Pazar, Ekim 31, 2010

İlk yarı ve Kahramanlar

Az yazıcam baştan söyleyeyim. Resimler de sayıca az, kalan yarısı Kahraman'lardan gelince konulacak.

İkinci hamilelik serüvenimin yarısı yani 20. haftam bugün itibariyle bitiyor. Kızıma kavuşmak için artık geri sayım başladı.

29 Ekim tatilinden faydalanarak Kahraman ailesi ziyaretimize geldi. Doğrusu bu ziyaret hepimize ayrı ayrı iyi geldi. Poyraz'la Deniz saatlerce çok güzel oynadılar. Biz de sohbet edip hasret giderdik. Kahraman'lar az önce Ankara'ya dönmek üzere yola çıktılar. Tez zamanda yeniden görüşmek umuduyla.






Salı, Ekim 26, 2010

Gözlüklü kahramanım ve minik kızım

Daha önce de yazmıştım değil mi? İkinci hamilelikte çoook daha relaks oluyor insan. Artık başıma neler geleceğini bildiğimden mi, yoksa zaten enerjimin ve aklımın büyük bir kısmını alan bir çocuğum olduğundan mı bilmiyorum. Yoksa kızımın detaylı ultrason sonucunu yazmak için 1,5 hafta bekler miyim?

19 Ekim'de gittik doktor Atıl amcamıza. Muayene oldukça uzun sürdü. Poyraz'da 15 dakikada tamamladığı muayeneyi yarım saatte yapamadı Atıl Bey, çünkü nazlı veya inatçı kızım yüzünü ve kalbini açmamakta direndi. Araya başka hasta alıp bana tekrar baktı. Yine tam istediği gibi olmamakla beraber, kalp ve yüzü gördü. "Bir sorun yok ama erken bir haftadasınız (18+2), bu nedenle 10 Kasım'da tekrar gelin" dedi. Herşeyin yolunda gittiğinden emin olmak istiyormuş.

Şu anda 20. haftanın içindeyim. Yolu yarıladık bile. Minik kızımın kıpırtılarını hissedebiliyorum artık. Bu arada ismini Mira koymayı düşündüğümüzü söylemiş miydim :)

Mira birçok dilde çok güzel anlamları olan bir kelime. Güneşten 250 kat parlak bir kuyruklu yıldızın adı. Mitolojide bu yıldızın yunuslara yol gösterdiğine inanılıyor. Eski Likya kentlerinden birinin adı olarak da geçiyor. İspanyolca "bak" anlamında, Latince "harika", Hintçede "sevgili", Lazca "sima", Karaçay Türkçe'sinde "prenses", Rusça'da "barış"...
Artık hangi anlamını beğenirse onu kullansın :)

Bu arada blogu ve kızımla ilgili yazmayı ihmal etmemin en önemli sebeplerinden biri de oğlumun göz ve gözlük meselesi. Doğrusu konuyu bir mesele haline ben getirmişim. Ama benim kahraman oğlum gözlüğünü çok çabuk kabullendi. Tembel gözünü çalıştırmak için de günde 6-7 saat gözü bantlı dolaşıyor. Büyük insan zor dayanır valla. Aslan oğlum benim... İlk fırsatta resmini de çekip koyacağım blogumuza.

Hafta sonu salonu ve kızımın odasını boyadık. Bu da beni çok yordu tabi ki. Hele o kütüphaneyi tekrar yerleştirmek yok mu? Neyse bu kısmı da hallettik, güzel de oldu. Artık 29 Ekim tatilinde bizi ziyarete gelecek Kahraman'ları bekliyoruz dört gözle.

Bu yazıyı oğlumun son şeker diyaloğu ile bitireyim.

- Anne beni üç boyutlu filme götürme en iyisi
- Yok oğlum götürmem. Zaten gözün için de zararlı.
- Ondan değil anne, o bana küçük gelir. Ben artık 3,5 yaşındayım ya. Sen en iyisi beni 3,5 boyutlu filme götür
- !!!! :)))))

