Salı, Mayıs 20, 2014

Forte gülelim :)

- Oğlum bak, hani ben bazen sana "poyraz böyle yapınca kızıyorum, üzülüyorum" filan diyorum ya. Sen de beni eleştirebilirsin, hoşlanmadığın birşey olursa söyleyebilirsin
- Tamam, hemen aklıma birşey geldi mesela
- neymiş o?
- Forte konuşmandan hoşlanmıyorum
- !!!

- Ne yapıyorsun anne?
- Oje sürüyorum oğlum
- Niye ki?
- ???!!! Ee şey, hoşuma gidiyor, güzel görünüyor
- Bence çok saçma, dut yemiş ve ellerini yıkamamışsın gibi

- Kızım bence saçlarını kestirelim. Bak her banyodan sonra taramakla ve kurutmakla uğraşıyoruz. Sonra huysuzlaşıyorsun
- saçımı kesince, pipim de çıkacak mı? Ben erkek olmak istemiyorum da

Mira: Anne kraliçeler nasıl ağlar? 

Poyraz: anne ben uzaylı gördüm, hem de bir sürü. Mesela seni hi hi hiii, dünya da uzayda bir gezegen değil mi? O zaman hepimiz uzaylıyız. 

- anneee toka verir misin? Çim adamın saçları gözüne giriyor

- kümesteki tavukları kedilerden, köpeklerden ve yaramaz çocuklardan koruyorum anne

Pazartesi, Mayıs 12, 2014

Koçlarla Kahramanların Bolu-Mengen Gezisinden notlar

Biz aslında geçtiğimiz hafta sonu bir Kampa Gidelim mi Baba? organizasyonu ile kampa gitmeye niyetlenmiştik. Ancak hava tahminleri gideceğimiz yaylanın üstünü örten kalın bulutun gitmeyeceğini söylediği için kampımız iptal oldu. Peki bu durum Koçlarla Kahramanlara engel olabildi mi? Tabi ki hayır...

yollar uzun dikenli taşlı yağmurlu çamurlu olsa da, 
Koçlarla Kahramanlar hiç durmaz, gülerek yürür

Beypazarı civarına gitmek üzere Koçlar İstanbul'dan, Kahramanlar Ankara'dan yola çıktık, cumartesi sabahı erkenden. İstanbul'da da, Ankara'da da hava sağanak yağışlı idi. Sapanca'da verdiğimiz minik molada haritaya baktığımızda Beypazarı yolunun ciddi virajlı ve yağışlı havada tehlikeli olabileceğini düşündük ve Kahramanlarla da konuşarak aldığımız bir kararla direksiyonu Bolu'ya kırdık. Hedef Mengen idi, Kahramanların daha önce kalmış olduğu Hindiba Pansiyon'a gideriz diye düşünmüştük ama aradığımızda hiç boş yerleri olmadığını öğrendik. Lucky Deer çok yamaçta geldi bize, Tabiata da doluydu. Elimizde kalan son yer olan Nesilce'yi aradık ve 2 bungalov tuttuk. Sonrası işte aşağıdaki gibi;


Saat 11 gibi Mengen'e varıp Nesilce'ye geldiğimizde yukarıdaki gibi bir manzara karşıladı bizi. Gece yağmur yağmış ama sonra dinmişti. Yerler ıslak ama hava çok tatlı bir sıcaklıkta idi. 
***


İşte Nesil Abla'nın bize ayırdığı bungalovlar. Tahminim 20 m2 büyüklüğünde, içlerinde bir çift kişilik, 1 tek kişilik yatak olan, tuvaleti, duşu, kliması ve televizyonu olan minnacık şirinler evleri :)
***


Ve işte buluşma sonrası ilk selfimiz. Bu arada yanda mangal da yanıyor, az sonra Mengen'in nefis etleri pişecek ve öğle yemeği yenecek.
***

İşte büyükler, Poyraz ve Deniz 6 ayda bir görüşmelerine rağmen her seferinde bıraktıkları yerden devam ediyorlar dostluklarına. Çok ama çok eğlendiler burada, özgürce..
***


Yemekten sonra biraz yürüyüş yapalım dedik ve dere boyuna indik. Dereye taş attık, koştuk, oynadık...
***


Babalar ve oğulları
***

 Abiler ve kardeşleri :)
***


İnek görmüş masum şehir çocukları. Geh bili bili diye çağırıp, sevmeyi amaçladılar :)))
***


Yürüyüş sürerken hava ısındı, montlar atıldı. Güneşe yayıldık.
***


Yürüyüş sonrası Nesilce'ye geri dönünce, bir çay içelim dedik. Nesil abla sağolsun, odunlu semaverde şahane bir çay yaptı bize. Sallanan koltuk salıncaklarımızda keyifle çayımızı içerken, çocuklara dönüp bakmadık bile. Bahçe o kadar güvenli yani :)
***


