Salı, Mart 17, 2009

Söz verdiğim gibi


Oğlumun doğum gününü anneannesinde kutladık. Pastanede tesadüfen bulduğum uğurböcekli pasta, obeci düşkünü oğlumun pek hoşuna gitti. Mum üflemeye bayıldı ve bütün akşam "ii ki doduun poyaaas" diye şarkı söyledi. Gerçekten iyi ki doğdunuz oğluşlarım.

Anneanne, dede ve torunlar. 2 kız çocuktan sonra 2 erkek torun onlara hem çok zor, hem de baldan tatlı geliyor. Neyse ki ben de çok yaramaz bir çocukmuşum da, oğlanların yaramazlıklarını anlamak daha kolay oluyor onlar için. Gerçi annem için 2 yaş sendromu ve 8 yaş ilk ergenlik gibi kavramlar kesinlikle uydurma. Bunun tek bir adı var; "şımarıklık". Annecim bunlar başka bir zamanın çocukları. Bizde sendrom filan yoktu ama artık çocuklar da sendrom yaşıyor, depresyona giriyor hatta psikiyatriste gidiyorlar maalesef.
Farkımız şu, biz kır çiçekleriydik, sokaklarda oynadık, çimenlerde koştuk. Manavın hortumuna ağzımızı dayayıp su içtik, hem de terli terli. Evde sobanın üzerinde her daim kaynayan çaydanlık nedeniyle nem sorunumuz olmadı hiç. Çamurlu ellerimizi pantolonumuza silip, annemizin veya komşu teyzenin balkondan sepetle sarkıttığı ekmek arası patlıcan kızartması veya biber dolmasını yedik.
Oysa bu çocuklar steril koşullarda yaşıyor, oda nemlendiricisi ile nemleniyor, evde ya da en iyi ihtimalle yeşil plastik döşeli parklarda oynuyorlar. Elleri pislenince ıslak mendillerle siliniyor, plastik şişelerdeki sulardan içiyorlar. Hamburger, kutu mama, bağışıklık güçlendirici içecek filan tüketiyorlar.
Güzel oğullarım benim.....
Geçen hafta sonu Sibel teyzemiz ve Umut abimizle birlikte kışın son karını kaçırmadan Kartepe'ye gittik. Çok sisli olmasına rağmen yarım saat kadar kızakla kaydı oğlum. Bayıldı tabi. Şimdi sürekli babasına "baba hadi kaymaya gidelim" diyor. Korkarım babasına benzeyecek bu çocuk :)))

Babasına benzeyeceğinin bir başka kanıtı da aşağıdaki fotoğraf. Daha fazla söze gerek var mı?

Bunun dışında Şubat'ın son hafta sonu oğlumu ilk kez bir oyuna götürdüm. Aslında tiyatro değil, Heidi çocuk operasına. Süreyya Operasının görkemli ortamından çok etkilendi oğlum. Ve ummadığım kadar çok keyif alarak ilk yarıyı seyretti. Özellikle danslı kısıma bayıldı. İkinci yarının başında anne eve gidelim diye tutturdu. 2 yaşını doldurmamış bir çocuk için beklediğimden fazla bile kaldığımız için çıktık. Artık gönül rahatlığı ile oğlumu tiyatrolara götürebilirim.
Çöpçü meselesine gelince...
Oğlum çöpçü amcaları seyretmeye bayılıyor. Sokağa çöp arabası girdiğinde heyecanla yanıma gelip "anne hadi, çöpçü amcalar geldi" diyor. Beraber camın kenarına gidip çöpçü amcalara bakıyoruz.. Turuncu araba, turuncu kıyafetler, yanıp sönen ışıklar, çöp konteynerini kaldırması, dökmesi... Dakikalarca izliyor. Gözden kaybolurken de bay bay diyip el sallıyor.
En eğlencelisi de, büyünce ne olacaksın dediğimizde verdiği cevap "çöpçü amca olucam"...
Ve söz verdiğim son konu; diyet.
Bunu buradan yazmam çok riskli, biliyorum. Ama kendime güveniyorum. Diyete başladım. Ama öyle zırt, diyeti, pırt diyeti değil. Adamakıllı bir diyetisyene gidip diyet listesi aldım.
Aynı zamanda spora da başladım, iş yerinin salonunda fırsat buldukça egzersiz yapıyorum.
Kendime bile şaşacak kadar düzgün diyet yapıyorum. Bugün tam 1 ay oldu. İnanılmaz ama 1 aydır hiç tatlı yemedim, tek bir yudum şarap içmedim. Sanırım 1,5 -2 kilo verdim. Az gibi görünüyor ama yağdan verdiğim için mutluyum ben. Hedef toplamda 11 kilo ama bu doktorumun hedefi. Ben 58'e düşsem razıyım. Amacım önlenemez kilo artışımın önüne geçmek.
Yaş ilerliyor, metabolizma yavaşlıyor. Bu gidişe dur demezsem, ipin ucu kaçacak gibi geldi bana.
Neyse işte durum bu. Sonuçları paylaşıyor olurum artık :)
Not: Bugün bizim 8. evlilik yıldönümümüz... Koskoca 8 sene bitti valla...

Hiç yorum yok: