Perşembe, Ağustos 31, 2006

İkili test zamanı

Bu akşam ikili test için doktor amcamızı ziyarete gideceğiz. 12 hafta + 3 gün yaşındayız. Bebişin ense pilisi kalınlığını ultrasonla ölçüp, benim kanımdaki beta-hCG ve PAPP-A değerlerine bakıp, ortak bir sonuç çıkaracaklar. Ense pilisi kalınlığı fazla olmamalı. beta-hCG değeri yeterince azalmış, PAPP-A değeri de yeterince artmış olmalıymış. Aksi takdirde Down Sendromu ihtimali yükseliyormuş, ki bu da başka testlerle tanı koymayı gerektiriyormuş...
Hadi bebeğim göster kendini, aslanlar gibi çıkalım bu testten...
Siz de bize şans dileyin bakiiim.....

Salı, Ağustos 29, 2006

Bana komik dediler

Hafta sonu aldığım hamile bluzlarından bir tanesi ile hamile pantolonumu giymiştim dün ilk kez. Herkes bana ya şişko, ya da komik olmuşsun dedi. Evet komik oldum ama napiiim, büyüyoruz biz herhalde. 75 yaşındaki komşumuz "yanlış hesaplamışsın sen, 4 aylıksın" diye iddia etti, arkamdan belli oluyormuş. Nasıl oluyorsa?
Bundan sonra yandaki resmi bir tişörte bastırıp öyle dolaşıcam, o zaman da ben eğlenirim artık..
Neyse ben komik olmaya katlanıp, işin eğlencesine bakacağım artık yapacak birşey yok. Burçak Teyze'mizin cd koleksiyonunda birkaç tane yürütebilirsek, daha da eğleneceğim kesin.

Şu sıralar hamilelik ve anne-babalığın birer sektör halini almasına kafayı takmış durumdayım.
İnsanların en hassas, zaaflarının en kuvvetli oldukları dönemler ya bunlar. Kim ne koparabiliyorsa kar sayıyor. İşte size örnekler;

- Karnım kaşınıyor...
- Aaaa, falanca markanın kremi, filanca markanın losyonu süper.
- E ama onların 200 ml'si 70 ytl
- (Burun kıvrılır) Badem yağı kullan o zaman, ama aynı işi görür mü bilmiyorum...

- Kızım şimdi senin yoga yapman lazım, falanca yerde kurs var. 6 haftası 500 milyon. Bebeğin ve senin ruh sağlığı için çok önemli. Ayrıca doğumu da kolaylaştırıyo...
- Ay şimdi anladım hepimizin neden ruh hastası olduğunu, annemiz yogaya gitmemiş tabi
(arkadaş küser...)

Bu zevzek bir müdürle yapılan konuşmadır...
- Hamilelikte bol bol ceviz ye, baby mozart dinlet, bilmem ne oku, yoga filan yap... Çocuğun indigo veya kristal çocuk olsun...
- (ağlamaklı bir şekilde) Tabi .... Bey!!!!
(benim çocuğum koşan, oynayan, yeri gelince yaramazlık yapan, duvarları boyayan, ağaca çıkan, bisikletten düşen, kumdan kale yapan, sonra onu bozan normal bir çocuk olsun yaaaa)

Pantolonum sıkmaya başladı, bir pantolon alayım diye düşünürken bir dükkana girdim...
- Bu pantolon neden 175 milyon? (Dümdüz beli lastikli, siyah kumaş pantolon)
- %40 indirim var hanfendiii
- E 100 milyon da çok ama
- hamile kıyafetleri böyle hanfendiiiii
- Peki bu el kadar penye çocuk şortu ne kadar acaba?
- 148 YTL (bu sefer "hanfendi" yok)
- E %40 indirim vardır ama di mi? (Sinirler bozulmuştur, kahkaha koyverilir)

Başka bir dükkan
- Bu pantolon ne kadar?
- Tek çekim 40 YTL
- Süper hemen alıyorum
- Size don, sütyen, bluz, çorap.... bilumum şey de lazım (uzun bir nutuk çekilir, örnekler verilir, kafa karıştırılır)
- Yok şimdi almicam
- Siz bilirsiniz, sezon bitmek üzere valla
- Ya hamileliğin de sezonu mu oluyor...

Bir başka dükkan daha
- Sizde hamile külodu var mı? (bu da ne demeyin, önceki dükkanda kadın kafamızda soru işaretleri oluşturdu herhalde... Ama tek don 15 ytl idi alamadık, ucuz dükkana gittik)
- Yok hanfendi ama babaanne donu var, onların beli yüksek.
(sen giy o babaanne donunu, gıcık tezgahtar)

Son dükkan
- Bu hamile bluzlarının penye olmayanı yok mu, bunların penyesi çok kötü ama fiyatları çok yüksek...
- Kötü ama zaten en fazla 2 ay giyebiliyorsunuz (ukalaya bak)
- Nerden biliyorsunuz belki ben seri halde doğurucam. Hem başka bir hamile arkadaşıma vermek isteyemez miyim doğumdan sonra?
- Ay mantar olur öyle elden ele
-Höynkkk????

Tüm hamilelere sabır ve selamet diliyorum :)))

Pazartesi, Ağustos 28, 2006

Söz ver bakiiim...


Bak annecim, bugün artık tam 12 haftalık kocaman bir fetüs oldun. Kocaman dediğime bakma, tam boyunu posunu bilmiyorum ama boyundan büyük işler yaptığın için kocaman denmeyi hakediyorsun. Senin yarattığın hormonal değişimler sebebiyle 3 gündür başım ağrıyor. Sırf sana zarar gelmesin diye ilaç almadım. Ama sen de söz ver bakiiim, doğduktan sonra beni uykusuz bırakmayacaksın :))

Hayat böyle bişey, şimdiden öğrensin değil mi?

Yukarda da dediğim gibi bugün tam 12 haftalık olduk. Perşembe doktorumuzu ziyaret edince yeni boyumuzu, posumuzu öğreneceğiz. Bu seferki kontrolümüzün bir amacı daha var; "İkili test". Ultrasonla ense pilisi kalınlığı ölçülecek ve benim kanımla yapılacak bazı analiz sonuçlarıyla karşılaştırılıp Down Sendromu riski belirlenecek. Herşeyin iyi sonuçlanmasını diliyorum elbette, bize şans dileyin...

Artık inat etmeyi bırakıp Özü'nün de desteği ile kendime bir hamile pantolonu ve 2 tane de hamile bluzu aldım. Oh be ne rahatmış. Göbeklere özgürlük!

Salı, Ağustos 22, 2006

BANA FETUS DEYİN!


Artık 11. haftamı doldurdum ve embriyo değilim, bir fetus oldum. Tüm organlarım yerli yerinde ve çalışıyor, tırnaklarım bile çıktı. Böbreklerim çalıştığı için çişimi yapıyorum ve içinde yüzdüğüm sıvı arttığı için annem giysilerine sığamıyor. Kemiklerim yavaş yavaş sertleşmeye başladığı için artık daha rahat hareket ediyorum. Hatta bazen takla bile atıyorum. Ama annem henüz benim hareketlerimi hissedemiyor. Bu arada kız mı, oğlan mı olacağım belli ama bir süre daha göstermicem. Azıcık merak edin :))

Annem sürekli "hava çok sıcak" diyor, 40 derece miymiş neymiş... Ben sıcağı seviyorum, burası da 36 derece. Nem oranı da %100 üstelik :)

Şimdi de hepinize öpücük yolluyorum ama tabi siz göremiyorsunuz...
Çıkınca hepinizi ıslak ıslak öperim artık...
Fetus Koç

