Perşembe, Mart 09, 2017

Bugün de 6 yaşındayız

Mart ayı, kutlu ay bizim için. Bugün de kızımın 6. yaşgünü. Ve bizler 6 yıllık iki çocuk annesi ve babasıyız artık.
Tam 6 sene önce bugün, bu saatlerde henüz doğmasına rağmen emmeden durmayan, kucakta olmazsa uyumayan bir zilli ile baş başaydım. Abisinin yavru kedi miyavlamasına benzeyen cılız ağlamasının aksine, doğar doğmaz "alayına isyan" modunda dünyayı selamladı küçük cadı.
2 yaş civarındaki çığlıkları gerçekten kulak tıkatacak kadar şiddetliydi, ki Poyraz hala çığlık atamaz. İlk gülümseyen pozunu 2 yaşında çekebilmiştim. Gerçekten çok suratsızdı, güldüğü çok nadirdi. Şimdi sürekli kıkırdıyor.
Mira bir çok konuda Poyraz'dan çok farklı olduğu için ezberimiz işe yaramadı. Hala da bizi ters köşeye yatırmaya devam ediyor.
Poyraz konuşarak ikna edilebilirdi, Mira "dediğim dedik, çaldığım düdük" takılıyor.
Poyraz hayvanlara ve bilimsel aktivitelere meraklı idi, resim yapmaktan ve yapbozlardan nefret ederdi. Mira resim yapmaya, yapboz yapmaya ve öykülere bayılıyor.
Poyraz ne kadar dağınık ise, Mira o kadar düzenli. Poyraz ne kadar umarsız ise, Mira o kadar kuralcı.
Poyraz ne kadar top oyunlarına mesafeli ise, Mira o kadar topla oynamayı seviyor, hatta futbol oynamak istiyor.
Ama birlikte yapmayı sevdikleri çok şey de var. Tek kişilik koltuğa iki popo sığdırıp çizgi film izlemek, evde saklambaç oynamak, kaykay parkına scooter ile gitmek, abileri ile kudurmak, kitap okumak...
Onları izlemeye, gelişimlerini gözlemeye, kardeşliklerine tanık olmaya bayılıyorum. Birlikte çok ama çok eğleniyorum. Öte yandan Mira'nın karakter olarak bana aşırı benzeyen bazı taraflarını görmek beni çok ürkütüyor. Belki 10 sene öncesine kadar bende varlığını sürdüren ve bence çok yıpratıcı kimi özelliklerim aynen onda da var. Aşırı sorumluluk sahibi, başarısızlığa tahammülü yok, rekabet etmeyi seviyor, aynı anda bir çok işle uğraşmak istiyor, hızlı öğrenme çabası var ve kurallara uy(a)madığında aşırı huzursuz oluyor. Zor ama törpülemeye çalışıyorum, ben ettim o etmesin, ben çektim o çekmesin diye ama ne kadar başarılı olurum hiç bilemiyorum.
Bu yıl Eylül ayında ilkokula başlayacak kızım. Artık okullu olacak. Büyüyor, neredeyse gözle görülür bir hızla. Ama 6 yılda neredeyse tek bir şey hiç değişmedi. Üzüldüğünde -ki neye üzüleceğini kestirmek neredeyse olanaksız- anında dolan gözleri. O kadar gözyaşı nerede depolanıyor, bilim insanları bile çözemedi :)
Evimizin miniği, canım kızım. Dilerim hep mutluluktan dolar gözlerin. Neşeni, hayallerini ve azmini sıkı sıkı tut, sakın bırakma. Seni çok ama çok seviyorum....

