Cuma, Kasım 04, 2011

Yaramazlık ve kardeşlik...


"Aaaaa bu şey itilip çelilince çok komik bir ses çıkarıyormuş, annem komşu şimdi yıkarı çıkacak diyor"
***


"Şuna asılıp ayağa kalkabilir miyim acaba? Ya da üstündekileri çekip düşürsem nasıl olur?"
***

"Ohooo tüm yemeği yere dökmüşsünüz, ekmek kırıntıları ve makarna parçaları en sevdiklerim"
***


Abiyle kardeşi böyle görmek ise dünyaya bedel....
***

Afacan kızla, bilmiş abinin evinde yaşam

Uzun zaman oldu yine. Her ne kadar sık sık yazacağım diye niyetlensem, kendi kendime söz versem de başaramıyorum işte. İtiraf ediyorum, 2 çocuklu olmak düşündüğümden daha zormuş. Büyüklerimiz hep derdi de anlamazdım. Gerçekten de "tek çocuk hiç çocuk, 2 çocuk çok çocuk" oluyormuş.

Mira neredeyse 8 aylık oldu. 15 Ekim itibariyle emeklemeye başladı ve büyük bir hızla bu işte ustalaştı. Şu anda evin tüm odalarını keşfetmiş durumda. Bırakıldığı yerde imkanı yok durmuyor. Erişebildiği herşeyi çekiyor, rafları boşaltıyor. Yemekten sonra yemek masasının altında kalmış tüm yemek artıklarını afiyetle yiyor. Kuşun kafesini birkaç kez çekip düşürdü. Dün akşam da yerdeki bir saksıyı devirmek üzereyken yakaladık onu. Bunları okuyup da kızı başıboş bıraktığımızı sanmayın, saniyeler içinde beceriyor bu işleri. Tuvalet, mama hazırlığı...vb Mira yerdeyken yapılması gereken işlerde kullanılmak üzere bir yürüteç aldım 2 gün önce. Önce sevmedi. Ağladı kucağa gelmek istedi. Sonra içinde zıplarken ileri gidebildiğini keşfetti. Ve dakikalar içinde öyle bir ustalaştı ki, onu yatak odasında şifonyerin çekmecelerini açıp kaparken buldum. Sanırım şu andan sonraki kazamız çekmeceye parmak sıkıştırmak olacak.

Mira, Poyraz'da alıştığımın aksine çok afacan bir çocuk. Altını değiştirmek, çorap giydirmek imkansız, neredeyse takla atacak. Tırnaklarını kesmek, burnunu temizlemek gibi işler için onu mengeye sıkıştırmam gerekiyor. Kuş kadar yemek yiyor, kahvaltıdan ve muhallebiden pek hoşlanmıyor. Yine abisinden farklı olarak hala emiyor ama henüz dişi çıkmadı.

En sevdiği şeylerden biri de benim kucağımda iken babasına şirinlik yapmak. İnanılmaz ama gerçekten cilveli, tam kız çocuğu :)))

Abisine bayılıyor. Abisiyle oyun oynamaya da, abisi babayla kudurp oynarken seyredip çığlıklar atmaya da bayılıyor. Abisi de çok seviyor kardeşini ama zaman zaman bebekliğe geri dönüş yaşamıyor değiliz. Neyse canım olacak o kadar, buna da şükür deyip geçiyoruz.

Tüm bunlardan ayır olarak abimiz çok bilmiş bir çocuk olmaya başladı. Bilmiş dediysem, öyle ukala, büyümüş de küçülmüş çocuklardan değil. Dedesi ve abisi saat tutmuşlar, en çok 4 saniye konuşmadan durabiliyor. Konuşamazsa yemek de yiyemiyor mesela, öylece kalıyor :)))

Uzun süredir onunla doğru düzgün vakit geçiremiyordum. Dün birlikte faaliyet yapmaya karar verdik. Faaliyet dediğim de, anaokulu setinden 1 fasikül. İçinde bir etkinlik vardı. Bir ağaç, dilek ağacıymış. Bir kalp çıkartması var. Çocuk dilek dileyip ağaca asacak. Olay bu. Şimdi size aramızda geçen konuşmayı yazıyorum.

- Dilek dilemek nedir anne?
- Çok istediğin birşeyi aklından geçirirsin.
- Ben ne dileyebilirim anne?
- Mesela bir köpeğin olmasını dileyebilirsin, ya da bahçesine ağaç ev kurabileceğimiz bir evimiz olmasını (en çok bunları istediğini biliyorum ya)
- (Gözleri parlayarak dudaklarını oynattı) Diledim anne dedi...
Çok merak ettim ve sordum ama bu ilerde günlüğünü okuyacağım anlamına gelmez :p
- Ne diledin oğlum?
- Bir tane de erkek kardeşim olmasını diledim anne

Resmen sırtımdan aşağı kaynar sular döküldü, tansiyonum filan düştü. Çocuğa bakın yaaaa, deli mi ne?

Ev, iş, çocuklar derken ne kendime, ne de bloguma zaman ayıramıyorum. Babamız zaten bütün gün evde kapalı kalmanın ve çocuk bakmanın olanca patlamasıyla ya alışveriş yapacağım diye sokağa, ya da elde kumanda, koltuğa atıyor kendini genelde.

Bilmem uzun süre neden yazamadığımı anladınız mı?