Cuma, Aralık 01, 2006

başka birşey yapmam lazım ama ne?


Sabahları kim yakıyor güneşi biliyor musun oğlum?
Tabi ki ben.
Önce aydedeyi uğurluyorum. Sonra sokak lambalarını üflüyorum teker teker, kuşları, kedileri, köpekleri ve martıları uyandırıyorum sonra. Hepsine güzel günler dileyerek. Sonra da güneşi yakıyorum, hayat başlasın diye. Bazen sert bir ayaz, bazen ılık bir rüzgar eşlik ediyor bu seremoniye... Tüm bunları yaparken, çalışma vaktim de gelmiş oluyor zaten. Tüm gün sizler için sağlamaya çalıştığımız gelecek uğruna çalışıyorum.


Sonra akşam oluyor.
Peki akşam olunca denizlerin üstünü kim örtüyor biliyor musun birtanem?
Gene ben.
Önce güneşi evine yolcu ediyorum, gece boyunca dinlensin diye. Bazen o bulutlarla beraber gitmiş oluyor zaten. Sonra denizin üstünü örtüyorum, güneş gidince üşümesin diye. Koyu lacivert bir örtüyle. Bazen yıldız yakıp koyuyorum başucuna, karanlıktan korkmasın deniz diye. Sonra aydede geliyor zaten, yaşlı ve vakur yüzüyle. Hoşgeldin diyorum ona... Kediler, köpekler, martılar ve serçeler uslu uslu yataklarına gidiyorlar. Bu arada eve de dönmüş oluyorum zaten.

Bu arada yaşamaya pek de zaman kalmıyor doğrusu. Aydınlıkta uyanmak, karanlık çökmeden evine varmak. Özlediğim şeyler. Sadece kıştan değil. Yazın güzel yüzünü, klimanın soğuk örtüsüyle de örtmek istemiyorum ben. Baharda erguvanları izlemek istiyorum doya doya, güzün dökülen yaprakların en az bir tanesi de yüzüme, kollarıma düşsün istiyorum.
Karnımda sen olduğun için yapamadıklarımdan dolayı dudak bükülmek değil, şefkat ve anlayış görmek istiyorum, en insanca haliyle. Seni yaşamımın kalıcı öğesi olarak görmeyen ve hızlıca seyredip tüketmem gereken bir filmmiş gibi davrananlarla değil, seni hayatımın güzel bir artısı, neşe kaynağım ve herşeyimi paylaştığım canparçası olarak görenlerle çalışmak istiyorum.

Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama düşünüyorum. İnan bana çok düşünüyorum oğlum...

Hiç yorum yok: