Cuma, Eylül 25, 2009

zormuş...

sabahın dibinde, -ki bir süre sonra kör karanlık olacak- oğlumu tatlı uykusundan uyandırıp, sıcacık yatağından kaldırmak, daha gözünü açamadan ağzına ona gün boyunca enerji verecek birşeyler tıkmak, o uykulu ahtapotu kat kat giydirip, arabaya bindirip yuvaya götürmek zorundayım.

bu en geç 8.15 olabilir. o saatte yuvada birkaç öğretmenden başka kimse olmuyor, hiçbir çocuk o saatte gitmiyor. buna mecburum, çünkü ben saat 8.30'da iş başı yapmak zorundayım. bu düzeni oturtamadığım için geç kalıyorum ve uyarı aldım. kimse beni anlamak zorunda değil.

anne olmanın böylesi bedelleri olmamalı. akşam 18.30'a kadar kuzum yuvada beni bekleyecek. Saat 17'de tüm yaşıtları gitmiş oluyor.
kimi anneler erken gidip alabiliyor...
kimisinin evde yardımcısı var...

ama benim oğlum hayatın zorluklarına 2,5 yaşında alışmak zorunda.

"öğretmen olsaydım,
daha az kazansaydım,
9-5 çalışsaydım"
diye düşünmüyor değilim...

Perşembe, Eylül 17, 2009

Ortaya karışık resimler ve inciler


"Nedir bu kuşun bizden çektiği, tepesinden ayrılmıyor..."

Poyraz neredeyse 3. haftasını tamamlayacak yuvada. Artık alıştı sayılır. Ama önümüzdeki ay tam gün düzene geçince bir kıyamet dönemi daha bekliyorum.

Onun dışında 2,5 yaşında, komik bir çocuk oldu. En sevdiğim yanı da bu, ağır abi görüntüsünde ama espiri yapmayı çok seviyor.

Eve yeni çamaşır makinesi alınacağı için eskisini dün o uyurken teyzesi aldı götürdü. Ben akşam eve geldiğimde beni kapıda karşıladı ve çok muzip bir surat ifadesiyle;
"Anne ben bugün ne yaptım biliyor musun?" dedi.
Ne yaptığını sordum, aldığım cevap şöyleydi; "Dodus dodus (hokus pokus) yaptım, çamaşır makinesi gitti". Sonra da hınzırca kıkırdadı. Bu espiri bütün akşam sürdü.
En son yatarken bana sessizce; "annecim çamaşır makinesine ne oldu biliyor musun? Aslında ben dodus dodus yapmadım. O şakaydı" dedi. Merak ettim ne diyecek diye, "ne oldu annecim" dedim. "Çamaşır makinesi birden gözlerini açtı, bacaklarını çıkardı, yürüdü gitti" demez mi... Televizyonda robota dönüşen beyaz eşyaların olduğu reklamları çok seviyor, hemen ona uyarladı durumu.

"Banyoda küveti doldurup içinde oynamayı o kadar seviyor ki, çıktığında elleri ve ayakları buruş buruş oluyor"

"Afacan kız Lara'ya çoook sağlıklı ve mutlu bir yaşam diliyorum"
Geçtiğimiz haftasonu Lara'nın doğum günü idi. Cıvıl cıvıl, çocuk dolu güzel bir doğum günü kutlaması idi, ama yine de 2-3 yaşlarında bir dolu çocuğun peşinde koşmak fazlasıyla yorucu oldu benim için. Sanırım 5 yaşına kadar, 3 çocuktan fazlasını ev ortamında bir araya getirmek atom bombası etkisi yapabilir.

Bu da tuvalet eğitimine başladığımız zamandan kalma bir resim. Lazımlığı çok az kullandık, adaptör ile klozeti kullanmayı tercih ediyor. Haklı tabi, salonun ortasında işeyen bir yetişkin görmedi henüz :)

Son haber; anneannemiz, dedemiz ve abimiz nihayet yazlıktan döndüler. Poyraz'ın onları ilk gördüğündeki kocaman yüz ifadesini ve yumruklarını sıkıp titreyerek "ananecim, dedecim" deyişini hiç unutmayacağım.

Poyraz'dan son bir inci daha yazarak bitireyim.
Dün konuşurken aklıma geldi, sanırım bloga yazmayı unutmuşum. Olay birkaç ay önce oldu aslında. Ben Poyraz arkada iken araba kullandığımda, eğer ani bir fren yapmak zorunda kalıyorsam, Poyraz'ın öne doğru kaykılması nedeniyle "pardon annecim" diyorum. Aslında bir tür alışkanlık kaldı, bazen söyledimi farketmiyorum bile. Neticede Poyraz buna alıştı. Birkaç ay önce bir taksiye binmiştik. Şoför sert bir fren yaptı ve durdu. Benimki 5-10 saniye bekledi. Sonra koltuğun arasından şoföre doğru eğilerek şunu dedi; "Pardon desene"
Şoförün yüz ifadesini görmeliydiniz, tabi ben de gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

Komik oğlum benim, neşe kaynağım.
Size de gülücük dolu günler diliyorum...

Cuma, Eylül 04, 2009

Abbam ve ben

Poyraz ablasına bayılıyor, ablası da ona. Poyraz'ın abbası Güler, 1 seneden fazladır neredeyse oğluma annelik yapıyor. Bazen benden daha duyarlı, daha geliştirici olabiliyor. Bezi Poyraz'a bıraktıran Güler'in sabrı ve çabalarıdır.

26 yaşındaki bu şirin ve enerji dolu kız oğlumla çocuk oldu çoğu zaman, zıpladılar, yastık savaşı yaptılar, birbirlerini ıslattılar. Akşamları abbası evine giderken ağladığı da oldu Poyraz'ın. Hafta sonları "abbam gelsin" diye tutturduğu da... "Abbacım, abbacım diye boynuna sarıldı hep...

Şimdi artık veda zamanı. Bu son ayımız. Poyraz Ekim'den sonra okula tam zamanlı devam edecek . Elbette ablasıyla görüşürler ama bu mutlu birliktelik bitecek. Güler'e o kocaman sevgisi, gülen yüzü, enerjisi, sabrı ve daha birçok şey için çok teşekkür ediyorum. Oğluma çok iyi baktı. Belki -ve umarım- birgün tekrar yolumuz kesişir...

Çarşamba, Eylül 02, 2009

Eftarı karanlatalım mı? (*)

(?) Etrafı karanlık yapalım mı?

Etrafı karanlık yapalım mı?

Bunu diyince yastıkların altına girip birbirimizi göremez hale geliyoruz. Sonra baykuş sesi çıkarıp korkuyoruz (!)
Sonra da "timsah bizi bulamaaaaz" diye bağırıp babamızı çağırıyoruz. Babamız bizi bulup ısırıyor ve çığlık çığlığa bağırıyoruz....
Son favori oyunumuz bu :)))

Bugün oğlumun yuvadaki 3. günü. Şimdilik yarım gün gidiyor. Dün ve önceki günkü krizleri bugün yaşamadık neyse ki... Sadece babası giderken ağlayarak şansını denemiş ama sonra hemen gruba dahil olmuş. Aradığımda masa başında "faaliyet" yapıyorlardı. Bu jargona yeniden alışmam gerekecek. Hatta pazartesi günkü faaliyetimiz -kartondan 3 gözlü bir böcek- duvarımıza asıldı bile :)

Dün yuvanın işletmecisi olan bayan özel olarak ilgilenmiş Poyraz'la. Akşam Başak, Piraye için görüşmeye gittiğinde bizi tanıdığını söyleyince ona anlatmış detayları. Salya sümük ağlarken bir yandan da Jülide Hanım'a "lüften beni çucaana al, beni sustur" ve "lüften yüzümü yıka, gözyaşlarımı sil" diyormuş. Kadıncağız bu boynu bükük sezercikten bayaa etkilenmiş anlaşılan.

Neyse bir süre benden oğlumun yuva maceralarını dinleyeceksiniz sanırım. Bir sonraki yuva ( ya da kreş, ya da anaokulu her neyse) maceramızda görüşmek üzere.

Salı, Eylül 01, 2009

ben ne edeyim şimdi?

Geçen Poyraz bana ne dedi biliyor musunuz?
"Anne sen neden işe gidiyorsun?"...
"Annecim çalışıp para kazanmalıyım ki, sana istediğin oyuncakları alabileyim" dedim...
Çok zekiyim ya, en vurucu yerden girdim kendimce...
Sıpam ne dese beğenirsiniz...
"Ama annecim biz ne zaman oynicaz ki o oyuncaklarla, ya iştesin, ya mutfakta... Ben seninle oynamak istiyorum..."

Oğlum haklı...