Pazartesi, Ekim 18, 2010

Çocukları 1 yaşında göz doktoruna götürün

Bir "ben ettim, siz etmeyin" yazısı.
Bu siteye başlarken, bunun bir serüven olduğunu yazmıştım. Gerçekten öyleymiş. Her günü ayrı maceralarla dolu bir serüven hem de.
Poyraz'ın çocuk doktoru 2,5 yaşında rutin göz muayenesi önermişti. Biz resmen ihmal ettik ve çocuğu götürmedik. Ailede göz bozukluğu olmamasına mı güvendik bilmiyorum artık.
Poyraz'ın sağ gözü 5,25 astigmat çıktı. Sol göz sağlam. Doktor aradaki farka baktı ve bunun bir kornea problemi olabileceğinden şüphelendi, detaylı bir tetkik yapıldı. Neyse ki o değilmiş. Sağ gözün sağlıklı görmemesi nedeniyle, beyinde bu gözün gönderdiği sinyalleri algılamama eğilimi oluşurmuş. Bu da bir süre sonra bu gözde tembelliğe yol açarmış. Bizde de durum bu ve ne yazık ki Poyraz'ın sağ gözü %10 görüyormuş.
2,5 yaşında getirseydik ne olurdu diye sorduğumda, "derecesi pek değişmezdi ama göz tembelliği bu kadar ileri olmazdı. Kayma başlamadığı içn şanslısınız" dedi. Peki dedim kaç yaşında getirmek gerekir? "1 Yaşında" dedi. O zaman getirseydiniz, gözlüğe alışması da çok zor olmazdı dedi.
Sürekli gözlük kullanacak, 4 hafta boyunca sol gözü günde 6-7 saat kapatacağız. Ve umuyoruz ki, 18 yaşına kadar sağ gözün görme oranını %50-60'a çıkartabiliriz. Daha iyi bir sonuç beklemeyin dedi doktor. 18 Yaşına gelince artık ameliyat isterse o zaman düşünürüz dedi.
Bence çocuğu doktora götürürken baştan çocuk oftalmolojisti denilen çocuk göz doktorlarına götürün. Biz 12 günde tam 5 kez doktora gittik, toplamda 3 doktor değiştirdik. Boşuna eziyetmiş. Göz Hastaneleri ve Göz Nurunu Koruma Vakfı her tür tetkikin yapılabildiği yerler olduğu için tercih etmekte fayda var.
Sonuçta mavi çerçeveli şirin bir gözlüğümüz olacak. Bu kadarla kalsın diyorum ve tüm kuzuları gözlerinden öpüyorum.

Çarşamba, Ekim 06, 2010

Poyraz'a kızkardeş geliyor

Tabii bir süpriz yapmaya kalkmazsa. Gerçi doktorumuz kesin dedi ama ben yine de temkinli davranıp, kesin diyebilmek için 19 Ekim'deki detaylı ultrasonu bekleyeceğim. Şimdilik durum bu, bir kızımız olacak.

Şu anda 17. haftanın içindeyim. Bir sıkıntımız yok. Hatta işin en keyifli tarafı başladı bile. Minik pıtırtılarını hissediyorum bebeğimin. Bu hafta itibariyle şimdiye kadar giymemekte direttiğim hamile kıyafetlerini de giydim mecburen :)

Poyraz hemen kız ismi bulmaya çalıştı. Son doğan iki kız bebeğin de adı İdil olduğu için, buna da İdil adı vermemiz gerektiğini düşünüyor. Tüm kız bebekler İdil olur mantığı ile :)

Onun dışında oğlum büyüyor. Kış geliyor. Soğuk kendini iyice hissettirmeye başladı. Bu sene karakış olacak diyorlar bakalım artık. Bu arada sonbahar diye tatlı bir mevsim vardı çocukluğumda, o nerde yahu? Göreniniz var mı? Biz pikeden yorgana geçiş yaptık resmen.

Aşağıda geçen hafta sonundan fotolarımız var. Bu gecelik benden bu kadar. Zira gün içinde pilim saat 4'te bitiyor, kalanını stoktan yiyorum. Bu saate gelinceye kadar da o stoğu kullanıyorum. Şimdi kendimi şarja takmaya gidiyorum.

"Çamaşır, bulaşık, ütü! İlle de yemek, ille de yemek. Bir kadın daha ne ister hayattan"


Sabah uyandı ve gözünü açar açmaz elma istedi. Ben de verdim. Çizgi film seyrederken elmasını yedi. Sonra baktım kuş da elmaya talip, oğlumun üstünden inmiyor. Bu kareyi yakaladım.
***

Kuşum ve kuzum...
***
Küçük jokey olmak pek yakıştı di mi oğluma? Yer Kozyatağı Carrefour otoparkı
***
O kadar rahattı ki, gören doğduğundan beri ata biniyor sanır.
***


Kapanışı Optimum'daki büyük eğlence platformunda yaptık. Tam 1 saat top havuzunda hopladı, zıpladı, tırmandı, zıpzıplarda takla attı. Ama yorulmadı! Biz izlerken yorulduk ama o çıkarken hala çok az kaldım diye mızıklanıyordu :)
***