İstanbul'da yaşıyor olmanın, belki de çağımızın getirdiği bir paranoyanın sonucunda çocuğumu yabancı insanlarla konuşmaması konusunda sürekli uyarıyorum. Neden bir eve ben yokken gidemeyeceğini, neden kimseden yiyecek birşey almaması gerektiğini, neden kimseyle bir yere gitmemesi gerektiğini açık açık anlatıyorum. Peki anlıyor mu? Tabi ki hayır çünkü o bir çocuk. Saf ve iyi niyetli bir çocuk.
Sürekli gittiğimiz bir yer var, Piraye Restorant. Mekan yakın arkadaşlarımızın zaten. Mekanın önü çıkmaz sokak ve çocuklar orada araç korkusu olmaksızın oynuyorlar. Ama sokakta kalmıyorlar. Geçenlerde karşıdaki bir evden çıkarken yakaladım onları. Ne ara girdiler hiç bilmiyorum ama çok korktum. Poyraz'ı da adam akıllı haşladım. "Ya onlar kötü insanlarsa, ya sana zarar verirlerse, ya seni bir daha göremezsem..." "Neden kötü olsunlar ki anne" deyip durdu benim meleğim.
Dün Güneş'in doğum gününü kutladık aynı mekanda. Tabi Poyraz ve Piraye yine ortalıktan yok oldular. Hazine arıyorlarmış, onları bir binanın altındaki resim atölyesine tam girecekken yakaladım. Yine aynı sokakta sonuçta uzakta değil ama bilmediğim bir yer. Sonradan anladım ki, oranın sahibi ressam bayan zaten restorantın önündeki masalardan birinde oturuyormuş. Tanıyorlarmış ama ben tanımıyorum neticede. Kadınla tanıştık ve kadın bana "ne kadar sevimli bir oğlunuz var" dedi. Dükkana girmeye teşebbür etmeden önce, benim bay zeki işini garantiye almak için kadına sormuş; "pardon siz iyi biri misiniz?" diye. Kadın anlamamış tabi "evet" demiş. Benimki yeterli bulmamış anlaşılan, "bakın doğru söylüyorsunuz di mi, gerçekten iyi birisiniz di mi" diye de üstelemiş. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
"Oğlum kötü biri hiç kötüyüm der mi, kötü bile olsa iyiyim dese ve seni kandırsa ne olacak" dedim. Ne cevap verse beğenirsiniz, "anee yalan söylemek çok kötü birşeydir"
Ben seni nasıl koruyacağım benim iyi kalpli, dürüst oğlum....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder