Çocuklar ve torunlar yemek masasında rahatça oturabilsin diye bir kenara sıkışma bahanesini atmışlarında - yetmişlerinde bile olsan yaratmaktır:)
Cuma, Aralık 23, 2011
Çarşamba, Aralık 21, 2011
Başka bir insan oldum ben...
Yine bir ayı geçmiş yazmayalı. Yazamayalı. Birçok resmimiz, birçok videomuz var. Oğlumun birçok incisi var. Kızım da hergün yeni bir yeti kazanarak büyüyor. 9 ayımızı bitirdik, yeme içme savaşları, ayakta durma çabaları, diş mi geliyor, yoksa cadılığından mı uyumuyor ikilemleri...
Ama ben bunları yazmayacağım. Nasıl da başka bir insan olduğumu yazacağım. İyi mi, kötü mü siz karar verin artık.
Poyraz doğduktan sonra bu kadar değişmemiştim. Annelik hafızanın %3'ünü kaybettiriyormuş. Eminim bu sadece ilk doğum için geçerlidir. İkinci doğumda bu oran %30'a çıkıyor olmalı. Çünkü ben gerçek bir unutkan oluverdim herşeyden önce. Mutfağa su ısıtıcısını çalıştırmak için gidiyor, düğmesine basana kadar neden su ısıttığımı unutuyorum. Oğlum içerde öksürmese asla hatırlayamazdım ona adaçayı yapacağımı!
Sonra acayip sabırlı biri oldum. Her anne biraz sabır taşıdır zaten ama bu öyle birşey değil. Uykusuna çok düşkün olan ben, Poyraz'ın gece uzun uyuyan bir bebek olması sebebiyle bu konuda bir sıkıntı yaşamamıştım. Oysa Mira gecede en az 4 kez beni yataktan kaldırıyor olmasına rağmen, kucağıma alır almaz duyduğum o huzura kavuşmuş iç çekme sesiyle gülümsetiyor beni. Aynı anda hem Mira'yla ilgilenirken, Poyraz'ın da ara vermeden sorduğu sorulara, ya da taleplere gülümseyerek yanıt verebilmeyi de başarıyorum. 3 gündür makinedeki çamaşırları yıkamayı unutan kocama sarılıp, "olsun canım, bu akşam yıkarız" diyebiliyorum.
Fena halde boşverdimci de oldum. Makinede yıkanmış ıslak çamaşırlar, sepette katlanmayı, askıda toplanmayı bekleyen çamaşırlar olduğu halde hepsini boşverip çocuklarımla ilgilenebiliyorum ve üstelik de bundan hiiiiç rahatsızlık duymuyorum. Ortalıktaki oyuncakların üzerinden atlayarak geçebiliyor, mutfakta bulaşıklar yığılı iken kocamla film izleyebiliyorum. Çünkü ev işlerini halletmeye kalksam asla bitiremeyeceğimi ve başka hiçbir şey yapamayacağımı biliyorum.
Küçük dertleri keder haline getirmemeyi öğrendim. Önemli olanın sağlık, özellikle de çocuklarımın sağlığı olduğunu öğrendim. Nasıl olsa duymaz, blogumu okumuyor. Kocama bile kızmamayı öğrendim :)
Unutkanlıkla beraber, vefasız da bir insan oldum galiba. Ya da yoğunlukla beraber diyeyim. Kış geldi hasta olacaklar, yok kalabalıkta grip olurlar, gece çıkamam uyku düzeni bozulur vesair gerekçe (ya da bahane) ile ne akrabalarımı, ne de arkadaşlarımı görmüyorum.
Enteresan bir dinginlik içindeyim. Gerçekten sebebi bilmiyorum. Yarın istifa edebilecekmiş gibi çalışıyorum. Yani iş nedeniyle hiç gerilmemeye çalışıyorum. Evde de Kayyu'nun annesi modunda geziyorum, valla öyle. Her daim relax.
Ama tabi buradan kendime zaman ayırabildiğim sonucu çıkmasın. Dün bir rimel , bir far sürdüm gözüme. Estetik ameliyat yaptırmış muamelesiyle karşılaştım ofiste :)
Yani bunları neden yazdın diye soran olursa da Blogcu Anne'nin deyişiyle, tarihe not olsun diye yazdım diyebilirim....
Ne dersiniz? İkinci çocuk iyi miymiş, kötü mü?
Ama ben bunları yazmayacağım. Nasıl da başka bir insan olduğumu yazacağım. İyi mi, kötü mü siz karar verin artık.
Poyraz doğduktan sonra bu kadar değişmemiştim. Annelik hafızanın %3'ünü kaybettiriyormuş. Eminim bu sadece ilk doğum için geçerlidir. İkinci doğumda bu oran %30'a çıkıyor olmalı. Çünkü ben gerçek bir unutkan oluverdim herşeyden önce. Mutfağa su ısıtıcısını çalıştırmak için gidiyor, düğmesine basana kadar neden su ısıttığımı unutuyorum. Oğlum içerde öksürmese asla hatırlayamazdım ona adaçayı yapacağımı!
Sonra acayip sabırlı biri oldum. Her anne biraz sabır taşıdır zaten ama bu öyle birşey değil. Uykusuna çok düşkün olan ben, Poyraz'ın gece uzun uyuyan bir bebek olması sebebiyle bu konuda bir sıkıntı yaşamamıştım. Oysa Mira gecede en az 4 kez beni yataktan kaldırıyor olmasına rağmen, kucağıma alır almaz duyduğum o huzura kavuşmuş iç çekme sesiyle gülümsetiyor beni. Aynı anda hem Mira'yla ilgilenirken, Poyraz'ın da ara vermeden sorduğu sorulara, ya da taleplere gülümseyerek yanıt verebilmeyi de başarıyorum. 3 gündür makinedeki çamaşırları yıkamayı unutan kocama sarılıp, "olsun canım, bu akşam yıkarız" diyebiliyorum.
Fena halde boşverdimci de oldum. Makinede yıkanmış ıslak çamaşırlar, sepette katlanmayı, askıda toplanmayı bekleyen çamaşırlar olduğu halde hepsini boşverip çocuklarımla ilgilenebiliyorum ve üstelik de bundan hiiiiç rahatsızlık duymuyorum. Ortalıktaki oyuncakların üzerinden atlayarak geçebiliyor, mutfakta bulaşıklar yığılı iken kocamla film izleyebiliyorum. Çünkü ev işlerini halletmeye kalksam asla bitiremeyeceğimi ve başka hiçbir şey yapamayacağımı biliyorum.
Küçük dertleri keder haline getirmemeyi öğrendim. Önemli olanın sağlık, özellikle de çocuklarımın sağlığı olduğunu öğrendim. Nasıl olsa duymaz, blogumu okumuyor. Kocama bile kızmamayı öğrendim :)
Unutkanlıkla beraber, vefasız da bir insan oldum galiba. Ya da yoğunlukla beraber diyeyim. Kış geldi hasta olacaklar, yok kalabalıkta grip olurlar, gece çıkamam uyku düzeni bozulur vesair gerekçe (ya da bahane) ile ne akrabalarımı, ne de arkadaşlarımı görmüyorum.
Enteresan bir dinginlik içindeyim. Gerçekten sebebi bilmiyorum. Yarın istifa edebilecekmiş gibi çalışıyorum. Yani iş nedeniyle hiç gerilmemeye çalışıyorum. Evde de Kayyu'nun annesi modunda geziyorum, valla öyle. Her daim relax.
