Yine çok ara verdim. Ama hem çok yoğundum, hem de hiç yazasım yoktu. Ama blogumun yapılış amacına uygun davranmak ve ardımdan gelen anneleri bilgilendirmek, daha doğrusu örnek teşkil edebilmek için son durumumuzu yazayım.
Neredeyse 13 haftalık olduk. 21 Mart'ta 12 adım atarak 2 ayaklı canlılar sınıfına geçiş yaptı Poyraz. Hala çoğunlukla 4 ayak üstünde yaşıyor ama gittikçe daha fazla ayakta durmak ister oldu. 28 Mart cuma günü tam 25 adımı kendi başına atabilerek dedesine sevinçten kalp krizi geçirtecekti neredeyse.
Artık kimi isterse onun bir parmağından tutarak sürüklüyor ve piti piti gezerek dolaşıyor her yeri. Bu genelde çok eğlenceli ama dün Carrefour'da bebek arabasında veya kucakta durmak istemeyince, uzuuuun bir alışveriş sonrasında ancak birkaç parça şey alabildik. Beyefendi ile bir reyondan diğerine geçiş 15 dakika sürüyor çünkü.
Yalnız bırakınca da sarhoş Bekri gibi yürüyor, çok komik. 3 adımda bir pat, popo yerde :) Biraz daha iyi yürüyünce köstek çöreği yapacağım. Bizde adettir. Yeni yürümeye başlayan çocuk için çörekler yapılır. Birinin içine para ya da altın konur. Bunu bulan kişi de çocuğa hediye alır.
15 dakika demişken, 15 dakika süren bir şeyimiz daha var. Yutkunmak! Evet her lokmayı ağzında 15 dakika tutuyor. Aç da olsa, tok da olsa o şeker dudaklarını büzüştürüp öylece bekliyor. Sadece anneannesinin yaptığı şehriyeli çorbayı lüp lüp içiyor.
Yemek demişken artık bakla, patlıcan ve çilek haricinde herşeyi yiyebiliyoruz. Tabi ki, şeker, çikolata, asitli veya boyalı içecekler filan değil.
Tam 8 tane dişimiz var, 4 tane daha dişin yolda olduğunu söyledi doktorumuz ama sanırım bu sefer biraz zorlanacağız.
1 hafta sonra 13. hafta kontrolüne gideceğiz. Boy ve kilo bilgilerini haftaya güncellerim.
Şeker şeker konuşmaya başladı. Bazen uyanınca kendi kendine şarkı söylüyor. Dans etmeye bayılıyor. Salona gelir gelmez ilk işi radyoyu gösterip "naynay" demek oluyor. Hele kucağına alıp dans eden biri olursa, değmeyin keyfine.
Bana gelince...
Bana gelenler gelmiş zaten :)
Kendinize iyi bakın, bebişlere kocaman öpücükler...
Pazar, Mart 30, 2008
Çarşamba, Mart 19, 2008
yazasım yok...
Öyle çok şey oluyor ki... Oğlum neredeyse yürüyecek, çok eğlenceli olmaya başladı onunla vakit geçirmek. Parklara gidiyoruz, salıncaklarda sallanıyoruz. Kuş kovalıyoruz, top oynuyoruz. Çay bahçesinden -yanlışlıkla- kaşık çalıyoruz :)
Dişlerimiz 8 tane oldu, süt içmeye başladık ama bu aralar iştahımız pek yerinde değil. Bir lokma 15 dakika durabiliyor ağzımızda.
Ama benim hiç keyfim yok, hiç de yazasım yok...
Hala bu işi yapmaktan da, bu karmaşada yaşamaktan da sıkılmışlığımı geçirebilmiş değilim.
Küçük bir ev, üstünde mavi bir gökyüzü istiyorum. Binalar, plazalar, alışveriş merkezleri istemiyorum etrafta. Mavi gökyüzünde beyaz bulutlar, sımsıcak bir güneş istiyorum. Güneşi doğduğu andan, battığı ana kadar göreyim istiyorum.
Evin önünde küçük bir bahçe, sadece çimen olsun istiyorum. Oğlumla yuvarlanayım, küçük piknikler yapayım istiyorum bahçedeki tek kiraz ağacının altında.
Bahçenin etrafında tahtadan bile olsa çit olmasın, şimşirden bir duvar olsun istiyorum. Komşu evle aramızda alçak taştan bir duvar, duvardan sarkan mor salkımlar istiyorum. Mor salkımların üstünden pişirdiğim ekmekleri daha sıcacıkken komşumla paylaşmak istiyorum.
Yumurtayı, peyniri bakkal amcadan, sütü kapıya gelen sütçü dededen, mis kokulu domatesi köylü nineden, ekmeği fırıncı teyzeden alalım istiyorum.
Çooook şey istiyorum biliyorum... Daha da çok şey istiyorum aslında ama yazamıyorum, yazasım yok.
Haya bunlar, hepsi hayal...
Silkelen ve değiş tonton. Hoooop...!
Nankörlüğü bırak ve Türkiye'nin %10'luk şanslı dilimindeki yerin için şükret. Belki tatil için bir ekolojik köye gider ve hayallerini 1 haftalığına gerçekleştirirsin.
Evet evet yaşasın, ben aslında çok şanslıyım. Gerçekten, buna inanıyorum.
Dişlerimiz 8 tane oldu, süt içmeye başladık ama bu aralar iştahımız pek yerinde değil. Bir lokma 15 dakika durabiliyor ağzımızda.
Ama benim hiç keyfim yok, hiç de yazasım yok...
Hala bu işi yapmaktan da, bu karmaşada yaşamaktan da sıkılmışlığımı geçirebilmiş değilim.
Küçük bir ev, üstünde mavi bir gökyüzü istiyorum. Binalar, plazalar, alışveriş merkezleri istemiyorum etrafta. Mavi gökyüzünde beyaz bulutlar, sımsıcak bir güneş istiyorum. Güneşi doğduğu andan, battığı ana kadar göreyim istiyorum.
Evin önünde küçük bir bahçe, sadece çimen olsun istiyorum. Oğlumla yuvarlanayım, küçük piknikler yapayım istiyorum bahçedeki tek kiraz ağacının altında.
Bahçenin etrafında tahtadan bile olsa çit olmasın, şimşirden bir duvar olsun istiyorum. Komşu evle aramızda alçak taştan bir duvar, duvardan sarkan mor salkımlar istiyorum. Mor salkımların üstünden pişirdiğim ekmekleri daha sıcacıkken komşumla paylaşmak istiyorum.
Yumurtayı, peyniri bakkal amcadan, sütü kapıya gelen sütçü dededen, mis kokulu domatesi köylü nineden, ekmeği fırıncı teyzeden alalım istiyorum.
Çooook şey istiyorum biliyorum... Daha da çok şey istiyorum aslında ama yazamıyorum, yazasım yok.
Haya bunlar, hepsi hayal...
Silkelen ve değiş tonton. Hoooop...!
Nankörlüğü bırak ve Türkiye'nin %10'luk şanslı dilimindeki yerin için şükret. Belki tatil için bir ekolojik köye gider ve hayallerini 1 haftalığına gerçekleştirirsin.
Evet evet yaşasın, ben aslında çok şanslıyım. Gerçekten, buna inanıyorum.
Pazar, Mart 16, 2008
Çarşamba, Mart 12, 2008
Hafta sonu ilk yaşgünü partimizi yaptık
Bu kutlama aslında Poyraz'ın doğum gününden çok, benim doğurma günümün kutlamasıydı. İyi ki doğurmuşum seni canım oğlum.
Anı, Poyraz ve Ateş.... Tatlı canavarlar :)
Anı, Poyraz ve Ateş.... Tatlı canavarlar :)
Pastamız Heybeliada Kafe'den, özel yapım. Damla çikolatalı, fıstıklı ve küba üzümlü. Bu kadar hafif ve lezzetli bir pasta yememiştim. Tek bir dilim bile artmadı ne yazık ki :) Özge'ye özel olarak teşekkürler...
Dede, anneanne (kucağında oğluşum), abi, anne ve teyze...
Pazartesi, Mart 10, 2008
Cuma, Mart 07, 2008
Bu işin şakası yok
Bana maille gelen bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Annelik içgüdülerim ve vicdanım paylaşmam gerektiğini söylüyor. Bu kadar önlem şart mı bilemiyorum ama en azından zararlı önlemler değiller orası kesin.
Herkese her türlü hastalıktan uzak, sağlık ve çocuk kahkahalarıyla dolu günler diliyorum...
Özlem
************************************
'Gerçekleri anlatırsam Türkiye sarsılır'
Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı...
Esra Ceyhan'ın Kanal D'deki programına konuk olan İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı.
Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.
Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.
"Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de" diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:
-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)
-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.
-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.
-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.
-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.
-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)
-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.
-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.
-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.
-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.
-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.
-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.
-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.
-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.
-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.
-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.
-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.
-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.
-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.
-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.
-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.
-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.
-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.
-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.
-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.
-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.
-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.
-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.
-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.
-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.
-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.
-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.
KANSER DALGA DALGA GELİYOR
Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer."
Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.
Herkese her türlü hastalıktan uzak, sağlık ve çocuk kahkahalarıyla dolu günler diliyorum...
Özlem
************************************
'Gerçekleri anlatırsam Türkiye sarsılır'
Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı...
Esra Ceyhan'ın Kanal D'deki programına konuk olan İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı.
Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.
Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.
"Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de" diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:
-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)
-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.
-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.
-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.
-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.
-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)
-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.
-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.
-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.
-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.
-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.
-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.
-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.
-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.
-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.
-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.
-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.
-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.
-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.
-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.
-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.
-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.
-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.
-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.
-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.
-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.
-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.
-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.
-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.
-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.
-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.
-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.
KANSER DALGA DALGA GELİYOR
Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer."
Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.
Çarşamba, Mart 05, 2008
Bugün benim doğum günüm...