Çadırda biri mi var?
***


Bu arada tesisin müzik sistemi olağanüstü, bizi 30 yıl geriye götürdü.
***


Yemekte hiç fotoğraf çekmemiş olmamız, temiz hava ve yürüyüş nedeniyle feci acıkmış ve yorulmuş olmamızdan kaynaklanıyor. Hatta o kadar ki, Mira kucağımda uyuyakaldı, ilk defa :)
Kahvaltı ise anlatılmaz yaşanır diyorum, başka da birşey demiyorum. O kadar yemişim ki akşam İstanbul'da yemek bile yiyemedim
***


Ve ertesi gün... Karate Kid eğitimleri Kahramanların babası tarafından verildi
***

 Bu da Jr Karate Kid :)
***

Papatyalardan taçlar yapıp, dünyanın en güzel gülücüklerini etrafa saçtık
***

Sonra da civarda bir tura çıktık, bu sefer arabayla
***


Ağaçların üstünde küçük oturma yerleri keşfettik
***


Minikler herşeye ayak uydurdular, kocaman bir bravo onlara :)
***


Ve işte Şirinyazı Göletinin kıyısından geleneksel aile fotoğrafımız, selfi ama idare edin artık
***


Manzaraya doyamadık
***


Dönüşe geçtiğimiz an, Bolu arkamızdan ağlamaya başladı valla. Ya da Koçlarla Kahramanların birbirlerinden ayrıldıkları için akan gözyaşlarını gizlemek için yağdı yağmur. Bilemiyorum..

En kısa zamanda yeniden görüşmek üzere Kahramanlar...

Cuma, Mayıs 02, 2014

Benim çocuğum yapmaz demeyin

Dün akşam üstü çocuklar babalarıyla parka çıktılar. Ben de evde yemek yapıyordum. Yaklaşık 1 saat sonra eşim aradı ve "Poyraz eve geldi mi?" dedi. Dilim tutuldu, buz kestim sanki. Sadece "Poyraz nerde?" diyebildim. "Fırladı gitti önden eşek sıpası, bisikletini de bıraktı. İkisini birden toparlarken takip edemedim" dedi. Nerde olduklarını bilmiyorum, ne kadar mesafede olduklarını bilmiyorum. Balkondan kendimi atarak aşağıya inmek istedim, hızlı olsun diye. 10 saniye kadar ne yapacağımı düşünürken, "tamam Çağdaş'lara gitmiş" dedi ve kapattı. Çağdaş karşı komşumuz, köpekleri var ve Poyraz ara ara köpek sevmeye gidiyor. Tanıdığımız bildiğimiz insanlar, ama ben rahatladım mı? Tabi ki hayır. Güvende olduğunu bilmek iyi geldi ama nasıl böyle birşeyi yaptığını anlayamadım. Sonradan öğrendim ki, sokağın başında deniz kıyısından bizim sokağa çıkan merdivenlerin altında bisikletini bırakıp fırlamış. Amacı babasına şaka yapmakmış. Apartmanın önüne gelince bizim apartman görevlisi de kapıyı açmış. Bizim kata geldiğinde de eve gelmek yerine canı Gezi'yi sevmek istemiş.

O kadar kızgın ve o kadar üzgündüm ki, dövsem tatmin olmayacaktım. Önce odanda biraz düşün dedim, çizgi film izlemek yok 3 gün dedim. Ama asıl sorun bunu yapmış olması değildi. Ne yaptığının farkında olmamasıydı. Normal bir ülkede yaşıyor olsaydık, 7 yaşındaki bir çocuğun evinin bulunduğu sokakta 100 metre kadar yalnız kalıp yaşadığı binaya girmesi ve sevdiği bir komşumuzda olması pek de problem olmayacaktı. Ancak normal bir ülkede veya normal bir çağda yaşamıyoruz. Bu nedenle "sıçarım özgüvenli çocuğa" deyip aldım karşıma.

- Oğlum bak, bu yaptığın çok tehlikeli idi. Biliyorum sen neden bu kadar kızdığımı anlamıyorsun. Ancak her yerde kötü ve tehlikeli insanlar var. Çocukları kaçırıp öldürüyorlar. Ya sokakta 2 kişi ağzını kapatıp seni bir arabaya atsaydı, ya apartmandaki kötü birisi sen merdivenden çıkarken seni kapısından içeri çekseydi...

Suratındaki endişeli ve soru işareti dolu ifadeyi görünce sustum.

- Neden çocukları kaçırıp zarar veriyorlar ki anne? dedi. Ne çıkarları var? Ellerine ne geçiyor? Birşey çalıp para filan kazansalar ya..

O kadar haklı ve bir o kadar da cevabını bilmediğim bir soru :(

- Normal insanlar değil onlar oğlum, manyaklar, bir çeşit deli diyebilirsin. Tek amaçları kötülük yapmak, bir sebebi yok.

Çok üzüldü, ben de çok üzüldüm. Aklıma daha pedagojik bir yaklaşım gelmedi. Düne kadar sorsalar, "Poyraz bizim yanımızdan ayrılmaz, akıllı çocuktur" derdim. Artık öğrendim, her çocuk, her şeyi yapabilir. Tedbirli olmak bizim görevimiz. Onlar çocuk...