Perşembe, Ocak 29, 2009

Kara kuzum 2 yaşında


Denizcim, ciciannesinin kara kuzusu.

Seni unutur muyum hiç?

2. yaşın kutlu olsun güzel kızım, ömrün boyunca yüzünden gülücük hiç eksik olmasın...


Ortaya karışık

Oğlum artık neredeyse 23 aylık koca bir delikanlı. Onunla birlikte vakit geçirmek gerçekten çok keyifli olmaya başladı. Geçen hafta sonu babamız İzmir'deydi ve tüm hafta sonu onunla gezdik, tozduk. Alışveriş merkezinde bağımsızlığını ilan etti ve "tendi tendi" moduna geçti artık. Kendi kendine yürüyecekmiş :) Elimi tutunca kolu ağrıyormuş ve eli terliyormuş.
-Anne ben tendi tendi yürücem. Tolum aarıdı, elim tededi.

Ha bu arada tendi tendi ama arkamdan gelecek. Ben onun peşinden dolanmayacağım. Sıpa büyüdü mü ne?

Tendi tendi meselesi sadece yürümeyle kalmadı tabi, tendi tendi yataktan çıkmak -ki bu kafa üstü düşme riski taşıdığı için ödüm kopuyor-, tendi tendi merdiven çıkmak, tendi tendi su içmek...

Düşmek deyince aklıma geldi, babası yokken gece uyandığında yanıma aldım. Ama her zaman çok özen gösterdiğim birşeyi nasıl olduysa, uyku haliyle unuttum ve yanına yastık koymadım. Sabaha karşı saat 5.20'de pat diye bir ses ve çığlıkla fırladım. Yatakla duvarın arasına düşmüş, gözleri kapalı, elleri havada ağlıyordu. Nasıl içim gitti anlatamam. Bizim yatak yüksek, nerden baksan 1 metre vardır. Kucağımda 30 saniye kadar şiddetli ağladıktan sonra uyuya kaldı.
O anda ne yapacağımı bilemedim. Yatağına bıraktım ama başından ayrılamadım. Uyandırsam mı, onuştursam mı diye çok ikilemde kaldım. Neyse sonuçta hiçbir şeyi yok tabi ama benim sinirim bozuldu bir kere. Sonradan araştırdım. Düşen çocuklarda bayılma veya kendinden geçme hali, ya da ağlamadan donuk donuk bakma gibi bir durum varsa o zaman endişelenmeliymiş. Siz yine de bu konuda en sağlıklı tavsiyeyi doktorunuzdan alın tabi.

Poyraz artık herşeyi soran, her derdini anlatabilen bir çocuk. Anne bu ne, bununla ne yapıyorsun, neden...? Onunla birlikte çevremde daha önce dikkatimi hiç çekmemiş ne çok detay olduğunu farkettim. Apartmanda her katta en az 6 tane elektrik kapağı olduğunu, karşı apartmanın giriş katında camda 2 tane arı şeklinde süs olduğunu, her gün önünden geçtiğim oto yıkamacının sembolünün kaplumbağa olduğunu ve hatta daire kapımızın önünde parmak girecek kadar bir delik olduğunu hep oğlum gösterdi bana.

Bir yerde okudum, şimdi hatırlamıyorum nerede okuduğumu. Çocuklar 5 yaşına kadar acayip yaratıcı, acayip hayal güçleri geniş oluyormuş. Düşünüş şekilleri, algılayışları bambaşka oluyormuş. 5 yaşından itibaren büyük oranda okul öncesi eğitime dahil olan, "eğitici" kitaplar okuyan, "eğitici" oyunlar oynamaya başlayan çocuklarda bu yetiler gittikçe azalıyormuş. Yani işin türkçesi, biz yetişkinler o olağanüstü yaratıkları olağan insanlara çeviriyoruz.
"Kırmızı güneş olur mu oğlum, hayır annecim inekler uçamaz..." vs şekillerde "eğittiğimiz" ve "doğruları" öğrettiğimiz çocuklar artık sadece bizim gibi düşünen, bizim farkettiğimiz detayları farkeden küçük insanlar oluyorlar.
Bunu biliyorum ama nasıl engel olacağımı henüz bilmiyorum. Bulursam yazarım, ya da bilen varsa paylaşırsa sevinirim.

Bu arada ben akşam yatıp, sabah kalkan oğlumu sabaha karşı mıkırdandığında yanıma almaya başlayarak -itiraf ediyorum bu daha çok bizim ihtiyacımızdı-, artık gece 2'den sonra hep yanımızda yatan bir çocuk haline getiridim. Bu durumun farkına varıp da değiştirmeye çalıştığımda gece aramızda geçen diyaloglar şu hali almaya başladı;

gece 02.30
- anneeeee
- efendim oğlum
- buvaya del
- (yanına gidiyorum) neden kalktın oğlum
- bez değiştir
bez değiştiriyorum, bu arada derin derin uyuyor. Ben de hiç ışık açmıyorum, hiç konuşmuyorum. Nasıl olsa uyuyor diye yatağına koyuyorum. Ama yatağına geri koyar koymaz, gözlerini bile açmadan;
-buvaya diil, ovaya (parmakla yatak odasını işaret ediyor)
-olmaz oğlum bak ne güzel yatağın var, aslan da bu yatakta seni istiyor zaten...
Aslana sarılıyor, ben yanında oturuyorum. Yoksa hemen dikiliyor. Kıpır kıpır 15 - 20 dakika yatağın içinde dönüyor. Sonra birden dikiliyor.
- anne buvası bitti, ovaya didelim...
Gözünden uyku akan, yorgun anne daha fazla direnmeden oğlunu da alıp yatak odasına yöneliyor :)
Tabi sabah onun sıcak öpücüğü ile uyanmak muhteşem. Ama bu durum ne kadar sürer, nasıl değişir hiç bilmiyorum.

Poyraz artık kurgu yapmaya, senaryo yazıp oynamaya başladı. Hergün yeni birşeyler oluyor, bu kadar ara verince yazmaya birçoğunu unuttum tabi.

Ama en son komedi şöyle oldu.

Babamızın doğumgünü akşamı evde şarap içiyoruz. Poyraz ben de içicem dedi. Olmaz oğlum, çocuklar şarap içmez dedim. Sonra da anlattım "bak tatlım, şarabı anneler içeeer, babalar içeeer, dedeler içeeer, ananeler içeer, ama çocuklar içmez" dedim. Etrafına baktı ve sallanan atını gördü. At? dedi. Ben de kısa kesicem ya, at da içer annecim dedim. Hadi içir dedi. Numaradan ata da şarap içirdik, güldük filan. 1 dakika kadar sonra baktım bizimki evde dörtnala koşup ihaha diye kişniyor. Ne oldu oğlum dedim. "Ben atım, bana şarap ver" demesin mi? Ne diyeceğimi şaşırdım. Bu kurgu bir lokma şarabı da haketti tabi :)

Doktorumuzun tüm ısrarlarına rağmen aylardır her resim yapma çabamız başarısızlıkla sonuçlandı. Kendini ifade eder, hayal gücü gelişir diyorlar ama ne yapayım? Benim oğlum resim yapmayı sevmiyor. Kesinlikle eline kalem kağıt almıyor. Çok ısrar edersem yanımda duruyor ama kalemleri elime verip, balon çiz, kedi çiz diyip duruyor.

Bunun yanında dans etmeye, şarkı söylemeye ve şarkı dinlemeye, konuşmaya, her nesneden farklı sesler çıkarmaya, tüm müzik aletlerine bayılıyor. Malzeme bu, bunu yoğuracağız artık :)
Son yazdığımdan beri yaptıklarımızı bir de resimlerle özetleyelim.

"Bana Bono diyin, ben rock star olucam..."

"Ali'yle oynamayı seviyorum. Bana kendi elleriyle balık yediriyor"
"Ama kaplumbağayı vermeyince, hem de ağzına alıp ısırınca çok sinirlendim"

"Tamam ya Poyraz, şaka yaptım. Hemen kızma, çıkar şapkanı da oynamaya devam edelim"


"Ne çıkarcam yaaa, gidiyorum ben"

"Anne sıkıldım artık fotoğraf çekmenden, poz moz vermicem yaaa"

"Ben baykuş oldum"

(Bu maske Tübitak'ın yayınladığı Meraklı Minik dergisinden çıktı. Tam anlamıyla verim alamasak da, Poyraz bu dergiyi çok seviyor. Tavsiye ederiz.)

Ve işte Hande'nin deyimiyle "İpek ve Dadaşlar", İpek önde, Güneş, Poyraz ve Ali de arkada. Tam bir çocuk kulübüne çevirdiğimiz Heybeliada Kafe'de...

Not: Bir resim hariç tüm resimlerde oğlumun üzerinde aynı kıyafetin olması tamamen bir tesadüftür. Elbette ki 1 aydır aynı şeyleri giydirmiyorum :)