Cumartesi, Mart 04, 2017

10 yaşındayız

Tam 10 yıl önce bugün, bu saatlerde hastane odasında güle konuşa oğlumun gelişini bekliyorduk. Akşam 9'a kadar sürecek biraz sancılı -ama ne kadar sancılı olduğunu çoktan unuttum- bir süreç olacağını bilmiyordum. Heyecanlı bekleyiş son bulduğunda ve can oğlumu kucağıma verdiklerinde gün geceye dönmüştü çoktan. Ben, Tonguç ve koynumda kedi gibi viyaklayan, emmek yerine sürekli uyumayı tercih eden oğlum, yepyeni ve bambaşka bir hayata başladık birlikte.
Evet bugün oğlum 10 yaşını bitiriyor. Ben de bugün itibaren dolu dolu 10 yıllık anne oluyorum. Tonguç 10 yıllık baba, biz 10 yıllık aile olduk. Buna dair birkaç satır karalamasam olmazdı.
Çooook şey öğrendim, belki de geçmiş 32 senede öğrendiklerimden çok daha fazlasını, çok daha gerçeğini ve çok daha insanın kafasına çiviyle yazılır gibi yazılanlarını. Unutması mümkün olmayan, mümkün olsa bile unutmak istemeyeceğim acı, tatlı anlar, anılar.
İş bir çocuğu büyütmek olsa çok daha kolay olurdu belki de. Besle, büyüsün, aklı erip, ayakları üstünde durunca da sal, gitsin yaşasın.
Ama iş bir yaşamı büyütmek olunca durum biraz farklı. Neresinden yontsam, neresine dokunsam, nasıl eşlik etsem, nasıl yüreklendirsem derken 10 yıl geçip gitti işte.
Ben mi bu 10 meselesine fazla -belki de gereksiz- önem verdim, oğlum mu büyüdü bilmiyorum ama biraz korkuyorum. Kendi 10. yaşgünüme dair hatırladığım yegane şey, kendimi çok ama çok büyümüş hissettiğimdi. Tek gerekçem de iki basamaklı rakamları artık yaş olarak telafuz edecek olmamdı. Saçımın önünü kakül şeklinde kesmiş -sanki söylesem olmaz diyecek varmış gibi- ve bu şekilde kendimi bir genç kız olarak hissetmiştim.
Poyraz'dan bu tür "radikal" hamleler beklemiyorum henüz ama "of anne, bu şekilde konuşmana gıcık oluyorum" demeler başladı. Gıcık olduğu da bininci kez hadi dememe rağmen sekteye uğrayan sürecin ardından "ya çocuklar valla çok yorgunum, rica ediyorum beni daha fazla yormayın" demem idi. Kendimi acındırmamdan nefret ediyormuş sıpa.
Neyse bu serzeniş ayrı bir ön ergen (yoksa ergen mi) yazısının konusu olsun. Ben kendi 10. annelik yaş günümü kutluyorum burada.
Poyraz'la büyürken çok hata yaptım ben. Babası da öyle. Herkesten fazla olduğunu sanmıyorum ama, tüm anneler, babalar ilk çocukta benzer şeyler yaşadı biliyorum. Kimisi çok canımızı acıttı, kimisine güldük geçtik ama Mira'nın kimi başlıklarda daha şanslı (belki de şanssız, kimbilir) olacağı bir gerçek.
Ayyy iki satır yazıda bile ne çok ikilem var değil mi?
Hah işte bu yazının özü de bu, annelik şahane bir ikilemler yumağı. Ne yapsan %100 doğru olur, çoğunlukla bilemiyorsun. Zor mu, bilmiyorum... Eskiden daha mı kolaymış, bilmiyorum. Bildiğim tek şey; ben kendi anneliğimi yaşıyor, kendi anneliğimde, oğlumdan çok şey öğreniyor, bildiklerimin bir kısmını da ona öğretiyorum. Bazen öğrettiğimden daha fazlasını öğrendiğimi zannediyorum.
Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın ben bu geçen 10 yılda muhteşem büyüdüm, geliştim. Oğlum sayesinde bambaşka dünyaların kapılarını araladım ve aralamaya devam ediyorum.
Canım oğlum artık bensiz geçmeye karar verdiğin kapılar olacağını da kabul etmeliyim yavaş yavaş. Seninle, senin her şeyinle gerçekten gurur duyuyorum. Benim başardığım bir şey olduğunu sanmıyorum, senin vicdanın, aklın ve yüreğindeki sevgi, biraz katkı koyduğumu düşündüğüm sorgulama ile birleşince çok güzel bir şey çıktı ortaya.
Hiç vazgeçme olur mu? Hayallerinden, sorgularından, merakından ve dürüstlüğünden.
Ben sen istediğin ve talep ettiğin sürece senin eşlikçin olmaya devam edeceğim. Yolun açık ve aydınlık olsun. Seni çok ama çok seviyorum.
10. yaşgünümüz kutlu olsun.....





Salı, Ocak 10, 2017

Çalışan bir kadının ev kadınlığı ile imtihanı

2 çocukla evde 4. günüm. Kar bugün bitecekmiş. Ama zorunlu tatil bitmiyor. Yarını da tatil ilan ettiler. Gerçi arkasından gelecek vıcık vıcık çamurlu, erimiş karlı versiyonu da hiç sevmiyorum ama  günlük rutinimize dönmek için en azından 1 gün daha beklememiz gerekiyor.
20 yıldır çalışıyorum. 6'şar aylık doğum izinlerimi saymazsak hiç ara vermeden. Ve bugün kesin olarak karar verdim ki, ev kadınlığı tabir edilen ev emekçiliği çok daha zormuş. Nedenini tam olarak anlayamamakla birlikte "evde iş hiç bitmiyor" diyen kadınları çok iyi anladım. Bitmiyor anacım, valla da bitmiyor, billa da bitmiyor.

