanda prens olan babasının bambi'yle yeterince ilgilenemiyor oluşu ve bambi'nin aslında daha küçük bir çocuk oluşu sebebiyle, ona bir tür bakıcı anne bulması anlatılıyor. Bambi de babasıyla kalmak istediği için bu duruma isyan ediyor ve "keşke senin yerinde burada annem olsaydı" diyerek ağlamaya başlıyor.
Bu sahneyi izleyen Poyraz (abartmıyorum) aynen şunu söyledi;
"Bir çocuğun sadece babasıyla kalmak zorunda olması ne büyük bir haksızlık"
Uzun süre gerçekten bunu mu söylüyor diye anlamaya çalıştım ve aynı şeyi birkaç kere söylettim. Gerçekten artık bambaşka bir gözle seyretmeye başlamış dünyayı.

Bu sabahki mesele ise gerçekten komik;
Sabah uyandı, yanımıza geldi. "Anne hani bir şarkı vardı, o nasıldı" dedi. "Hangi şarkı?" dedim.
"Hani ben arabadan fırlamıştım, bir amcayla konuşuyordum. Sen ve anneannem benim peşimden geldiniz ya, o zaman çalan şarkı" dedi. Ben de hatırlamaya çalışıyorum ama aklıma hiç böyle bir sahne gelmiyor. "Ne zaman oldu bu oğlum, nerede oldu" diye konuyu açıklayıcı srular sormaya çalıştım. "Rüyamda anne, az önce oldu ya" dedi. Gülerek; "annecim ben senin rüyanı nereden bileyim, o senin gördüğün bir rüya sadece" dedim. Şaşkın gözlerle bana baktı ve "nasıl bilmezsin anne, rüyamda sen de vardın ya" dedi. Bakalım ne zaman kavrayacak rüya olayını :))

Rüya demişken bu aralar sıklıkla yaşadığımız, adı bilimsel olarak "gece terörü" olan ama benim "gece kabusları" demeyi tercih ettiğim bir durum var. Bu yaşlarda başlayan, kimi zaman 1 yılda atlatılan, kimi zaman da 8-9 yaşına kadar süren bir süreç bu. Alsında hepimiz bir şekilde çocukken yaşamışız, az veya çok. Günlük yaşamında yaşadıklarından, gördüklerinden artık daha fazla etkileniyor. Korkuyu, tehlikeyi daha kolay seziyor. Okuduğumuz bir kitapta, seyrettiği birşeyde bize son derece sıradan ve hatta masum gelen kimi şeyler, onları bambaşka etkileyip, kabusa dönüşebiliyor. Geçici bir süreç olduğunu ve gelişimin bir parçası ve aşaması olduğunu bilip ona göre davranıyorum.

Ama bu süreci tetikleyecek kimi şeylere daha fazla dikkat etmeye başladım. Kitaplardaki yaş sınırlarını çok genellenmiş sanırdım ve Poyraz'a ilgisini çektiği sürece birçok kitabı okurdum. Mesela dün akşam üzerinde 4+ yazan bir kitap okudum, hayvanların savunmaları isminde. Gece "alın şu yılanıııı" diye bağırarak uyandı. Ya da uyanmadı bilmiyorum, hemen yanına gittim. Gözleri kapalı bağırıyordu. Kucağıma aldım sakinleşti, uykusunu da açmamaya çalışarak biraz kucağımda tuttum. Sonra yatırdım, gözlerini açtı ve "lütfen yanımda yat" dedi. "Tabi annecim" dedim ve o yeniden uykuya dalana kadar yanında yattım.

Sanırım bir süre daha geceleri ben evde odalar arası mekik dokuyacağım. Seyrettiklerine ve okuduklarına daha fazla dikkat edeceğim. İhtiyacı olduğunda yanında olacağım, herhalde atlatırız diye düşünüyorum.

Tabi bu süreç genetikse vay halime, zira ben ilkokul çağlarımda bile korkup annemlerin yanına gittiğimi bilirdim :)

Bu seferlik bu kadar, herkese sağlıklı günler diliyorum...