Perşembe, Ocak 28, 2010

Non-ideal anne

Mail grubumuzda "dayatılmış ideal annelik" kavramını tartışıyorduk da. Ben de kar tatilinden dolayı evde iken birkaç şey yazdım, ancak şimdi bloga koyabiliyorum.

Çocuğa yeterince zaman ayıramayan meşgul ebeveynler olduğumuza inanınca, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Bu boşluğu bir takım "aktivite" veya "oyuncak"larla doldurmaya çalışıyoruz, üstelik kendimizi de mutsuz hissediyoruz.

Ben Poyraz bana her, "anne benimle oynar mısın" dediğinde, eğer onunla oynayamayacak durumda isem, neredeyse kahroluyor ve çocukta kimbilir ne travmalar yaratıyorum diye içim içimi yiyordum. Sonra bu gündem açılınca, annem ne yapardı diye düşündüm. Zira ben pek öyle mutsuz bir çocuk değildim ve şu andaki ortalama halimden de oldukça memnunum.

Annem almanyada işçi olarak çalıştığı için ben 40 günlükken çalışmaya başladı. Hayatımın ikinci 40 gününde bana babam baktı. Sonra 8 ayı doldurana kadar, teyze, anneanne, babaanne ve dedeler dönüşümlü olarak geldiler. 8 ayı onlar tamamlayamadı tabi. İnanmayacaksınız ama annem sabah 6 vardiyasını almadan önce saat 4'te beni uyandırır ve kapı kapı dolaşıp kim uygunsa beni ona bırakırmış. Umarım yaşıyordur, bu sayede bir tane Yunanlı cici annem de olmuştu. Neyse yasal olarak yuvaya başlama zamanı olan 8 ayım dolduğunda beni neredeyse maaşının tamamını verdiği bir özel yuvaya bırakmış. Ama ne yuva, "bazen sabah bıraktığım gibi buluyordum" der annem. Altımı bile değiştirmezlermiş. Annem akşam dönüşte beni alır, eve gelir. Bir yandan benimle ilgilenirken, bir yandan da akşam yemeğini hazırlarmış. Ben annemin benimle öyle uzun uzun oynadığını bilmem, kimbilir belki de bundandır benim her işimi kendi başıma yapmaya çalışmam. Annem beni uyuturken uyuyakalırmış, babam da tüm gün fabrikada çalışmış olmanın yorgunluğu ile salonda sızarmış. "Çok bilirim" diyor annem, "akşamki kıyafetlerimle sabah uyandığımı".

Ama beni sevdiklerini ben hep hissettim, sanırım önemli olan da bu. Ben o yuvalarda kendimi hiç terkedilmiş hissetmedim. Hafta sonu olduğunda beni de alarak (hatta sonra küçük kardeşimi de) gezerdik hep. Hava soğuksa ev gezmelerinde, değilse dışarda. Kendilerini hayattan yalıtmadılar, bizim yüzümüzden. Ha ne zaman ki kardeşim doğdu, annem işi bıraktı ve kendini bize "adadı", işte o zaman mutsuz bir kadın oldu. Hayattaki tem amacı biz olduğumuz için de, bizimle yaşadığı en ufak bir sıkıntı onun için 10'a katlandı.

Babam ise her zaman çok sevdiğini gösterdi. Bana hep güvendi. Bana hiç kız çocuğu muamelesi yapmadı, hep bir insan olarak karşısına aldı. Dertleştiği de oldu, bolca şakalaştığı da. Priz tamir etmeyi de öğretti, boya yapmayı da. İlk dünya kalsiklerini de o aldı bana, dünya görüşümü oluşturan ilk Aziz Nesin'lerimi, Yaşar Kemal'lerimi de...

Neyse işte "Kaliteli zaman geçirmek" o kadar da zor ve gizli formüllerle tanımlanmış birşey değil sanırım. Rahat olalım :)

Salı, Ocak 26, 2010

3 yaşında kar gördü :)

Evet oğlum 3 yaşını doldurmasına az bir zaman kala lapa lapa yağan karla tanıştı ve çok sevdi. Geçen sene puslu bir havada Kartepe'de yarım saat kızakla kaymıştı ama kar öyle kötüydü ki, çocukta kar kavramı bile oluşmadı. Neyse bu seferki kar en azından oğlumu mutlu etti, özellikle de dün yağan kar.

Önce dışarda pek oynanası kar olmadığı için balkona çıkıp karlarla oynayarak idare ettik.



Ama sonra sahile inip bir kardan adam bile yaptık. Gülmeyin, sıradan bir kardan adam yapmanın nesi var ki? Bu post modern bir kardan adam :)))
Yoksa babamız harika kardan adam yapar...

Sıkı sıkı sarmaladım küçük sümüklü böceği, neyse ki hava güneşli ve rüzgarsız idi.

Çok fena gıcıklı bir öksürüğü var Poyraz'ın. Uykusundan uyandırıyor resmen. Kekik, adaçayı ve ıhlamur şimdiye kadar denediklerim. Bakalım ne kadar sürecek.
Ama enerjisi yerinde, hatta enerji fazlası var. Dün akşam yüksekten atlamayı keşfetti. Beline kadar gelen bir sehpaya çıkıp çıkıp atladı.
ÇIKIYORUM!
ZIPLIYORUM!
VE UÇUYORUM!

Perşembe, Ocak 21, 2010

Hastalıklar hedef saptırdı

Bir önceki yazımda belirttiğim hedeflerden, bloguma daha sık yazma maddesini daha şimdiden beceremedim. O kadar özeniyorum ki sık sık yazanlara, günlük tutar gibi çocuklarıyla yaptıklarını koyanlara... Neyse dediğim gibi bu yıl daha verimli olsun diye elimden geleni yapacağım.

Eski yılı uğurlayıp, yeni yılı karşıladığımız günlerde Ankara'da olduğumuzu yazmıştım. Yazının sonuna resimleri ekleyeceğim.

Poyraz artık neredeyse 3 yaşında 14,5 kilo, 95 cm bir çocuk oldu. Sabah 8.30 - akşam 18.30 arası yuvada. Akşamları eve gelmemizle yatması arasında geçen 1,5 saatlik süreye dünyayı sığdırmaya çalışan, yorgun bir adamcık :)

Şimdilerde hevesle kar bekliyor oğlum. Avrupa'yı esir eden kara kışın, en azından lapa lapa kar kısmı bize de uğrasa da oğlum arabanın üzerinde buz tutmuş incecik tabakayla kar niyetine oynamaktan vazgeçse.

Ve söz verdiğim gibi resimler...

Ankara'nın Kuğulu Parkı'nda 2 küçük afacan kuş besliyorlar.

***


Abileri de onlara abilik ediyor

***

Gençlik Parkı'ndaki tarihi lunapark. Hava o kadar soğuk ve rüzgarlı idi ki, ancak kuzuları bir oyuncağa bindirip kaçtık. Şaka değil resmen koşarak uzaklaştık.

***
Bu da küçük kara balık Deniz...

***
O kadar güzel oynadılar, o kadar güzel eğlendiler ki, yemekten sonra birer dondurmayı hakettiler.

***
Dondurma yeme acemisi oğlumun suratı görülmeye değerdi :))

***

Yakışıklı abisi, o abi olduğu için 2 top haketti :)

***

Bu da dondurma yeme üstadı Deniz. Sütü pek tercih etmediği için, neredeyse 9 aylıktan beri dondurma yediğini bu resim ile ispatlayabilir değil mi? Yav 3 yaşında bir çocuk tek bir damla bile dondurma dökmez mi üzerine?

***
4 günün yorgunluğu sonrasında kalkılan bir sabah ve çizgi film izleyen 2 uykulu kuzucuk.

***
Yolda sadece bolunun en yüksek yerlerinde kenarlarda kar vardı. Belki bu sene de İstanbul'da kar olmaz diye Anı abimiz Ogo'suyla biraz kartopu oynadı.

***

Yılbaşı gecesi yaşanan heyecanlı hediye paketi açma merasimini atlamayalım. Özlem teyzemiz o kadar çok şey alıp paketlemiş ki, bir ara hangi hediye kimin karıştı :)
Zaten işin eğlenceli kısmı da bir gizemi çözer gibi o paketleri açmak değil mi?

Salı, Ocak 12, 2010

2010 hedefleri

İlk defa dışa açık bir hedef deklarasyonu yapıyorum. Bunun getireceği herşeye de hazırım :)
Yapabilirsem ne ala, yapamazsam da canım sağolsın...