Ama tabi buradan kendime zaman ayırabildiğim sonucu çıkmasın. Dün bir rimel , bir far sürdüm gözüme. Estetik ameliyat yaptırmış muamelesiyle karşılaştım ofiste :)
Yani bunları neden yazdın diye soran olursa da Blogcu Anne'nin deyişiyle, tarihe not olsun diye yazdım diyebilirim....
Ne dersiniz? İkinci çocuk iyi miymiş, kötü mü?
Pazartesi, Kasım 14, 2011
Diş mi, meme mi, huy mu, huysuzluk mu?
Bu kısmı ayrı bir postta yazmak istedim.
Mira 2 gecedir tamamen huy değiştirdi. Sürekli huzursuz, sürekli uyanıyor. Gecede kaç kez kalktığımı hiç hatırlamıyorum. Kesinlikle babasının kucağında sakinleşmiyor. Çığlık çığlığa ağlıyor. Bazen emiyor, bazen emmeyi de reddediyor. Benim kucağımda ve ben ayaktaysam öylece uyuyor. Ama oturduğumda veya onu uyudu diyerek yatağına koyduğumda aynı çığlıklar yeniden başlıyor. Genelde pes edip yanıma alıyorum. bu sefer de ya burnu burnuma değerek, ya da eliyle yanağımı filan tutarak uyuyor. Bütün bayram beraberdik, 1 dakika bile yanından ayrılmadım. Ben anlamadım ki bu çocuk neden böyle düştü birden bana.
Tahminim 1-2 hafta içinde dişimiz çıkacak. Ama umarım bu huy değişikliği yerleşik bir hal almaz.
Kızım hani sen babana düşkün olacaktın? Öyle anlaşmıştık....
Mira 2 gecedir tamamen huy değiştirdi. Sürekli huzursuz, sürekli uyanıyor. Gecede kaç kez kalktığımı hiç hatırlamıyorum. Kesinlikle babasının kucağında sakinleşmiyor. Çığlık çığlığa ağlıyor. Bazen emiyor, bazen emmeyi de reddediyor. Benim kucağımda ve ben ayaktaysam öylece uyuyor. Ama oturduğumda veya onu uyudu diyerek yatağına koyduğumda aynı çığlıklar yeniden başlıyor. Genelde pes edip yanıma alıyorum. bu sefer de ya burnu burnuma değerek, ya da eliyle yanağımı filan tutarak uyuyor. Bütün bayram beraberdik, 1 dakika bile yanından ayrılmadım. Ben anlamadım ki bu çocuk neden böyle düştü birden bana.
Tahminim 1-2 hafta içinde dişimiz çıkacak. Ama umarım bu huy değişikliği yerleşik bir hal almaz.
Kızım hani sen babana düşkün olacaktın? Öyle anlaşmıştık....
Zilli ve dilli bayramı
İki tane çocuğum var, biri dilli, diğeri zilli...
Poyraz 8 ay civarında konuşmaya başladı. Anne, dedaaa, anana, mama diyordu. Hala aynı performans ile konuşmaya devam ediyor bıcırık böceğim. Bayılıyorum onu güzel türkçesiyle birşeyler anlatmasına... Ama bazen konuşmaya çalışmaktan yemek bile yiyemiyor. Konuşamazsa, susturursam tutukluk yapıyor resmen :))) O sırada yaptığı her ne ise devam edemiyor. Dolayısı ile de "dilli" kendisine pek yakışan bir sıfat....
Kızım ise höööö ve ciyak türü sesler dışında konuşma eylemine yaklaşabilmiş değil. Ama cinlikte ve kurcalamada abisinin aynı aydaki performansını 5'e katlar... Çok kısa sürede bir emekleme üstadı olmuş durumda. Ancak küçük hanım bununla yetinmeyip yürüteç ile tüm çekmeceleri karıştırmayı da başardı. Üstelik baktı ki ayaktayken farklı yerlere yetişebiliyor, "ne emekleyeceğim, ben doğrudan yürüyeyim barı" diyerek ayaklanmaya başladı. Sürekli bir yere tutunarak ayağa kalkmaya çalışıyor. Korkarım çok kısa sürede yürüyecek. Korkarım diyorum çünkü 66 cm'lik bir yaratığın yürümesi çok korkunç olmaz mı sizce de :) Hele ki benim 9 ayda yürüyen (ek olarak konuşan da) ve çooook yaramaz (6. ayda bir kol kırığı, 2 yaşında bir kol kırığı daha, 5 yaşında ayakta bir kırık, 4,5 yaşında kafada ilk yarık, 12 yaşında kafada 2. yarık ve 5-12 yaş arasında 3 hastanelik yaramazlık vakası) bir çocuk olduğunu düşünürsek, bana çekmiş olma ihtimali korkumu artırıyor. O kadar meraklı ve o kadar kurcalayıcı ki, istediğini yapmadığınızda attığı cam çatlatan çığlık da cabası. Dolayısı ile kızım da "zilli" ünvanını fazlasıyla hakediyor.
Şimdi de zilli ve dilli'den bayram fotoları...
Tatilin başında 24 saat kadar ateşli idi oğlum. Neyse ki çabuk atlattı...
***
Dişlerin gelişi yakın sanırım, ilk gazaba uğrayan da yatağımız oldu galiba.
****
Yatağına koyduğum anda tutunup ayağa kalkıyor ve bundan da büyük keyif alıyor.
***
Babasının kullandığı yalıtım malzemesinden artan parçalar, Poyraz ve Anı için evde karate malzemesi oldu. Dağınıklığı ve pisliği de eğlenceleri uğruna katlanılabilir bir durum idi.
***
Neredeyse bayram boyunca mutfağım hep bu haldeydi. Makinede temiz bulaşıklar çıkarılmayı, kirliler de makineye girmeyi bekliyor.
***
Şapkam nasıl?
***
Büyük abimizin de hastasıyız :)
***
Bu arada evimizin 5. ferdi kuşumuzu da unutmayalım. Kendileri sarımsaklı mantının yanısıra, her tür yemeği tabaktan ve bilumum alkollü içkiyi de bardaktan içmeye bayılır.
***
Mutfak kapısının girişi. Yerde bir minik paspas var. Mira üzerinde oturuyor. Zira beni görmeden saniye geçirmeye tahammülü yok. Ben mutfakta iş yaparken, insaflı davranır da kucağıma tırmanmaya çalışmazsa, bu paspasın üzerinde oturup oynuyor. En sevdiği oyun da peçete parçalamaca. Ağzındaki emziğin bir işlevi de, parçaladığı peçeteleri yemesini engellemek.
***
Ve işte çocukluk... 11 yaş, 4,5 yaş ve 8 aylık 3 çocuk aynı oyuncak kutusunun başında vakit geçirebiliyormuş.
Pazar, Kasım 06, 2011
Cuma, Kasım 04, 2011
Yaramazlık ve kardeşlik...
"Aaaaa bu şey itilip çelilince çok komik bir ses çıkarıyormuş, annem komşu şimdi yıkarı çıkacak diyor"
***
"Şuna asılıp ayağa kalkabilir miyim acaba? Ya da üstündekileri çekip düşürsem nasıl olur?"
***
"Ohooo tüm yemeği yere dökmüşsünüz, ekmek kırıntıları ve makarna parçaları en sevdiklerim"
***
Abiyle kardeşi böyle görmek ise dünyaya bedel....
