Poyraz bu yıl 2. sınıfa başladı. Ona kalsa 1. sınıf yeterliydi. Okumayı, yazmayı ve rakamları biliyor olması aslında temel yaşam serüveni için yeter de artardı bile. Ama biz onu dinlemedik ve bildiği için lanetlenmiş insan toplamına kalifiye bir insan daha katmak arzusuyla kendisini ikinci sınıfa da yolladık. Aslında okulu hiç sevmiyor değil. Neşeli bir öğretmeni var, bazen ingilizce derslerinde çizgi film izliyorlar, matematik çok eğlenceli ve tenefüsler harika. Ancak kalan kısmıyla arasının hoş olduğunu söylemek zor. Neden sadece matematik olan bir okul olmadığını sorguladı uzun bir süre. Sonra hayat bilgisini kitaptan okumanın ne kadar anlamsız olduğu, hayatı bilmek için yaşamak gerektiği konusunda bizi ikna etmeye çalıştı. Her sıkıldığında yeni -ve itiraf etmeliyim ki oldukça başarılı- argümanlarla karşımıza çıktı. Ta ki geçen hafta sonuna kadar.
Anneannesinde kalıyordu. Poyraz lego oynarken, teyzesi ile abisi de sohbet ediyorlarmış. İyi basket oynayan bir çocuktan bahsederlerken teyzesinin "ama o 10. sınıfta" dediğini duyan Poyraz hayattaki ilk ciddi şokunu yaşamış. Sonrasını teyzesinin ağzından aktarayım;
Okulla ilgili edilen bir muhabbette "10.sınıf onlar" demem üzerine ayağa fırlayan Poyraz; "ya bu okul kaçıncı sınıfta bitiyor?" diye sorar. "12'de oğlum" dememle de "yok artık, 6'da bitirsinler benimkini anneme söyliim de, 6 yeterli, keske siz de 12 secmeseydiniz, 10 yil daha okunur mu beeee" dedi.
Gülsem mi, ağlasam mı bilemiyorum....
Olay sadece bu tür hezeyanlar ve sonrasında kabullenişlerle ilerlese sorun yok. Ciddi direnişle karşılaşıyorum çoğu zaman. Asla ben dürtmeden (ne dürtmesi ya, resmen zorla kaldırıp başına oturtmadan) kitap okumuyor. Diyaloglar çoğunlukla şöyle ilerliyor;
- Anneeee i-padle oynayabilir miyim?
- Hayır kitap okuman gerekiyor, bu konuda anlaşmıştık.
- Yatarken okusam?
- Ama o zaman da çok uykun geldiği için okumuyorsun
- Pufff kaç sayfa okuyayım?
- Oğlum otur başla, oku işte. 4-5 sayfa oku en azından.
- Resimli sayfalar da sayfa sayılıyo di mi?
- Poyraaazzzzz, bu ceza değil oğlum, tadını çıkart. Hikaye keyifli değil mi?
- Çok keyifli
- Neler olacağını merak etmiyor musun?
- Çok ediyorum
- E o zaman oku da öğren
- Anne ben yavaş okuyorum, hikayede neler olacağını beklerken sıkılıyorum ama
- Oğlum okudukça hızlanacaksın, o zaman da kitap okuman çok daha keyifli olacak
- Ben hızlı okuyana kadar sen bana okuyamaz mısın?
- Hıghaaaaghyyhhhhııııırrrrrrr......
Anladım ki, kitap okurken aklı kitap okuması biterken oynayacağı i-pad oyununda. Çünkü o gün okulda arkadaşlarıyla aynı oyunun filanca karakterinin neler yaptığı ile ilgili muhabbet etmiş oluyorlar. Onu denemezse ertesi gün sohbete dahil olamayacak. Hatta belki de kendisini dışlanmış hissedecek. Bu durumda süper pedagojik anne tarafım baskın çıkıyor ve diyor ki; i-pad yasaklamakla bu iş olmayacak. Düşündüm düşündüm, sonunda bugünden itibaren "ne kadar ekmek, o kadar köfte" kuralını hayata geçirmeye karar verdim ve küçük adama da bunu deklare ettim.
"Bundan sonra sen kitap okurken sat tutacağım. Yüksek sesle okuyacaksın ve ben anladığına emin olacağım. Kitap okuduğun kadar süre i-pad oynayabilir veya çizgi film seyredebilirsin"
Gözleri kocaman açıldı, "yani anne mesela 4 saat kitap okursam, 4 saat de i-pad oynayabilir miyim?"
Evet, dedim. Çok mutlu oldu.
Bakalım, göreceğiz :)
1 yorum:
Bu pazarlığın sonuçlarını merak ediyorum doğrusu...
Yorum Gönder