Cuma, Ağustos 18, 2006

silindirik insan formu :(


Kalan son 2 pantolonum da beni terketmek üzere. Giderek bir silindire dönüştüğümü hissediyorum. Hızla silindirden amuda evrileceğimi de biliyorum.
Bu akşam yazlığa gidiyorum. Hava çok sıcak olduğundan annem elbise giy dedi. Ben de az büyük beden, şöyle göbeği bol bir elbise aradım öğlen. 42 beden bir elbise buldum, ama içine sığamadım :((( Yani biçim normal insan vücudu olmadığı için, 44 beden bile olsa olmayacaktı. Silindirlere elbise üretmiyorlar demek ki... Hani saçın kısayken uzatmaya karar verdiğinde saçma bir ara aşama olur ya, ben de şu anda benzer durumdayım. Hamile olduğum anlaşılmıyor ama bel ve karın bölgesinde yağ, gaz ve bebek karışımı oluşumlar kendini göstermeye başladı tabi... Yani şöyle adam gibi göbeğim çıksa gidip hamile kıyafetleri alıcam ama şimdi almaya kalksam "daha erken" diyecekler.
Of, puf demeyin arkadaşlar, tam da bu aşamada giyinmek çok can sıkıcı. Hala eski tişörtlerimi giymeye çalışıyorum ve silindir vücuda daracık oturan tişörtlerle ne kadar sevimli (!) göründüğümü tahmin edersiniz sanırım.
Neyse dün akşam kız anne-babasıyla buluştuk. Özü'yü görünce gözlerimize inanamadık. Tam 3 hafta önce görüştüğümüzde benim şimdiki halim gibi olan ve kot pantolonunu giyen güzel annem, koca göbekli bir hamile olmuş resmen. Hatta dik durunca ayakların göremiyormuş artık.
Yani ben de en geç 1 ay içinde öyle olacağımı farkedince panik ve heyecan karışımı şeyler hissettim. Özlem'le konuşurken bile gözlerimi karnından ayıramıyordum. Hayranlık duydum valla, çok şeker olmuş.
Bu arada "kız bebek annenin güzelliğini alır" lafı resmen uydurma. Nasıl yakışmış hamilelik, nasıl sevimli olmuş o hamile kıyafetleriyle bilemezsiniz.
Güldükçe güller açan çoook güzel bir hamile olmuşsun arkadaşım, valla bak. Dilimi ısırıyorum merak etme, nazar değmesin diye :))

Ben 2 gün sanal alemde olamayacağım, oğluşumla denize girip oynayacağım. Dönüşte yeni incilerini yazarım artık.
Herkes kendine çok iyi baksın tamam mı?
Öpüyoruuum...

Perşembe, Ağustos 17, 2006

Post-modern beşik



Bebek nasıl olsa ilk 3 ay benim yanımda yatacak değil mi? E o zaman, bir grup tasarımcı tarafından tasarlanan yandaki beşiklerden birini yatak odasının tavanına ya da duvardan duvara assak nasıl olur. Hem gece mızırdandığında yataktan bile kalkmadan, hafif bir tepikle sallayabiliriz de :))

Tamam yazıyorum. Panik yok :)



Oooo, bakıyorum da bir hayli okuyucum varmış. Bir kısmı yorumlarıyla, bir kısmı doğrudan sözlü tacizleriyle verdiğim arayı protesto etti. Tamam yahu, yazıyorum işte. İlham gelmemişti napiiim.
Dün bütün öğleden sonra bebek ve çocuk mobilyalarını internetten araştırıp, Özü ile fikir alışverişinde bulunarak geçirdim. Asıl amacım, Anı'ya güzel bir oda almak, nasıl olsa bebek 3 sene kadar sadece bir döşeğe ihtiyaç duyacak. Kelebek mobilya'da çok kullanışlı oda takımları gördüm. Onlardan almayı planlıyorum. (Bakınız yanda) Bu resimdeki Anı için planladığım oda tabi ki, sıpaya bu konsepte uygun bir yatak alırız artık :)) (bakınız 2. resim)
Şimdilik hayalim, odayı lila rengine boyayıp, mobilyayı güneş sarısı ve limonata karışımı almak. Belki ilerleyen aylarda fikrim değişir, bilemiyorum.
İşin en zevkli kısmına Eylül gibi başlarız.
"Modoko ve Masko gezilecek, İKEA'ya bakılacak.... Beyler duydunuz mu?"
Bu arada bebekli her arkadaşımla karşılaşmamda, bu bebek arabasından memnun musun, hangi bezi kullanıyorsun...vs gibi sorular soruyorum. İlk ortak eğilim çıktı. "Çift yönlü kullanılabilen bebek arabası alın".
Bu arada İstanbul'da hava feci sıcak. Ya da buna sıcak denmez ise, boğucu, nemli filan da diyebiliriz. Sabah evden çıktım, taze hava beklentisi ve ihtiyacı ile. Ama nefes bile alamayacağım kadar yoğun bir hava çarptı yüreğime.
Hey hava tanrıları, yağmura ihtiyacımız var bizim....