***
Afacan kızla, bilmiş abinin evinde yaşam
Uzun zaman oldu yine. Her ne kadar sık sık yazacağım diye niyetlensem, kendi kendime söz versem de başaramıyorum işte. İtiraf ediyorum, 2 çocuklu olmak düşündüğümden daha zormuş. Büyüklerimiz hep derdi de anlamazdım. Gerçekten de "tek çocuk hiç çocuk, 2 çocuk çok çocuk" oluyormuş.
Mira neredeyse 8 aylık oldu. 15 Ekim itibariyle emeklemeye başladı ve büyük bir hızla bu işte ustalaştı. Şu anda evin tüm odalarını keşfetmiş durumda. Bırakıldığı yerde imkanı yok durmuyor. Erişebildiği herşeyi çekiyor, rafları boşaltıyor. Yemekten sonra yemek masasının altında kalmış tüm yemek artıklarını afiyetle yiyor. Kuşun kafesini birkaç kez çekip düşürdü. Dün akşam da yerdeki bir saksıyı devirmek üzereyken yakaladık onu. Bunları okuyup da kızı başıboş bıraktığımızı sanmayın, saniyeler içinde beceriyor bu işleri. Tuvalet, mama hazırlığı...vb Mira yerdeyken yapılması gereken işlerde kullanılmak üzere bir yürüteç aldım 2 gün önce. Önce sevmedi. Ağladı kucağa gelmek istedi. Sonra içinde zıplarken ileri gidebildiğini keşfetti. Ve dakikalar içinde öyle bir ustalaştı ki, onu yatak odasında şifonyerin çekmecelerini açıp kaparken buldum. Sanırım şu andan sonraki kazamız çekmeceye parmak sıkıştırmak olacak.
Mira, Poyraz'da alıştığımın aksine çok afacan bir çocuk. Altını değiştirmek, çorap giydirmek imkansız, neredeyse takla atacak. Tırnaklarını kesmek, burnunu temizlemek gibi işler için onu mengeye sıkıştırmam gerekiyor. Kuş kadar yemek yiyor, kahvaltıdan ve muhallebiden pek hoşlanmıyor. Yine abisinden farklı olarak hala emiyor ama henüz dişi çıkmadı.
En sevdiği şeylerden biri de benim kucağımda iken babasına şirinlik yapmak. İnanılmaz ama gerçekten cilveli, tam kız çocuğu :)))
Abisine bayılıyor. Abisiyle oyun oynamaya da, abisi babayla kudurp oynarken seyredip çığlıklar atmaya da bayılıyor. Abisi de çok seviyor kardeşini ama zaman zaman bebekliğe geri dönüş yaşamıyor değiliz. Neyse canım olacak o kadar, buna da şükür deyip geçiyoruz.
Tüm bunlardan ayır olarak abimiz çok bilmiş bir çocuk olmaya başladı. Bilmiş dediysem, öyle ukala, büyümüş de küçülmüş çocuklardan değil. Dedesi ve abisi saat tutmuşlar, en çok 4 saniye konuşmadan durabiliyor. Konuşamazsa yemek de yiyemiyor mesela, öylece kalıyor :)))
Uzun süredir onunla doğru düzgün vakit geçiremiyordum. Dün birlikte faaliyet yapmaya karar verdik. Faaliyet dediğim de, anaokulu setinden 1 fasikül. İçinde bir etkinlik vardı. Bir ağaç, dilek ağacıymış. Bir kalp çıkartması var. Çocuk dilek dileyip ağaca asacak. Olay bu. Şimdi size aramızda geçen konuşmayı yazıyorum.
- Dilek dilemek nedir anne?
- Çok istediğin birşeyi aklından geçirirsin.
- Ben ne dileyebilirim anne?
- Mesela bir köpeğin olmasını dileyebilirsin, ya da bahçesine ağaç ev kurabileceğimiz bir evimiz olmasını (en çok bunları istediğini biliyorum ya)
- (Gözleri parlayarak dudaklarını oynattı) Diledim anne dedi...
Çok merak ettim ve sordum ama bu ilerde günlüğünü okuyacağım anlamına gelmez :p
- Ne diledin oğlum?
- Bir tane de erkek kardeşim olmasını diledim anne
Resmen sırtımdan aşağı kaynar sular döküldü, tansiyonum filan düştü. Çocuğa bakın yaaaa, deli mi ne?
Ev, iş, çocuklar derken ne kendime, ne de bloguma zaman ayıramıyorum. Babamız zaten bütün gün evde kapalı kalmanın ve çocuk bakmanın olanca patlamasıyla ya alışveriş yapacağım diye sokağa, ya da elde kumanda, koltuğa atıyor kendini genelde.
Bilmem uzun süre neden yazamadığımı anladınız mı?
Mira neredeyse 8 aylık oldu. 15 Ekim itibariyle emeklemeye başladı ve büyük bir hızla bu işte ustalaştı. Şu anda evin tüm odalarını keşfetmiş durumda. Bırakıldığı yerde imkanı yok durmuyor. Erişebildiği herşeyi çekiyor, rafları boşaltıyor. Yemekten sonra yemek masasının altında kalmış tüm yemek artıklarını afiyetle yiyor. Kuşun kafesini birkaç kez çekip düşürdü. Dün akşam da yerdeki bir saksıyı devirmek üzereyken yakaladık onu. Bunları okuyup da kızı başıboş bıraktığımızı sanmayın, saniyeler içinde beceriyor bu işleri. Tuvalet, mama hazırlığı...vb Mira yerdeyken yapılması gereken işlerde kullanılmak üzere bir yürüteç aldım 2 gün önce. Önce sevmedi. Ağladı kucağa gelmek istedi. Sonra içinde zıplarken ileri gidebildiğini keşfetti. Ve dakikalar içinde öyle bir ustalaştı ki, onu yatak odasında şifonyerin çekmecelerini açıp kaparken buldum. Sanırım şu andan sonraki kazamız çekmeceye parmak sıkıştırmak olacak.
Mira, Poyraz'da alıştığımın aksine çok afacan bir çocuk. Altını değiştirmek, çorap giydirmek imkansız, neredeyse takla atacak. Tırnaklarını kesmek, burnunu temizlemek gibi işler için onu mengeye sıkıştırmam gerekiyor. Kuş kadar yemek yiyor, kahvaltıdan ve muhallebiden pek hoşlanmıyor. Yine abisinden farklı olarak hala emiyor ama henüz dişi çıkmadı.
En sevdiği şeylerden biri de benim kucağımda iken babasına şirinlik yapmak. İnanılmaz ama gerçekten cilveli, tam kız çocuğu :)))
Abisine bayılıyor. Abisiyle oyun oynamaya da, abisi babayla kudurp oynarken seyredip çığlıklar atmaya da bayılıyor. Abisi de çok seviyor kardeşini ama zaman zaman bebekliğe geri dönüş yaşamıyor değiliz. Neyse canım olacak o kadar, buna da şükür deyip geçiyoruz.
Tüm bunlardan ayır olarak abimiz çok bilmiş bir çocuk olmaya başladı. Bilmiş dediysem, öyle ukala, büyümüş de küçülmüş çocuklardan değil. Dedesi ve abisi saat tutmuşlar, en çok 4 saniye konuşmadan durabiliyor. Konuşamazsa yemek de yiyemiyor mesela, öylece kalıyor :)))
Uzun süredir onunla doğru düzgün vakit geçiremiyordum. Dün birlikte faaliyet yapmaya karar verdik. Faaliyet dediğim de, anaokulu setinden 1 fasikül. İçinde bir etkinlik vardı. Bir ağaç, dilek ağacıymış. Bir kalp çıkartması var. Çocuk dilek dileyip ağaca asacak. Olay bu. Şimdi size aramızda geçen konuşmayı yazıyorum.
- Dilek dilemek nedir anne?
- Çok istediğin birşeyi aklından geçirirsin.
- Ben ne dileyebilirim anne?
- Mesela bir köpeğin olmasını dileyebilirsin, ya da bahçesine ağaç ev kurabileceğimiz bir evimiz olmasını (en çok bunları istediğini biliyorum ya)
- (Gözleri parlayarak dudaklarını oynattı) Diledim anne dedi...
Çok merak ettim ve sordum ama bu ilerde günlüğünü okuyacağım anlamına gelmez :p
- Ne diledin oğlum?
- Bir tane de erkek kardeşim olmasını diledim anne
Resmen sırtımdan aşağı kaynar sular döküldü, tansiyonum filan düştü. Çocuğa bakın yaaaa, deli mi ne?
Ev, iş, çocuklar derken ne kendime, ne de bloguma zaman ayıramıyorum. Babamız zaten bütün gün evde kapalı kalmanın ve çocuk bakmanın olanca patlamasıyla ya alışveriş yapacağım diye sokağa, ya da elde kumanda, koltuğa atıyor kendini genelde.
Bilmem uzun süre neden yazamadığımı anladınız mı?
Perşembe, Ekim 20, 2011
Özgür Kahraman
Çok ama çok sevgili arkadaşlarımız, can dostlarımız Kahramanların ailesi de kare oldu artık. Minik Özgür 17 Ekim sabahı pamuk gibi yüzüyle dünyaya gözlerini açtı. Yakın zamanda ikinci çocuğa sahip olmuş biri olarak Kahramanlara bol bol kolaylık ve sabır diliyorum. zira ilk 2 - 3 ay her anlamda zor oluyor. Ama olsun, herşeye değiyor ve kardeşlerin aşkını izlemek muhteşem oluyor.
Minik Özgür'e de tüm halkların kardeşçe yaşadığı, adı gibi özgür bir dünyada sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yaşam diliyorum.
Şimdi gelelim Özgür'ün doğumunun bizdeki yansımasına.
Özgür'ün doğduğu sabahın akşamında Poyraz'ı okuldan aldım. Ona güzel haberi verdim;
"Deniz'in de bir kardeşi oldu biliyor musun? Minnacık bir erkek. İsmi de Özgür olmuş"
Ve Poyraz'ın şahane yanıtı;
"Neeee Özgür mü? İstediği yere gidebilecek mi yani????"
:)))))
Minik Özgür'e de tüm halkların kardeşçe yaşadığı, adı gibi özgür bir dünyada sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yaşam diliyorum.
Şimdi gelelim Özgür'ün doğumunun bizdeki yansımasına.
Özgür'ün doğduğu sabahın akşamında Poyraz'ı okuldan aldım. Ona güzel haberi verdim;
"Deniz'in de bir kardeşi oldu biliyor musun? Minnacık bir erkek. İsmi de Özgür olmuş"
Ve Poyraz'ın şahane yanıtı;
"Neeee Özgür mü? İstediği yere gidebilecek mi yani????"
:)))))
Cuma, Ekim 14, 2011
Kadıköy'de çocuklarla yapılacak 2 aktivite
Kadıköy'lü veya Kadıköy'e gelebilecek annelere 2 duyurum var.
Birincisi ;
Kadıköy'de bir çocuk kitapçısı açılıyor. Açılışı 15 Ekim Saat 15'te. Adı Koza Çocuk Kitaplığı ve Oyuncak Atölyesi. Adres Moda Cad. Murat Bey Sok 9/A
Web siteleri www.kozacocukkitapligi.com
Ben gitmeyi çok istiyorum, gelen olursa görüşürüz.
İkincisi;
Saint Joseph'te bir Doğa Bilimleri Merkezi olduğunu biliyor muydunuz?
250 m2 bir alanda fosiller, bitkiler ve 20000 hayvan sergileniyor. Normalde sadece okul gezilerine açık olan bu merkez, 20 Ekim Perşembe akşamı saat 18.00-20.30 için herkese açık olacak. Buraya da sanırım babasıyla gidecek benim meraklı oğlum.
Bilgi ve de ilginize...
Pazartesi, Ekim 03, 2011
Anne Dostu Platform
Bu hafta "Emzirme Haftası". Bu vesile ile benim de içinde bulunduğum Emzirme Reformu grubu bir atılım yaparak, "emzirebilmek yetmez, anne dostu toplum istiyoruz" diyerek çalışmalara başladılar. Sevgili Blogcu Anne bu vesileyle bir sobe başlattı. Ben de aldım, kabul ettim ve yanıtlıyorum.
1.“Anne Dostu Toplum”dan ne anlıyorsunuz? Birkaç cümle ile tanımlar mısınız?
Anneler için gereken tüm sosyal ve maddi koşulların sağlanmış olduğu ve bunların toplumun büyük bir kesimince zorla değil, içtenlikle benimsenmiş olduğu bir toplumu anlıyorum.
2.Türk toplumunun “Anne Dostu” bir toplum olduğunu düşünüyor musunuz?
Annelik kurumuna saygının çok olduğu bir toplum ama bu durum ne yazık ki beraberinde "Anne Dostu" olmayı getirmiyor. Maddi kaygılar ve kişisel çıkarlar sözkonusu olduğunda anneliğin hiçbir hükmünün ve ayrıcalığının kalmadığı bir toplum ne yazık ki.
3.Toplumsal hayatta annelerin karşılaştığı en büyük üç zorluk sizce nedir?
- Çalışmak ile annelik arasında tercih yapmak zorunda kalmak
- Anneliğe destek olacak kimi imkanlara erişememek (hem anne, hem de çocuk için sosyal imkanlardan bahsediyorum)
- Çocuk sahibi olmanın getirdiği maddi zorluklarla başetmek zorunda kalmak
4.“Anne Dostu İş Yeri” deyince aklınıza gelen ilk üç kriteri paylaşır mısınız?
- Kreş
- Süt sağma/Emzirme Odası
- Hamilelikte destek (Mobbing uygulanmaması, işe girerken çocuk sahibi olma ihtimalinin bir elenme sebebi olmaması, çalışma koşullarının düzenlenmesi...vs)
5.Çalışan annelerin yaşadığı en önemli üç sorun size göre nedir?
- Çocuklarının bakımı için yeterli bakımevi olanaklarının olmayışı ve bu nedenle bu konuda büyükannelere veya eğitimsiz bakıcılara muhtaç olmak
- Doğum sonrası ücretsiz izinlerin ve süt izinlerinin kullandırılması esnasında uygulanan psikolojik baskı
- Çocuk bakımı ve ev işlerinin getirdiği tüm yükün sadece annelerin üzerinde olması
6.Elinize bir sihirli değnek verilse, iş ya da günlük hayatınızda yaşadığınız hangi sorunu/engeli değiştirmek isterdiniz?
Annelerin hayatını kolaylaştırıcı ortak mekanlar olmasını sağlardım, çocuk bakımevi, yemekhane, çamaşırhane....vs
1.“Anne Dostu Toplum”dan ne anlıyorsunuz? Birkaç cümle ile tanımlar mısınız?
Anneler için gereken tüm sosyal ve maddi koşulların sağlanmış olduğu ve bunların toplumun büyük bir kesimince zorla değil, içtenlikle benimsenmiş olduğu bir toplumu anlıyorum.
2.Türk toplumunun “Anne Dostu” bir toplum olduğunu düşünüyor musunuz?
