Salı, Şubat 10, 2015

"İç Ses" veya "Boykottayız"

Dün sabah hemen yakınımızdaki çok ünlü bir anadolu lisesinin 2. döneme başlama merasimi ile uyandım. Muhtemelen okulun bir kadın yöneticisi, kulak tırmalayan korkunç bir sesle; “gerizekalı mısın evladım sen, yerine geçsene” diye bağırıyordu. Ne hoş bir karşılama değil mi? 14-18 yaş arası muhtemelen 1000’e yakın öğrenciyi, pırıl pırıl gencecik insanları sabahın köründe karşılamak için seçilmiş muhteşem cümleler. Sonra düşündüm, mesela öğrenciler okulun bahçesinden içeri girdikleri sırada en sevdikleri müzik parçaları çalsa, dans etseler, öğretmenleri onlara eşlik etse nasıl olurdu diye.

Sonra sosyal medyada dolaşırken, bir yazıya rastladım. Endonezya’nın Bali adasında bir yeşil okul varmış. Ya da moda tabiriyle bir ekolojik okul. Okul iklime de uygun bir şekilde sadece hasır ve ağaçtan yapılmış. Okulun toplam arazisi 7500 m2. Okulda duvar filan yok, dileyen dilediği derse katılıyor, istemiyorsa gidip oyun oynuyor, doğayla iç içe bir gün geçiriyor. Eh ne de olsa oyun en iyi öğrenme şeklidir, değil mi? Ama bunun bedeli ağır, okulun dünyanın her yerinden gelen öğrencileri için yıllık ücreti, ortalama bir Bali ailesinin yıllık gelirinin 3-4 katı.

Keşke ülkemizde de okullar bu kadar sıkıcı olmasa. Bahçeleri toprak olsa, çocuklar eğlenerek, oynayarak öğrenseler. Okula ayakları geri geri değil, koşarak gitseler. Var böyle tekil örnekler. Son derece iyi niyetli çabalarla kooperatif mantığında çocuklar için kesinlikle çok daha keyifli okullar ve eğitim biçimleri sunmaya çalışan, farklı okulların mümkün olabileceğini göstermeye çalışan insanlar var. Zor bir işe giriştiler, umarım altından kalkabilirler. Sonuçta bu çarkı döndürmek için, kooperatif de olsa belli bir maddi yükün altına girdiler. Devlet böyle şeyleri desteklemeyi bırakıp, aksine köstek oluyor çünkü.

Sonra ofise geldim, posta kutumda bir arkadaşımın ağlamaklı yazısı ve bir gazete haberinin bağlantısı. Arkadaşım bu haberin kendisine çok ağır geldiğini ve benimle paylaşmak istediğini yazmış. Haber özetle şu;

“2012 Çocuk İşgücü Anketi verileri Türkiye’de 292 bin çocuğun hala ekonomik faaliyetlerde çalıştığını göstermektedir. Bir taraftan çalışan çocukların dört üçü ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Diğer taraftan 47 bin çocuk ekonomik faaliyetlerde hem haftada 40 saatten uzun çalışmakta, hem de karşılığında çok düşük ücretler almaktadır. Ev işlerinde çalışan yaklaşık 10 bin çocuk da, haftada 40 saatten fazla iş yaptığını söylemektedir. Bu çocukların aileye yardım etmekten çok daha fazla çalıştıkları, hatta hane içi üretimin büyük kısmını yüklendikleri düşünülebilir. Böylelikle 47 bini ev dışı işlerde, 10 bini ev işlerinde olmak üzere toplam 57 bin çocuk haftada 40 saatten fazla çalıştığını söylemektedir.”

292 bin çalışan çocuk!!

57 bini haftada 40 saatten çok çalışıyor!!

Bırak ekolojik olanı, dört duvarı olan, içinde bir öğretmen olan bir okula bile giremiyor bu çocuklar.
“Amaaaan benim çocuğum okuyor, eh fena bir okul da değil. Öğretmenimiz de oldukça iyi” diyenler, rica ediyorum yazının gerisini de okuyun.

Arama motorlarından birine “eğitimde dinci gericileşme” yazın ve yazı okuma zahmetine girmemek için görsellere basın. Neler görüyorsunuz? Tamamı türbanlı, cübbeli ve sarıklı anaokulu öğrencilerini gördünüz mü? Evet evet İstanbul’un göbeğinde. Çocukların çantalarına konulan, gerici içeriklerle, hurafelerle dolu kitaplardan haberiniz var mı? Aaa ama yoktur tabi, sizin çocuklar güvende.

Liseye girmek için Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) isimli bir sınava giriliyor. Bu yıl ikinci kez uygulanacak bu geçiş sisteminde geçen yıl neler oldu biliyor musunuz? Sınava giren hiçbir çocuk Türkiye’nin çok başarılı, çok prestijli devlet okullarına giremedi. Bu okullara girenlerin de listesi açıklanmadı. O kadar çok tam puan alan oldu ki, nedeni niçini sorgulanmadan arada kaynadı gitti bu durum. Zaten daha sonra da bu 40 okul, Milli Eğitim Bakanlığı’nın etki ve yetki alanından çıkartılıp, doğrudan Milli Eğitim Bakanı’nın kendisine bağlandı. Artık bu okullarda neler olup bittiğine kimse karışamayacak, bilemeyecekler çünkü.

Hadi çocuğunuzun şansı yaver gitti ve ortalama bir devlet okuluna yerleşti. E hadi gerici kuşatmayı bir kenara koyduk diyelim, tanesi 1 liraya birçok okulun kapısının önünde satılan sentetik uyuşturuculardan nasıl koruyacaksınız çocuğunuzu? Bonzai kullanma yaşı 11’in altına düşmüş, hastanelerin acil servislerine her gün onlarca çocuk geliyormuş madde bağımlılığından.
Kafam karıncalanıyor, sadece ben miyim bunları okudukça kendini çok kötü hisseden? Sadece kendi çocuğunu değil, tüm çocukları düşünen?

Mesela ben gerçekten çok merak ediyorum, Soma’da ölen madencilerin çocuklarına dağıtılan ayakkabı, giysi ve oyuncakları gören diğer çocukların “keşke benim de babam ölseydi” demeleri yüreğinizi sızlatmıyor mu? O çocuklara kızmak mümkün mü?

Cuma günü boykot var, 13 Şubat Cuma günü çocuklar ve öğretmenler 1 gün süreyle eğitimi boykot edecekler. En başta laik ve bilimsel eğitim talebiyle. Ama aynı zamanda,

Çalışan çocuk kalmasın, tüm çocuklar okusun diye..

Soma’da ki çocuklar için…

Berkin için…

Eşit ve parasız eğitim için…

Sadece başka bir okul değil, başka bir dünya da mümkün diyebilmek için..


Biz de boykota katılacağız.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben de aynı hisler içindeyim. Çıkmaz sokaktayız gibi hissediyorum. Özel okullar bile çözüm olmaktan çıktı. Devlet okullarında neler olup bittiğine dair tam olarak kimsenin fikri yok sanki. Her biri ayrık bir cumhuriyetmişcesine. Üstelik her yıl değişen müfredat vs. Aman yazsan sayfalar dolar işte herkesin bildikleri.

Ben umudumu korumak istiyorum. Ne yapılabilir emin olamıyorum. Çözümlerde kilitleniyorum. Henüz ilkokula bile başlamamış iki çocuğumuz ve Türkiye'nin diğer yavruları için karamsar bir eğitim ortamı görüyorum. Ne yapılır, neresinden tutulur bu işin acaba?

İş boykotla çözümlenecek gibi görünmüyor bana artık. Çünkü fütursuzluğu adabıyla ele almış ve görmeyen bir karar verici mekanizmaya kurban sistem. Bense birşey öneremiyorum.

Ah yazı çok dokundu bana, çok...