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

Komplo teorisi

Biraz ara verdim değil mi? Hevesim kaçtı ya da sıkıldım sanmayın. Sadece yazınca herşeyin daha yavaş geçtiğini hissettiğim için biraz biriktirmeye karar vermiştim ama hiçbir şey birikmedi. Hala çoğu zaman hamile olduğumu unutuyorum:)

Son bir haftadır siyatik ağrılarım beni üzmeye başladı o kadar. Hamilelikle ilgisi var mı bilemiyorum. Bende daha önceden de vardı ama bu kadar sık olmazdı. Şimdi ise yeri, zamanı ve konumu belli olmaksızın, sol bacağımın üstünden belime elektrik çarpması gibi bir ağrı giriyor ve bacağıma saplanıyor. İşyeri için bel yastığı aldım, onun dışında da çok ayakta durmamaya ve yorulmamaya çalışıyorum.

Havaların sıcağından mıdır nedir, iştahım da hemen hiç yok. Sırf yemek zorunda olduğum için ve acıkmadan yiyorum resmen. Zaten ne yesem gaz yapıyor. Yani bana verdiği sıkıntı önemli değil de, ben bebeği sıkıştırmasından endişe ediyorum. Aramızda kalsın, kamuya açık yerlerde gaz çıkarmak (sessiz tabi) zorunda kalınca "bebek ittirdi" diye kendimi avutuyorum :))

Bugün itibariyle 10 hafta + 2 günlük olduk. Tahmini boyumuz 3-3,5 cm civarında, yani yaklaşık bir çilek kadar. Bir sonraki doktor kontrolümüze kadar kocamaaan olmayı hedefliyoruz :)

Hafta sonu, Anı abimizi görmeye gideceğiz ve bizi yine güldürecek.
-Teyzeee, bebeğimi ne zaman çıkartacaksın?
- Oğlum ona çıkartmak değil, doğurmak denir
- Peki. Yatarak mı çıkartacaksın?
- Yok oğlum ayakta çıkarcam..
.....

Komşumuzun 3 aylık bebeğini görünce verdiği tepkiler, doğum sonrası için bize sağlam bir fikir sunuyor :)))
- Bu çok salak yaaa, bana hiç bakmıyo
- Eline verdiğim oyuncağı niye tutmuyoo, ne güzel oyuncak (eline koca bir yeşil adam veriyor bu arada)
- Oturtsana şunu hep yatacak mı?
- Benim kardeşim böyle gelmesin, büyüsün de gelsin

Laf aramızda gerçekten de bebeklerin ilk 6 ayı pek bi şaşkın oluyo. Ogo'su bile ilk 6 ay pek ilgilenmeyeceğini söyledi şimdiden. Aksiyon yok, ses yok, hareket yok...
Ama biz anneler, daha doğrusu zorunlu inekler olarak, bebeklerimizi 6 ay sonra istedikleri kıvamda Ogo'larının ve abilerinin kucağına verebilmek için varmememizle emzireceğiz. Zaten biz kızlar küçükken de, tepki vermeyen, ses çıkarmayan ve hareketsiz bebeklerle saatlerce oynamaz mıydık?
???!!!!
Aman allahım, yoksa, yoksa bunların hepsi bir komplo mu? Yoksa büyükler kız çocuklarının eline bebek verip, doğumdan sonraki ilk 6 aylık döneme mi hazırlıyorlar onları? "Bak kızım, bu senin en önemli görevin, rolünü iyi ezberle"
Ama bu bir dayatma, kadınlara yüklenen zorunlu ve paylaşımsız bir misyon. Ben kızım olursa oyuncak bebek vermicem ya, kedi köpek beslesin. Bak sinirlendim şimdi.

Hamilelik insanı sinirli ve paranoyak da yapıyor muydu?
:))

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

Cici annesinin güzel kızı geliyoooo...