Annelik kurumuna saygının çok olduğu bir toplum ama bu durum ne yazık ki beraberinde "Anne Dostu" olmayı getirmiyor. Maddi kaygılar ve kişisel çıkarlar sözkonusu olduğunda anneliğin hiçbir hükmünün ve ayrıcalığının kalmadığı bir toplum ne yazık ki.
3.Toplumsal hayatta annelerin karşılaştığı en büyük üç zorluk sizce nedir?
- Çalışmak ile annelik arasında tercih yapmak zorunda kalmak
- Anneliğe destek olacak kimi imkanlara erişememek (hem anne, hem de çocuk için sosyal imkanlardan bahsediyorum)
- Çocuk sahibi olmanın getirdiği maddi zorluklarla başetmek zorunda kalmak
4.“Anne Dostu İş Yeri” deyince aklınıza gelen ilk üç kriteri paylaşır mısınız?
- Kreş
- Süt sağma/Emzirme Odası
- Hamilelikte destek (Mobbing uygulanmaması, işe girerken çocuk sahibi olma ihtimalinin bir elenme sebebi olmaması, çalışma koşullarının düzenlenmesi...vs)
5.Çalışan annelerin yaşadığı en önemli üç sorun size göre nedir?
- Çocuklarının bakımı için yeterli bakımevi olanaklarının olmayışı ve bu nedenle bu konuda büyükannelere veya eğitimsiz bakıcılara muhtaç olmak
- Doğum sonrası ücretsiz izinlerin ve süt izinlerinin kullandırılması esnasında uygulanan psikolojik baskı
- Çocuk bakımı ve ev işlerinin getirdiği tüm yükün sadece annelerin üzerinde olması
6.Elinize bir sihirli değnek verilse, iş ya da günlük hayatınızda yaşadığınız hangi sorunu/engeli değiştirmek isterdiniz?
Annelerin hayatını kolaylaştırıcı ortak mekanlar olmasını sağlardım, çocuk bakımevi, yemekhane, çamaşırhane....vs
Pazar, Ekim 02, 2011
Kız işte
Aslında bir ara uzun uzun ilk 7 aya göre kız bebek ve erkek bebek arasındaki farkları yazacağım. Ama aşağıdaki resimler kız bebeklerin ne kadar değişken bir ruh haline sahip olduklarını gösteriyor. En azından benim kızım heyheyli bir cadı :)
Resimleri sadece 30 saniye arayla çektim. Ve bu değişikliği gerektiren hiçbir şey de olmadı. Yorum sizin...
Resimleri sadece 30 saniye arayla çektim. Ve bu değişikliği gerektiren hiçbir şey de olmadı. Yorum sizin...
7 aylık bir başka çocuk menüsü
Bir başka diyorum çünkü 4 sene önce Poyraz bu aylarda iken yazdığım menü ile alakası olmayacak bu menünün.
Sevgili minik kızım, biraz da hastalığın etkisiyle (viral bir enfeksiyon ama bronşlara inmiş:( ) aynen şu şekilde besleniyor. Bunların en iyi ihtimalle yedikleri olduğunu da belirteyim. Çoğunlukla bunlarıun hepsi aynı gün içinde yenmiyor.
Kalkış - Prensesin kalkış saati genellikle belli olmuyor ama çoğunlukla babasıyla 9'a kadar uyuyor.
Kahvaltı - Kahvaltı etmiyor, ağzına peynir sokamadım. Genelde 2 adet bebek bisküvisi veya bir parça ekmek kemiriyor. Onların da ne kadarı ağzına, ne kadarı üstüne başına gidiyor bilemiyorum.
1 saat sonra max 50-60 ml süt (devam sütü veya sağıp bıraktığım anne sütü) ve uyku
Uyanınca meyve (2-3 tane üzümün suyu veya 1/4 armutun rendesi veya bir iki ısırık muz)
Öğle uykusu 2 sata kadar sürüyor
Uyanınca yarım çay bardağı kadar sebze yemeği ve iyi ihtimalle 2-3 çay kaşığı yoğurt
Yazmadım tabi ama aralarda 50-60 cc süt içip uyuyor
Akşam şekerlemesinden sonra yine süt.
Bizimle akşam yemeği sırasında canı ne isterse (ekmek, 1-2 parça makarna, haşlanmış havuç...vs)
Gece yatmadan önce muhallebiyi ağzına sürmüyor. Sadece anne sütü
Ve gece boyunca da çeşitli aralıklarla uyanıp emiyor.
İşte hepsi bu :)
Sevgili minik kızım, biraz da hastalığın etkisiyle (viral bir enfeksiyon ama bronşlara inmiş:( ) aynen şu şekilde besleniyor. Bunların en iyi ihtimalle yedikleri olduğunu da belirteyim. Çoğunlukla bunlarıun hepsi aynı gün içinde yenmiyor.
Kalkış - Prensesin kalkış saati genellikle belli olmuyor ama çoğunlukla babasıyla 9'a kadar uyuyor.
Kahvaltı - Kahvaltı etmiyor, ağzına peynir sokamadım. Genelde 2 adet bebek bisküvisi veya bir parça ekmek kemiriyor. Onların da ne kadarı ağzına, ne kadarı üstüne başına gidiyor bilemiyorum.
1 saat sonra max 50-60 ml süt (devam sütü veya sağıp bıraktığım anne sütü) ve uyku
Uyanınca meyve (2-3 tane üzümün suyu veya 1/4 armutun rendesi veya bir iki ısırık muz)
Öğle uykusu 2 sata kadar sürüyor
Uyanınca yarım çay bardağı kadar sebze yemeği ve iyi ihtimalle 2-3 çay kaşığı yoğurt
Yazmadım tabi ama aralarda 50-60 cc süt içip uyuyor
Akşam şekerlemesinden sonra yine süt.
Bizimle akşam yemeği sırasında canı ne isterse (ekmek, 1-2 parça makarna, haşlanmış havuç...vs)
Gece yatmadan önce muhallebiyi ağzına sürmüyor. Sadece anne sütü
Ve gece boyunca da çeşitli aralıklarla uyanıp emiyor.
İşte hepsi bu :)
Pardon siz iyi biri misiniz?
İstanbul'da yaşıyor olmanın, belki de çağımızın getirdiği bir paranoyanın sonucunda çocuğumu yabancı insanlarla konuşmaması konusunda sürekli uyarıyorum. Neden bir eve ben yokken gidemeyeceğini, neden kimseden yiyecek birşey almaması gerektiğini, neden kimseyle bir yere gitmemesi gerektiğini açık açık anlatıyorum. Peki anlıyor mu? Tabi ki hayır çünkü o bir çocuk. Saf ve iyi niyetli bir çocuk.
Sürekli gittiğimiz bir yer var, Piraye Restorant. Mekan yakın arkadaşlarımızın zaten. Mekanın önü çıkmaz sokak ve çocuklar orada araç korkusu olmaksızın oynuyorlar. Ama sokakta kalmıyorlar. Geçenlerde karşıdaki bir evden çıkarken yakaladım onları. Ne ara girdiler hiç bilmiyorum ama çok korktum. Poyraz'ı da adam akıllı haşladım. "Ya onlar kötü insanlarsa, ya sana zarar verirlerse, ya seni bir daha göremezsem..." "Neden kötü olsunlar ki anne" deyip durdu benim meleğim.
