"Evin ortasına salıncak kurduk anne"
"Aaa ne gerek var..."
Sağolsun, eksik olmasın ama annemin gereklilikleri ile benim gerekliliklerim neredeyse ahaytım boyunca kesişmedi. Annemin hayata bakışı farklı, nedense "elalem, konu komşu, etraf..." vs konuları kişisel mutluluğunun önüne geçiyormuş gibi hissettim hep. Belki de böyle hissetmek iyi gelmiştir, zira ben onun gibi olmayı asla başaramadım/tercih etmedim...
Şimdi bu konu da nereden aklına geldi diyeceksiniz?
Evlenene kadar annemin isteğiyle/zoruyla yatağımı topladım hep. Aslında kadıncağız haklıydı, minnacık evimizde, sokak kapısı açılınca bizim kapısı olmayan odamız görünürdü, yani o odayı dağınık tutmak gerçekten hoş olmazdı. Ama evin dibinde bir yerde kapısının açılmasına hiç gerek olmayan bir odamız olsaydı durum değişir miydi bilmiyorum.
Artık kendi evim var, sadece biz içinde yaşayanların dertleri ve tercihleriyle yoğurduğumuz. Ama zinhar anneme beğendiremediğim :)))) Salıncak kurulduktan sonra aramızda geçen diyalogdan sonra düşündüm, bu farklı bakış açılarını yaratan neydi diye? Annem de çalışıyordu, üstelik vardiyalı, annemin de iki çocuğu vardı üstelik yaban ellerde. Ama annem kendini hiç önemsemiyordu. Ya da başkalarını kendinden daha çok önemsiyordu diyebilirim.
Ben bunu baştan reddettim, evi temizlemek ile çocuklarla oynamak arasında seçim yapmam gerekirse ikincisini seçiyorum ve bundan da hiç beis duymuyorum. Ya da ne bileyim çok yorgunsam, ya da canım dizi izlemek istiyorsa ocağı kirli bırakıyorum ve aklım da hiiiç arkada kalmıyor.
Evde biri 2, diğeri 6 yaşında enerjileri tavan yapmış neşeli ve sağlıklı çocuklarım varken buna şükretmek yerine, evi dağıttıkları için kızmalı mıyım bilmiyorum doğrusu. Yani oyuncaklarınızı toplayın diye arada carladığım oluyor ama ev onlar oyun veya tepişme halindeyken genelde yukardaki resimdeki gibi oluyor. Yorgun olan uzanınca üzerine örtüversin diye bir pike divanın üzerinde, yerlerde dağınık vaziyette oyuncaklar, kimi giysiler koltuğun üzerinde...vs. Çünkü benim evimde yaşam var. Müze mi ayol burası, gelenler ne desin diye düşüneyim. Ha bu arada camlarım da kirli, komşular görürse beni kınar mı bilmiyorum ama doğrusu hiiiiç umurumda değil... Çerçeveleri ve camı içerden silip, perdeleri de yıkamıştım :))
Ha bir de yemek konusu var; ona da ayrı şaşıyorum. "Ev kokuyor" diye balık pişirilmez mi yahu? Balık bu kokar tabi, mis gibi... O evde yaşam olduğunun, sıcak ocakta yemek piştiğinin, ailenin bir arada ellerini bulaya bulaya yemek yediğinin ve eşliğinde şarap kadehlerinin vişne suyu bardaklarıyla tokuşturulduğunun göstergesidir benim için balık kokusu.
Hadi çok rahatsız oldun kokudan diyelim, bunun milyon tane yolu var. Ne bileyim fırında, fırın poşetiyle pişir balığı. Ya da bir küçük tüp al, giy paltonu. Miniklerin "açız anne/baba" diyen gözleri camın arkasından bakarken balkonda kızart balığı. Bakın bu konuda annemin hakkını yiyemem, kokuyor diye severek yediğimiz birşeyi pişirmediği olmadı hiç.
Evim pis, dağınık ve yemek kokuyor bilesiniz :) Oh be günah çıkarmış gibi oldum valla..
2 yorum:
Ohhh be benim gibi insanlar varmış ne sevindim bilemezsin bende de 2 oğlan bir de yavru köpek var ev bildiğin neyse kötü valla umrumdamı değil kasmamak lazım
bende aynen öyleyim aman elalem için yaşamıyoruzki.bu svava salıncak için fikriniz nedir alsamm- mı karar veremedim
Yorum Gönder