Yaşasııın, Özü ile Kıvanç'ın tam da istedikleri gibi bir kız bebişleri olacakmış. 17 haftalık, 15 santim boyunda, 150 gr ağırılığında olan bebişimiz, kız mı, oğlan mı olduğunu gösterirken yüzünü kapatmış. Utangaç kızım beniiim.
Gerçi kız - erkek benim için hiç farketmez, ama onlar adına çok sevindim. Herşeyden önce sağlıklı ve bahtı güzel bir insan olsun.
Bebeğim bak en yakın arkadaşın bir kız olacakmış, ona göre artık!!!:)))
Neyse şimdi sıra bizimkinde, sanırım 1,5 ay sonra biz de cinsiyetini öğrenebiliriz. Erkek olursa gelinimiz hazır, içim rahat :))
Pazartesi kalp atışlarını duyduğumuzdan beri babası arada bir karnıma kulağını yapıştırıp kalp atışlarını duymaya çalışıyor. Çok komik oluyor bu anne baba adayları yahu...
Sıcaklar bastırdığından beri bloga pek bişey yazamıyorum. Akşamları resmen baygın durumda oluyorum. Bir de siyatik tutunca iyice fena oluyorum. Akşam salondan tuvalete gidemeyince bayaa korktum ama şimdi daha iyiyim. Saatlerdir yatıyorum.
Bebek de, ben de yata yata büyüyoruz :)
Herkese ama özellikle Özü ve Kıvanç'a kocaman sevgileeerrr..

Salı, Ağustos 08, 2006

İnanılmaz birşey...



İçimde dakikada 178 kere atan ikinci bir kalp var. Gözümle gördüm, sesini duydum. Dehşet birşeydi, kalbim dışarı fırlayacak sandım. Ama babamızın komik surat ifadesini ve "aaa orada bişey yanıp sönüyor" sorusunu duyunca heyecan yerini gülme krizine bıraktı.
Başından poposuna boyu 2,2 cm olan bir fasulyem var. Nasıl tarif edilir bilemiyorum ama kalp atışlarını duyduğum andan beri sanki karnımda pıt pıt hareketini hissediyorum. Tam 9 haftalık olmuşuz. Herşey yolunda dedi doktorumuz, umarım bundan sonra da herşey yolunda gider. Yalnızca aldığım kiloyu çok buldu, 25 günde 1,5 kilo almışım. Yaktın beni Saffet Teyze :)
Bir sonraki kontrolümüz 31 Ağustos'ta, şimdi de arada bazı kan ve idrar testlerimiz var. Bana ve fasulyeme bol şans dileyin bakiiim...
Yandaki resimler bu haftanın temsili ultrason resimleri, dünkü ultrason görüntüleri hala çok anlaşılır olmadığı için buraya koymuyorum.
Herkese kucak dolusu sevgiler....

Pazartesi, Ağustos 07, 2006

Ve İstanbul... Ve bu akşam...

Artık İstanbul'dayım, işin doğrusu bırakıp dönmekte zorlanmadığım bir tatil geçirdiğim için kendimi şanslı sayıyorum :p
Adapte olmak pek zor olmadı, zaten haftalardır bu akşamı beklediğim için şimdilik sevinçliyim bile denebilir.
Bu akşam bebişimizin kalp atışlarını duymayı ümit ederek doktora gideceğimiz akşam. Kendimi hamile gibi hissetmem için neredeyse hiçbir sebep yok :)) Bulantı yok, kusma yok, yorgunluk yok... Sadece göğüslerimde acı vardı artık o da yok... E ben nasıl hamileyim yahu???
Neyse akşam doktorumuza soracağız herşeyi... Umarım herşey yolundadır.
Bana şans dileyin.
Not: Yazıma yorum yazan Corto, bu kalp sesini dinlenebilir hale getirip getiremeyeceğimi sormuş. Valla Corto'cum, hareketli ultrason görüntülerini CD'ye çekip veriyorlar ilerleyen aylarda ama, kalp atışını kaydediyorlar mı bilemiyorum. Doktoruma talebini özel olarak ileteceğim.