Dün Güneş'in doğum gününü kutladık aynı mekanda. Tabi Poyraz ve Piraye yine ortalıktan yok oldular. Hazine arıyorlarmış, onları bir binanın altındaki resim atölyesine tam girecekken yakaladım. Yine aynı sokakta sonuçta uzakta değil ama bilmediğim bir yer. Sonradan anladım ki, oranın sahibi ressam bayan zaten restorantın önündeki masalardan birinde oturuyormuş. Tanıyorlarmış ama ben tanımıyorum neticede. Kadınla tanıştık ve kadın bana "ne kadar sevimli bir oğlunuz var" dedi. Dükkana girmeye teşebbür etmeden önce, benim bay zeki işini garantiye almak için kadına sormuş; "pardon siz iyi biri misiniz?" diye. Kadın anlamamış tabi "evet" demiş. Benimki yeterli bulmamış anlaşılan, "bakın doğru söylüyorsunuz di mi, gerçekten iyi birisiniz di mi" diye de üstelemiş. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
"Oğlum kötü biri hiç kötüyüm der mi, kötü bile olsa iyiyim dese ve seni kandırsa ne olacak" dedim. Ne cevap verse beğenirsiniz, "anee yalan söylemek çok kötü birşeydir"
Ben seni nasıl koruyacağım benim iyi kalpli, dürüst oğlum....
Sürekli gittiğimiz bir yer var, Piraye Restorant. Mekan yakın arkadaşlarımızın zaten. Mekanın önü çıkmaz sokak ve çocuklar orada araç korkusu olmaksızın oynuyorlar. Ama sokakta kalmıyorlar. Geçenlerde karşıdaki bir evden çıkarken yakaladım onları. Ne ara girdiler hiç bilmiyorum ama çok korktum. Poyraz'ı da adam akıllı haşladım. "Ya onlar kötü insanlarsa, ya sana zarar verirlerse, ya seni bir daha göremezsem..." "Neden kötü olsunlar ki anne" deyip durdu benim meleğim.
Dün Güneş'in doğum gününü kutladık aynı mekanda. Tabi Poyraz ve Piraye yine ortalıktan yok oldular. Hazine arıyorlarmış, onları bir binanın altındaki resim atölyesine tam girecekken yakaladım. Yine aynı sokakta sonuçta uzakta değil ama bilmediğim bir yer. Sonradan anladım ki, oranın sahibi ressam bayan zaten restorantın önündeki masalardan birinde oturuyormuş. Tanıyorlarmış ama ben tanımıyorum neticede. Kadınla tanıştık ve kadın bana "ne kadar sevimli bir oğlunuz var" dedi. Dükkana girmeye teşebbür etmeden önce, benim bay zeki işini garantiye almak için kadına sormuş; "pardon siz iyi biri misiniz?" diye. Kadın anlamamış tabi "evet" demiş. Benimki yeterli bulmamış anlaşılan, "bakın doğru söylüyorsunuz di mi, gerçekten iyi birisiniz di mi" diye de üstelemiş. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
"Oğlum kötü biri hiç kötüyüm der mi, kötü bile olsa iyiyim dese ve seni kandırsa ne olacak" dedim. Ne cevap verse beğenirsiniz, "anee yalan söylemek çok kötü birşeydir"
Ben seni nasıl koruyacağım benim iyi kalpli, dürüst oğlum....
Pazartesi, Eylül 19, 2011
Bay hazırcevap
Çeşitli defalar Poyraz'ın nefis incilerini paylaşmıştım sizinle. Büyüdükçe çok daha hazırcevap bir çocuk haline geldi. İşte son komedisi;
Mira'ya "tel sarar" öğretmeye çalışıyorum. Bu arada Poyraz da yemek yiyor.
- Tel sarar kızlar tel sarar, tel bulamazsa ne sarar...
(Birkaç kez söyledikten sonra Poyraz'ın dikkatinin üstümüzde olduğunu farkettim ve meseleye abiyi de dahil etmeye karar verdim.
- Tel sarar Poyraz tel sarar, tel bulamazsa ne sarar...
(Bunu duyan cool abimiz kafasını çevirir ve yemeğiyle ilgileniyormuş gibi yaparken düşük bir ses tonuyla yanıt verir)
- Tel bular Poyraz tel bular, merak etme anne tel sarar
:))))))) Ben sana ne diyim annem...
Mira'ya "tel sarar" öğretmeye çalışıyorum. Bu arada Poyraz da yemek yiyor.
- Tel sarar kızlar tel sarar, tel bulamazsa ne sarar...
(Birkaç kez söyledikten sonra Poyraz'ın dikkatinin üstümüzde olduğunu farkettim ve meseleye abiyi de dahil etmeye karar verdim.
- Tel sarar Poyraz tel sarar, tel bulamazsa ne sarar...
(Bunu duyan cool abimiz kafasını çevirir ve yemeğiyle ilgileniyormuş gibi yaparken düşük bir ses tonuyla yanıt verir)
- Tel bular Poyraz tel bular, merak etme anne tel sarar
:))))))) Ben sana ne diyim annem...
Pazar, Eylül 18, 2011
Cumartesi, Eylül 17, 2011
Perşembe, Eylül 15, 2011
Salı, Eylül 13, 2011
İş hayatına göbekleme dalınca
Geçen haftadan beri tekrardan çalışan bir anneyim. Ama bir farkla, artık 2 çocuklu çalışan bir anneyim. İşe başlayınca vaktim olur ve bloga yazarım diye ummuştum ama olmadı. O kadar hızlı bir dönüş yaptım ki, bırakın bloga yazmayı, alışveriş listesi bile yazmaya vaktim olmadı.
Nedir şimdi son durum?
Poyraz 4,5 yaşında tatlı dilli, küçük bir adamcık. Onunla gezmeye, sohbet etmeye bayılıyorum. Yeniden okula başladı. Kardeşini çok seviyor, çok da güzel ilgileniyor.
Mira 6 ayını doldurdu. Oturmaktan nefret eden, sürekli gezmek isteyen, pencere çatlatan bir çığlığa sahip, cadı bir kız oldu. O kadar hareketli ve etrafıyla ilgili ki, son 2 aydır sadece 200 gram aldı ve boyu da sadece 1 cm uzadı. Enerji hep dışarı gidiyor. Ek besinlere başladık ama hanımefendi yemekle pek ilgilenmiyor. Çok iştahlı olduğunu söyleyemeyeceğim. Denemelere devam ediyoruz.
Babamız Mira'ya bakmakla yükümlü. Sabahtan öğleye kadar evde oluyorlar genelde. Bu süreçte ev savaş alanına dönmüş oluyor genellikle. Öğlen uykusundan uyandıklarında ise, bu savaş alanını arkalarına bile bakmadan terkedip dışarı çıkıyorlar. İstikamet genellikle Piraye Taşplak Meyhanesi oluyor. Hatta bu konuda bir atasözü bile türettim; "Bakıcısı kocası olanın, kızı meyhanede büyür".
Şaka bir yana 2 cici annesi de kızımla çok iyi ilgilendiklerinden bu meyhane ziyaretleri onayımdan geçmiş durumda. Ama meyhane ziyaretleri, meyhanenin diğer ziyaretçilerinin yakın ilgisiyle sürdüğü sürece çıngar çıkartmaya başlayabilirim. Duydun mu kocacıııım?
Akşam genelde eve aynı saatlerde dönüyoruz. Ben Poyraz'ı okuldan alıyorum. Eve gidiyoruz. Ve asıl maraton o anda başlıyor işte.
Okulda bahçede yerlerde sürünmüş ve üstü başı leş gibi bir Poyraz. Derhal banyoya!
Anneyi görünce çığlıklar atarak memeye saldıran bir Mira. Derhal memeye!