Bir kere anne evdeyse, onun aslında evden çalışması gerektiğini -doğal olarak- idrak edemeyen çocuk "anneeee, krep istiyorum ama krep pastası" veya "anneee börek yapar mısın?" diye kırılamayacak tatlılıkta ama standart bir kahvaltıdan çok daha fazla vakit alacak taleplerde bulunabiliyorlar.
E tabi evde tatil modunda olan çocuk, çizgi film izleyerek uzuuuun ve keyifli bir kahvaltı yaparken, standart anne hadileri oldukça etkisiz kalabiliyor. "Ay madem tatil, bir bardak çayı daha sıcak sıcak içeyim, e üstüne de bir keyif kahvesi yapayım. Zaten canım sıkkın, bütün akşamı anayasa değişikliği teklifi oylaması denen tiyatroyu izleyerek geçirdim" diyerek bu sürece iştirak eden anne, zaten yaklaşık 2 saat ötelenmiş olan uyanma saatiyle beraber, son kahvaltı bulaşığını da makineye koyduğunda saatin öğlen olduğunu fark edebiliyor. Haydaaaa, ama ben çalışacaktım evden....

Büyük bir motivasyonla (!) işinin başına geçen anne muhtemelen 10. dakikada "anneeee portakalllı kek yapar mısın öğle yemeği için, yanında da bitki çayı" şeklinde gelen son derece masum bir talebi bir bilgisayarına, bir karda yattığı (evet yattığı) için çatır çatır öksüren çocuğuna bakarak şefkatli bir gülümseme ile beraber başını sallayarak kabul ederken, "aman canım akşam çocuklar yattıktan sonra da çalışmaya devam edebilirim" diye düşünmeye başlamıştır bile.

Çalışan bir kadınım, e bu kek, börek işlerinde çok da becerikli olmadığımı hep söylüyorum. Hadiii guugılla bakalım bir portakallı kek tarifi. Neyse ki dün portakal almıştım.
Kek pişirildiyse (kabarmadı ama kibar çocuklar, ses çıkarmadan yediler), yanına bitki çayı da yapıldıysa muhteşem bir annelik huzuru ile güne devam edebiliriz. Çocuklar tok ve mutlu, anne mutlu, e o zaman işin başına.

Dur şu işe oturmadan 3 gündür çocukların karda oynadığı giysileri makineye atayım. Bugün dışarı çıkmayız ne de olsa. Aaaa daha askıdaki çamaşırları bile kaldırmamışım dur şunları da katlayıp kaldırayım. Bak şu sıpaya, pantolonun dizini yırtmış. Dikeyim de evde giysin bari sıcak sıcak. Aaaaa ben kızın şurubunu vermiş miydim?

Şurup içerken annenin dikkatini çekmeyi başarmış olan zilli en tatlı haliyle "anneee benimle uno oynar mısın?" diye sormazsa ne ala. Benimki sordu :) Zaten beni çok az görüyormuş, okuldayken beni çok özlüyormuş. Zaten babası da burada değilmiş, onunla kim oynayacakmış. Mış mış da, muş muş.

Yorulmuştum zaten, 10 dakika bir kahve içerken şu kızla uno oynayayım. Kızın gazı alındıysa çalışmaya devam edebiliriz. Çalışmaya başlamış mıydım, onu bile unuttum. Diiit diiit diiit, hah bulaşık makinesinin yıkama bitti sesi. Gidip yerleştireyim de, akşam bulaşığı lavabonun içinde birikmesin. Akşam bulaşığı demişken, 2 gündür mercimek yiyor bu çocuklar, bu akşam ne yedirsem acaba? Kabak dolması yapsam kesin isyan ederler. Buzlukta mantı vardı, kolaydan onu haşlarım, bana yemek var ne de olsa. Oooh akşam yemeğinden yırttım derken, "anne poposunu koltuğa koydu" sensörü anında çalışan Poyraz; "kardeşimle Uno oynadın, benimle de bir şey oyna" diye yanımda bitti. Oğlum sen de oynasaydın, yok o zaman çizgi filmi bitmemişmiş. E git kardeşinle oyna, ama iki kişi ile saklambaç oynamak zevkli değilmiş. Peki, tamam....

"Yoruldum ben artık, oturacağım biraz" derken bu sefer çamaşır makinesinin sesi geldi. Kokmasınlar şimdi içinde, asayım bari. Aaaa bak banyo aynasını nasıl da kirletmiş sıpalar. İki dakikada sileyim, elim değmişken şu lavaboyu, küveti de ovayım bari. "Anneeeee ben acıktım, hava da karardı, biz ne zaman yemek yiyeceğiz?"
Akşam yemeği bitti. Çocukların önüne birer kase meyve konuldu. En sevdiğimiz çizgi filmler açıldı. Sonunda bilgisayarın başına oturdum ama hiiiiç çalışacak gücüm yok.

Uzun zamandır ihmal ettiğim bloguma yazayım bunları bari. Çalışan kadın olmak kolaymış anacım, ev kadınlığı zor zanaat.