Evet bugün benim doğum günüm. Ben geçen sene bu saatlerde doğdum. Ben geçen sene bu saatlerde anne oldum. Ve tam bir senedir, bir ömür sürmesini dilediğim, daha önce hiç yaşamadığım, hiç anlamadığım bir aşk yaşıyorum. Yaşamaktan bir an bile olsun pişman olmadığım, her saniyeme bambaşka anlamlar katan bir aşk.
Canım oğlum, seni çok seviyorum. Nice senelere, sağlıkla, mutlulukla ve hep birlikte. İyi ki doğdun, iyi ki benim oğlum oldun. Can parçam, ateşböceğim, ay çöreğim, günebakan çiçeğim, aydınlık yüzlüm, güzel gülüşlüm...
Canım oğlum, seni çok seviyorum. Nice senelere, sağlıkla, mutlulukla ve hep birlikte. İyi ki doğdun, iyi ki benim oğlum oldun. Can parçam, ateşböceğim, ay çöreğim, günebakan çiçeğim, aydınlık yüzlüm, güzel gülüşlüm...
Salı, Mart 04, 2008
Annelere 2 küçük tavsiye...
lzellikle doğumdan sonraki ilk 1-2 sene biberonu yıka dezenfekte et, altını temizle elini yıka, yemek yedireceksin elini yıka, oyuncağı düştü hemen yıka derken ellerimizin derisi neredeyse yüzülecek hale gelir. En azından benimkiler öyle oldu. Alerjik egzamam coştu, tırnaklarım pul pul kalktı. Krem sür diyebilirsiniz ama kabul edersiniz ki çocukla ilgilenirken kremli eller çok da kullanışlı değildir. Emzik tutuyoruz, havuç veriyoruz, mama hazırlıyoruz, elma soyuyoruz... Bunlar kremli ellerle olmuyor. Ama buna bir anane çözümüm var. Tam olarak anane çözümü çünkü annem ben kendimi bildim bileli bu losyonu yapar ve kullanır. Annemin hep imrendiğim elleri vardır.
Şimdi eczaneden 2 şişe gliserin alıyorsunuz. Bunu uygun bir şişeye boşaltıyorsunuz. Aynı gliserin şişesini ölçü olarak kullanarak 4 şişe de gülsuyu ilave ediyorsunuz. Son olarak da 1 ölçü limon suyu ekleyip karıştırdığınızda el losyonunuz hazır.
Ben el losyonu diyorum ama ellerime, topuklarıma, diz ve dirseklerime de sürüyorum. Hem hemen emiliyor, yağlı ve yapışkan kalmıyor, hem de zararlı bir madde içermediği için çocuğunuzun emziğini tutmanız gerektiğinde dert etmiyorsunuz.
2. pratik önerim de şu. Hamilelikte gürleşen ve uzayan saçlar, doğumdan sonraki ilk yıl içinde zayıflar, cansızlaşır ve de dökülür. Bunun için de en güzel ilaç çam terebentin esansı. Şampuanın içine de katabilirsiniz ama doğrudan saç dibine masaj yapmanız daha etkili olur.
200 ml şampuana 1 kapak (esansın kendi kapağı) koyabilirsiniz. Ben 1 lt şampuana tüm şişeyi boca ettim. Ama doğrudan saç dibine masaj yapabilirim diyen varsa temiz saç derisine birkaç damla yağ ile friksiyon yapmak suretiyle hem saç derisindeki sıkıntılarını yok edebilir, hem de daha az dökülen, daha kolay uzayan saçlara kavuşabilirler.
Güle güle kullanın ....
Şimdi eczaneden 2 şişe gliserin alıyorsunuz. Bunu uygun bir şişeye boşaltıyorsunuz. Aynı gliserin şişesini ölçü olarak kullanarak 4 şişe de gülsuyu ilave ediyorsunuz. Son olarak da 1 ölçü limon suyu ekleyip karıştırdığınızda el losyonunuz hazır.
Ben el losyonu diyorum ama ellerime, topuklarıma, diz ve dirseklerime de sürüyorum. Hem hemen emiliyor, yağlı ve yapışkan kalmıyor, hem de zararlı bir madde içermediği için çocuğunuzun emziğini tutmanız gerektiğinde dert etmiyorsunuz.
2. pratik önerim de şu. Hamilelikte gürleşen ve uzayan saçlar, doğumdan sonraki ilk yıl içinde zayıflar, cansızlaşır ve de dökülür. Bunun için de en güzel ilaç çam terebentin esansı. Şampuanın içine de katabilirsiniz ama doğrudan saç dibine masaj yapmanız daha etkili olur.
200 ml şampuana 1 kapak (esansın kendi kapağı) koyabilirsiniz. Ben 1 lt şampuana tüm şişeyi boca ettim. Ama doğrudan saç dibine masaj yapabilirim diyen varsa temiz saç derisine birkaç damla yağ ile friksiyon yapmak suretiyle hem saç derisindeki sıkıntılarını yok edebilir, hem de daha az dökülen, daha kolay uzayan saçlara kavuşabilirler.
Güle güle kullanın ....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)