Ve tüm günü kızı eğlemekle geçiren, yorgun ve bitik bir baba. Derhal kumanda elde koltuğa!
Peki bu durumda anne ne yapıyor?
Deriiin bir iç çekiyor, kızı emziriyor, babaya satıyor. Oğlunu yıkıyor, giydiriyor. Yemek hazırlıyor. Yemek yeniyor. Sonra önce kız, sonra oğlan uyutuluyor. Ardından ertesi akşam için yemek yapılıyor. En son da anne fırsat bulursa kendini yıkıyor. Bu rutinimiz. Dün akşam ise durum tam bir komedi idi. Daha doğrusu kara komedi. Aynen yazıyorum, eksiği vardır, fazlası yoktur.
Baba-kız ve ana-oğul aynı anda eve girdik. Kızın acil emesi vardı, yatağa yattık emmeye başladık. Babamız anne istediği için dışardan gelirken aldığı kokoreçlerden kendine ait olanını yemeye başladı. Onu gören Poyraz da kokoreç istedi ve taze fasulyeyi kenara itip annenin kokoreçini yemeye başladı. Emmesi biten Mira babaya postalandı. Anne Poyraz'dan kalan kokoreçi yedi. Bu arada baba dellendi, evi süpürmeye başladı. Anne, Mira kucağında iken ortalığı topladı, nevresimleri çıkardı (çünkü en son ne zaman değiştirildiğini hatırlamıyordu). Kuru fasulyeyi düdüklüde haşladı. Poyraz'a üzüm yedirdi, Mira'ya yoğurt yedirmeye çalıştı. Baba süpürgeden sonra silmeye başladı. Anne Mira'yı yıkadı. Uyuttu. Poyraz'ı yıkamaya girişti. Poyraz'ın saçı henüz yıkanmışken, Mira uyandı. Baba Poyraz'ı devraldı, anne Mira'yı tekrar uyutmaya çalıştı. Banyodan gelen neşeli seslerle Mira zor uyudu. Baba Poyraz'ı giydirdi. Anne Mira uyuduktan sonra mutfağa girdi. Baba Poyraz'la salonda isteksizce lego oynamaya başladı. Anne soğanı doğradı. Mira uyandı, anne Mira'yı tekrar uyuttu. Kuru fasulyeyi pişirdi. Poyraz'a masal okudu, uyumasını bekledi. Yeni nevresimleri taktı. Banyo, lavabo, tuvaleti temizledi. Bulaşık makinesini boşalt-doldur yaptı. Makineye çamaşır attı. Ertesi gün için Mira'ya mama yaptı, giysi hazırladı. 5 dakika dinleneyim de banyo yapayım derken uyuyakaldı. Baba anneyi yatak odasında uyumaya ikna etti. Anne yastığa kafasını koyar koymaz Mira uyandı. Ama bu sefer yaklaşık 1,5 saat uyumadı. Evin içinde nöbetleşe gezildi, oynandı. Anne-baba ve Mira ne zaman bayıldı bilinmiyor :))))
Nasıl?
Nedir şimdi son durum?
Poyraz 4,5 yaşında tatlı dilli, küçük bir adamcık. Onunla gezmeye, sohbet etmeye bayılıyorum. Yeniden okula başladı. Kardeşini çok seviyor, çok da güzel ilgileniyor.
Mira 6 ayını doldurdu. Oturmaktan nefret eden, sürekli gezmek isteyen, pencere çatlatan bir çığlığa sahip, cadı bir kız oldu. O kadar hareketli ve etrafıyla ilgili ki, son 2 aydır sadece 200 gram aldı ve boyu da sadece 1 cm uzadı. Enerji hep dışarı gidiyor. Ek besinlere başladık ama hanımefendi yemekle pek ilgilenmiyor. Çok iştahlı olduğunu söyleyemeyeceğim. Denemelere devam ediyoruz.
Babamız Mira'ya bakmakla yükümlü. Sabahtan öğleye kadar evde oluyorlar genelde. Bu süreçte ev savaş alanına dönmüş oluyor genellikle. Öğlen uykusundan uyandıklarında ise, bu savaş alanını arkalarına bile bakmadan terkedip dışarı çıkıyorlar. İstikamet genellikle Piraye Taşplak Meyhanesi oluyor. Hatta bu konuda bir atasözü bile türettim; "Bakıcısı kocası olanın, kızı meyhanede büyür".
Şaka bir yana 2 cici annesi de kızımla çok iyi ilgilendiklerinden bu meyhane ziyaretleri onayımdan geçmiş durumda. Ama meyhane ziyaretleri, meyhanenin diğer ziyaretçilerinin yakın ilgisiyle sürdüğü sürece çıngar çıkartmaya başlayabilirim. Duydun mu kocacıııım?
Akşam genelde eve aynı saatlerde dönüyoruz. Ben Poyraz'ı okuldan alıyorum. Eve gidiyoruz. Ve asıl maraton o anda başlıyor işte.
Okulda bahçede yerlerde sürünmüş ve üstü başı leş gibi bir Poyraz. Derhal banyoya!
Anneyi görünce çığlıklar atarak memeye saldıran bir Mira. Derhal memeye!
Ve tüm günü kızı eğlemekle geçiren, yorgun ve bitik bir baba. Derhal kumanda elde koltuğa!
Peki bu durumda anne ne yapıyor?
Deriiin bir iç çekiyor, kızı emziriyor, babaya satıyor. Oğlunu yıkıyor, giydiriyor. Yemek hazırlıyor. Yemek yeniyor. Sonra önce kız, sonra oğlan uyutuluyor. Ardından ertesi akşam için yemek yapılıyor. En son da anne fırsat bulursa kendini yıkıyor. Bu rutinimiz. Dün akşam ise durum tam bir komedi idi. Daha doğrusu kara komedi. Aynen yazıyorum, eksiği vardır, fazlası yoktur.
Baba-kız ve ana-oğul aynı anda eve girdik. Kızın acil emesi vardı, yatağa yattık emmeye başladık. Babamız anne istediği için dışardan gelirken aldığı kokoreçlerden kendine ait olanını yemeye başladı. Onu gören Poyraz da kokoreç istedi ve taze fasulyeyi kenara itip annenin kokoreçini yemeye başladı. Emmesi biten Mira babaya postalandı. Anne Poyraz'dan kalan kokoreçi yedi. Bu arada baba dellendi, evi süpürmeye başladı. Anne, Mira kucağında iken ortalığı topladı, nevresimleri çıkardı (çünkü en son ne zaman değiştirildiğini hatırlamıyordu). Kuru fasulyeyi düdüklüde haşladı. Poyraz'a üzüm yedirdi, Mira'ya yoğurt yedirmeye çalıştı. Baba süpürgeden sonra silmeye başladı. Anne Mira'yı yıkadı. Uyuttu. Poyraz'ı yıkamaya girişti. Poyraz'ın saçı henüz yıkanmışken, Mira uyandı. Baba Poyraz'ı devraldı, anne Mira'yı tekrar uyutmaya çalıştı. Banyodan gelen neşeli seslerle Mira zor uyudu. Baba Poyraz'ı giydirdi. Anne Mira uyuduktan sonra mutfağa girdi. Baba Poyraz'la salonda isteksizce lego oynamaya başladı. Anne soğanı doğradı. Mira uyandı, anne Mira'yı tekrar uyuttu. Kuru fasulyeyi pişirdi. Poyraz'a masal okudu, uyumasını bekledi. Yeni nevresimleri taktı. Banyo, lavabo, tuvaleti temizledi. Bulaşık makinesini boşalt-doldur yaptı. Makineye çamaşır attı. Ertesi gün için Mira'ya mama yaptı, giysi hazırladı. 5 dakika dinleneyim de banyo yapayım derken uyuyakaldı. Baba anneyi yatak odasında uyumaya ikna etti. Anne yastığa kafasını koyar koymaz Mira uyandı. Ama bu sefer yaklaşık 1,5 saat uyumadı. Evin içinde nöbetleşe gezildi, oynandı. Anne-baba ve Mira ne zaman bayıldı bilinmiyor :))))
Nasıl?