1- Bloguma daha sık yazı yazacağım
2- Haziran sonuna kadar 55 kiloya düşeceğim
3- Daha çok kitap okuyacağım, fırsatım yok demeyeceğim
4- En az 1 çeşit kurabiyeyi harika yapıyor olacağım
5- Poyraz'ı da alarak bir yurtdışı seyahati yapacağım
6- Evren'le Derya'yı Antalya'da ziyaret edeceğim
7- Anı'ya piyano dersi aldırmaya başlayacağım
8- Daha çok hayır diyeceğim
9- Daha az keşke diyeceğim
10- Süpriz hedef...

Hastayız hasta...

Cumartesi hafif bir burun akıntısı, pazar hafif burun akıntısına eşlik eden bir öksürük ve pazar gece hepsinin şiddetlenmiş haliyle 39,5 derece ateş.
Dün doktor amcamıza gittik, viral enfeksiyon dedi. Akşam 7 gibi anneannede tekrar ateşlendi, ilaç verdim yarım saat sonra düştü ateşi. Ama ateş titremeyle geliyor, insanın içi acıyor. Akşam 23 gibi tekrar ateşlendi ama bu seferki ateş nasıl inatçı. Aradan 6 saat geçmediği için ilaç da veremedim. Saat 1'de verdim ilacı ama ateşi ancak 2'de düştü ve uyuyabildi. Şimdi iyi, ateşi yok. Ama öksürüyor ve hapşırıyor. E doğal olarak da yorgun biraz. Çizgi film izliyor. Bakalım bir sonraki ateş atağı ne zaman?

Bu arada ben de 2 aydır sinüzit ile uğraşıyordum. Tam 5 kutu antibiyotik aldım, bana mısın demedi. Sürekli bir halsizlik, burun akıntısı ve baş ağrısı. Artık dün sinüs tomografisi istedi doktor ve tombalaya 1 kaldığını farkettik :) 4 çeşit sinüsten sadece 1 tanesi açık, diğerleri olduğu gibi iltihaplı ve kanallar da kapalı. Sonuç; ameliyat olmam gerekiyormuş. Yav ameliyattan çekinmiyorum da, sonrasında o buruna taktıkları tamponlar var ya, onlar beni bitiriyor.

Neyse işte, bizim cepheden notlar bunlar. Niye mi yazdım? Evdeyim, yorgunum ve de canım sıkkın haliyle. Sadece paylaşmak istedim :)

Hepinize ama özellikle kuzularınıza çooook sağlıklı günler diliyorum...
Özlem

Cumartesi, Ocak 09, 2010

İki arada, bir derede...

Yılbaşı yazısı yazmak ve yılbaşı tatilimizden fotolar koymaktı niyetim. Ama gerçekten fırsat bulamadım.
Şu kadarını söyliiim, abimizi de alarak Kahraman'lara konuk olduk. Çok da iyi yaptık, kuzular nefis eğlendi. Abi onları harika coşturdu. Biz de hasret giderdik. Detaylar resimli postta gelecek.

En son komedimiz mevsimler. Poyraz mevsimleri say bakiiim. "İlkbahar, sonbahar, kışbahar, yazbahar"
Benim oğlum küresel ısınmaya uyum sağladı bile. 9 Ocak'ta hava 19 derece olursa, kış da kışbahar olur tabi...

Bu arada bir erkek çocuk annesi olmanın bir faydasını daha gördüm. Ankara dönüşü, tam TEM gişelerden çıktık, İstanbul girişindeyiz. Poyraz Bey'in çişi geldi. Ama duracak yer yok ve bilen bilir bu durum maksimum 30 saniye içinde çözülmesi gereken bir krizdir. Boşalan bir pet şişe, kazasız ve eğlenceli bir çözüm oldu. Umarım bu eğlenceyi alışkanlığa dönüştürmez :)

Yeni yıl için kendi kendime verdiğim sözlere bir tane de buradan ekliyorum.
"Yeni yılda bloga daha sık yazı yazılacak"
:)

Aslında ben yazı yazıyorum. Hem de bolca. Bir mail grubumuz var, adı annelerkooperatifi. Sen, ben, bizim kız toplam 70 kadar anne ve anne adayı olarak bu grupta bol bol yazışıyoruz zaten. Sanırım bundandır bloga daha seyrek yazışım.
Affola...