İzmir ve Kuşadası'nda bir nefes


Tatilin 3. ve son kısmında ise kayın aile ziyareti sebebiyle İzmir'de idik. İzmir dediysem içi değil, Ürkmez adında, sessiz ve yapılacak hiçbir aktvitesi olmayan bir sahil kasabası. Burada aile içi iletişimin gergin tellerine dokunmamaya çalışarak geçirdiğim birkaç günde bol bol yiyip yattım. Ve pek tabi ki, bir miktar semirdim. Doktorum bana çok kızacak.
İzmir'deki 2. günümüzde Seçkin ve Tuluğ'un Kuşadası'na geldiklerini öğrendim ve hemen kendimizi davet ettirdim :) Şaka bir yana uzun bir süredir bizi hep çağıran Saffet Teyze'nin hiç de yarımağızla davet etmediğini gidince anladım. O kadar muhteşem şeyler pişirmişti ki, sadece 2 kiloyu orada geçirdiğim 24 saatten az sürede aldığımı düşünüyorum.
Saffet Teyze, eline koluna sağlık ama sakın bir daha o tahinli yufkadan pişirme olur mu? Kendimi kaybediyorum ben onu görünce.
Neyse orada yaşıtlarımızla keyifli vakitler geçirdik doğrusu. Çağırana da, vesile olana da teşekkürler.
Kuşadası dönüşü 1 gece daha Ürkmez'de kalıp, pazar sabahtan uçakla gürültülü, tozlu, sıcak şehrimize geri döndük.
Bu kısma dair foto yok maalesef, çünkü Ogo fotoğraf makinesi çantasının fermuarını çekmeyi unutup makineyi taşa düşürdüğünden beri fotoğraf çekemiyoruz. Bu nedenle ben de konuya uygun olarak Kuşadası'nda yediğimiz muhteşem çipuranın temsili bir resmini koyuyorum.

Adatepe'deyken...


Avşa sonrası başbaşa birkaç gün geçirelim diye Adatepe'ye gittik. Ama doğrusu bu kadar da başbaşa olacağımızı düşünmemiştik. İlk bir saat insana müthiş bir huzur veren dinginlik, sessizlik, ilerleyen saatlerde benim gibi şehir insanları için bir eziyete dönüşebiliyor.
Adatepe, Çanakkale Küçükkuyu'ya bağlı eski bir Rum köyü. Büyük bir kısmı restore edilmiş taş evleri, daracık sokakları, zeytin ve zeytinyağı satılan tezgahları, köy kahvesi ile gerçekten çok hoş bir atmosferi olan bu köy, gece olunca ıssız ve karanlık sokakları, boş evleri (meğerse köyde yaşayan yokmuş, herkes sahile iniyor), böcek ve köpek sesleri ile bir korku filmi platosuna dönüşüyor. Kaldığımız yerin yeşil ve çiçekli bahçesinde birbirimize bakarak, hiç konuşmadan saatlerce dergi okuyarak ve genelde yatarak geçirdik 2 günü. 3 gecelik rezervasyon yapmış olmamıza rağmen dayanamayıp kaçtık erkenden. Son gün şelale dedikleri ama kalabalıktan şelaleyi göremediğim, gürültüden su sesini duyamadığım ve sırf üzerine plastik kilim desenli bir örtü attıkları için 10 YTL istedikleri bir kayanın üzerinde birkaç saat geçirdik. Buz gibi suya girmemin sakıncalı olacağını düşündüğümden, yanımızda soğuk birasını içen ve sıcakladıkça kendini suya atan babamızı iç çekerek izlemekle yetindim. Açıkçası Adatepe tüm fotografik güzelliğine rağmen, gitmek ve hatta hatırlamak bile istemeyeceğim bir yer oldu benim için.

Avşa'dayken...


Herkese merhabaaa...
tatil bitti ve ben gerçek hayatımın başına döndüm. Tatilimin ilk 3 günü canım oğluşumla geçti ve çok keyifliydi. Keşke onunla daha fazla kalsaydım, zira tatilin geri kalanından hemen hiç keyif almadım.
Ogo'su sarsıntılar içinde araba kullanırken kardeşine zarar gelmesin diye o minicik elleriyle karnımı tutması yok muydu... Arada bize çektiği yoklamalar; belki kardeşim benden daha tatlı olur, onu benden daha çok seversiniz diye sorması... Doğum günümde hediye edilen karikatür kitabının içindeki 2 tane muzır karikatürü bulup anlatmamı istemesi...
Teyzesinin aşkı o yaaa, sen olmasan ben ne yapardım balböceğim. İlk fırsatta tekrar Avşa'ya oğlumun yanına gideceğim. Resimde Ogo'su onu denizde havaya atarken görülüyor. Mümkün olsa tüm hayatını denizde geçirebilir benim balık oğlum.