Pazar, Eylül 04, 2011
Tatil bitti...
Yarın işbaşı yapıyorum. 6 ay aradan sonra işe döneceğim için hem heyecanlı, hem de endişeliyim. Resmen yeni bir işe başlayacak gibi hissediyorum kendimi. Bir başka endişem de evdeki kuzum. Emmeye bayılan, emmmeden uyumayan, katı gıdaları elinin tersiyle reddedip, biberona yan gözle bile bakmayan Mira Hanım babasını oldukça uğraştıracak sanırım. Rahat olmam lazım. Bu sabah babası biberon ile sağdığım sütü vermeye çalışırken o kadar çok ağladı ki, yan odada da ben ağladım. Belki ben evde değilken bu kadar çok ağlamaz. Umarım çabuk alışır...
Cumartesi, Ağustos 27, 2011
Bir kez daha çok resim, az yazı...
Yazamıyorum bari resim yükleyeyim. Sevgiler...
Abisi kızımın sinirli anını fotoğraflamayı başardı
***
Resmin ortasına dikkatlice bakın. Evet o gördüğünüz bir müren balığı. Benim ilkel makinemle bile 4 metre derindeki bir müreni çekebildim. Deniz muhteşemdi.
***
***
Tekne gezisi en çok Poyraz'ın hoşuna gitti doğal olarak. Minnacık su tabancasıyla herkesi ıslattı benim su kovboyum.
***
***
Meyve filesinde meyve yiyen Mira. Bu resmi tekrar çekme şansım olur mu bilemiyorum zira artık böyle meyve yemiyor :(((
***
***
Kurtlanmış bir kuru üzüm kavanozu haftalarca evin başköşesinde durdu. Bu kurtçuklar onun arkadaşıymış ...
***
***
Pazartesi, Ağustos 01, 2011
Kısa kısa inciler...
- Anneee çekirgenin arka bacaklarını kopardım, o artık bir helikopter böceği....
***
Poyraz elinde 3 tane tel tokayla geldi ve onlardan bir A harfi yapmami istedi. Yaptim ve verdim. 2 dakika sonra geri geldi ve "anne bu A harfi ayakta durmuyor" dedi. Cocuguma fizik ogreticem ya, heyecanla "yavrum 2 ayakli seyler ayakta durmaz, en az 3 ayak gerekir dedim. Dumura uğratan cevap anında geldi. "O zaman biz insanlar nasıl ayakta duruyoruz?"
***
Poyraz dedesinin gozu gibi baktigi bahceyi talan etti. Dinazor yumurtasi ariyormus :))))
***
-Anne bu dunyanin kapisini bulursam, bu dunyadan cikabilirim degil mi?
-?!! Eee tabi de, orada ne bulmayi umuyorsun ki?
-Baska bir dunya iste, baska seyler...
(4 yasinda baska bir dunya arayan bir oglum var. Sevineyim mi, uzuleyim mi bilemedim)
***
Dunyanin kapisi meselesinde 2. perde:
Poyraz komsunun 9 yasindaki ogluna sordu; "sen de benim gibi dunyanin kapisini bulmak ister misin?"
Cocuk; "dunyanin kapisi olmaz ki, he heee"
Ve Poyraz'in cevabi: "Nerden biliyorsun ki, hic aradin mi?"
Artik eminim, Poyraz babasına çekmiş:)
***
Mira kucagimda iken Poyraz dedi ki; "anneee benim canim biraz kucak istedi". Bu ne yahu, cikolata ister gibi...
***
"Dinazorlar neden öldü anne, onlarin yasamasini istiyorum" diye aglayan bir cocugum var. Ne diyeyim, nasil susturayim ben bu cocugu?
***
Akşam yemeğinden sonra açtı kapıyı, çıktı bahçeden gidiyor. Dedesi sordu, nereye oğlum. Döndü ve dalga geçerek, "sinemaya" dedi. Babam da dalgasına katıldı, oğlum "Avşa'da sinema yok ki". Cevap şu; "ben bi bakiim, belki açılmıştır"
***
Poyraz 2 kere kayboldu. Birincisinde bisiklete binen abisini koşarak takip etmeye çalışırken. İkincisi de sahilde. Birden denizden çıkıp ben dondurma almaya gidiyorum diye fırlamış. O kadar kalabalık ki, bir anda ortalıktan kayboldu. Neyse bakkalın önünde yakaladım ama ikisinde de ödüm koptu doğrusu.
***
Poyraz elinde 3 tane tel tokayla geldi ve onlardan bir A harfi yapmami istedi. Yaptim ve verdim. 2 dakika sonra geri geldi ve "anne bu A harfi ayakta durmuyor" dedi. Cocuguma fizik ogreticem ya, heyecanla "yavrum 2 ayakli seyler ayakta durmaz, en az 3 ayak gerekir dedim. Dumura uğratan cevap anında geldi. "O zaman biz insanlar nasıl ayakta duruyoruz?"
***
Poyraz dedesinin gozu gibi baktigi bahceyi talan etti. Dinazor yumurtasi ariyormus :))))
***
-Anne bu dunyanin kapisini bulursam, bu dunyadan cikabilirim degil mi?
-?!! Eee tabi de, orada ne bulmayi umuyorsun ki?
-Baska bir dunya iste, baska seyler...
(4 yasinda baska bir dunya arayan bir oglum var. Sevineyim mi, uzuleyim mi bilemedim)
***
Dunyanin kapisi meselesinde 2. perde:
Poyraz komsunun 9 yasindaki ogluna sordu; "sen de benim gibi dunyanin kapisini bulmak ister misin?"
Cocuk; "dunyanin kapisi olmaz ki, he heee"
Ve Poyraz'in cevabi: "Nerden biliyorsun ki, hic aradin mi?"
Artik eminim, Poyraz babasına çekmiş:)
***
Mira kucagimda iken Poyraz dedi ki; "anneee benim canim biraz kucak istedi". Bu ne yahu, cikolata ister gibi...
***
"Dinazorlar neden öldü anne, onlarin yasamasini istiyorum" diye aglayan bir cocugum var. Ne diyeyim, nasil susturayim ben bu cocugu?
***
Akşam yemeğinden sonra açtı kapıyı, çıktı bahçeden gidiyor. Dedesi sordu, nereye oğlum. Döndü ve dalga geçerek, "sinemaya" dedi. Babam da dalgasına katıldı, oğlum "Avşa'da sinema yok ki". Cevap şu; "ben bi bakiim, belki açılmıştır"
***
Poyraz 2 kere kayboldu. Birincisinde bisiklete binen abisini koşarak takip etmeye çalışırken. İkincisi de sahilde. Birden denizden çıkıp ben dondurma almaya gidiyorum diye fırlamış. O kadar kalabalık ki, bir anda ortalıktan kayboldu. Neyse bakkalın önünde yakaladım ama ikisinde de ödüm koptu doğrusu.
Cuma, Temmuz 08, 2011
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)