Dün gece çok öksürdü, öksürdükçe uyanıp beni istedi. Tabi ben sersem oldum. Sabah 7'de kalktı, 9'da tekrar uyudu. Ben de onunla birlikte 11'e kadar uyudum. Çok iyi geldi. Saat 13.20'de tekrar uykusu geldi. Uyuttum. Bu sefer az uyur diye ben evin işlerini halledeyim dedim. Toz aldım, çamaşır astım, yemek yedim, babasına tarhana çorbası yaptım. Sonra da ballı adaçayı. O da yatıyor ve çok halsiz. Biraz gazete okudum. Çok başım ağrıyor. Bir de sol kolumda derin bir sızı var. Yorgunluktan herhalde. Bilseydim Poyraz'la yatardım ben de, saat 15.45 ve hala uyuyor. Belli ki bu hastalık onu çok yormuş. Bu arada öğlen meyvesini çok güzel yedi diye sevinmiştim. Bir öksürük sonucu balgam takılınca boğazına öğürdü ve hepsini kustu. Çok mutsuzum, minnacık kaldı sanki.
Boğazım hala batıyor ve ben hala öyle birşey yokmuş gibi davranmaya devam ediyorum. Anne uymaz, anne yorulmaz, anne hasta olmaz :)
Pazar, Aralık 30, 2007
40 dereceyi gördüm
Cuma işten çıkıp eve geldiğimde Poyraz'la teyzesini uyurken buldum. Ateşini ölçeyim dedim, 39,5 idi. Hemen kaldırdım, üstünü iyice soydum. Islak bezleri vücuduna koydukça ağlıyordu kuzum. 10 dakika sonra tekrar ölçtüm. Bu sefer 40 derece idi. Panik oldum tabi, hemen ılık duşa soktum. Aşağıdaki resim duş sonrası hali. Sonra gece oldukça zor geçti. Bir önceki gece biraz fazla soyup üşütmüşüm herhalde demiştim ya, burun tıkanıklığında uyuyamadı canımın içi. Ama sabah çok güzel kalktı. Dün ateşi hiç yükselmedi. Hatta ateşi 35,7-35,8 civarında olunca ben iyice afalladım. Hala da anlayabilmiş değilim, neden ateşi bu kadar düştü diye. Ateşi düştü ama hala mızmız ve çok iştahsız. Ne yese kusuyor, süt içmiyor. Sık sık hapşırıyor ve bu geceden beri de öksürüyor.
Babası da hasta. Onun da ateşi var ve çocuğu taşşıyacak gücü bile yok.
Anlayacağınız, hasta bir bebek (bana yapışık:)), hasta bir koca ve işle dolu bir hafta sonu.
Sanırım benim de boğazım batıyor ama kendime bile çaktırmamaya çalışıyorum. Bakalım nereye kadar dayanacağım.
Babası da hasta. Onun da ateşi var ve çocuğu taşşıyacak gücü bile yok.
Anlayacağınız, hasta bir bebek (bana yapışık:)), hasta bir koca ve işle dolu bir hafta sonu.
Sanırım benim de boğazım batıyor ama kendime bile çaktırmamaya çalışıyorum. Bakalım nereye kadar dayanacağım.
Cuma, Aralık 28, 2007
Ateşi var... Diş mi, 6. hastalık mı bilemiyoruz...
Aklım evde, kuzucum hasta. Dün sabah ben bırakırken biraz sıcaktı. Sonra babası ateşini ölçmüş 38 imiş. Klasik Calpol şurup verdirdim 1 tatlı kaşığı ama ateşi düşmedi. Hatta 39'a çıkıp, oğlum lodos yemiş balık gibi pelte olunca (tabi bunu teyzesi haber verdi) doktorunu arayıp randevu aldım. Ancak akşam 17.30'a randevu alabildim. Sonra dayanamayıp işten çıktım ve oğlumun yanına gittim. 10 aydır neredeyse ilk kez bu kadar ateşlendiği ve ateşi düşmediği için endişelendim.
Eve gittiğimde teyzesi onu soymuştu zaten, beni görünce hemen kucağıma atladı. Vücudu ateş gibiydi ya, gözler bayılmıştı. Kulaktan ölçüme güvenmeyip, cıvalı dereceyle poposundan ölçüp de 39,5 dereceyi görünce hemen ılık duşa soktum. Biraz düştü sonra gene yükseldi ateşi. Tabii bu arada sürekli mızıldanıyor. Birşey de yememiş doğru dürüst. Ateşi yükseldikçe uyukluyor. Ateşi düştükçe biraz oynamaya başlıyordu. Sonra babası da geldi, doktora götürdük. Tabii sabahtan beri mızıklayan bir bebeğe bakmaktan yemek yiyemeyen teyzemizi azad ederek :) İyi ki kardeşim müsaitti, yoksa annemle babam da yorgan döşek hastayken ben ne yapardım.
Neyse doktora gittik. Doktor amcamız hemen aldı oğlumu. Benim sıpanın ateşi yükselmeye, gözleri baygın baygın bakmaya başlamıştı aslında ama keyfi yerinde idi. Doktor amcaya alkış yaptı, deli deli yaptı, parmağını avucunun içine değdirerek biir bir anlatcam dedi...Doktor amca da bu arada bizi bir güzel muayene etti. Oğlumun boyu çok uzamış. 24 günde tam 2,5 santim uzamış ve 74 santim olmuş. Uzadığını biliyordum çünkü bütün giysileri kısa gelmeye başladı. Ama kilosu azalmış. 350 gram vererek 9,800 kg olmuş. Büyük ihtimalle bu ateşten, su kaybetmiştir dedi. Neticede üst dişlerimizin 4'ü birden yolda. Zaten eli hep ağzında ve canının çok yandığı belli. Doktor bir de 6. hastalıktan olabilir ama bunu şimdi anlayamayız dedi. 6. hastalık çocuklarda görülen 3-5 gün ateşten sonra kırmızı döküntüyle sonuçlanan virütik ve bulaşıcı bir hastalık. Bakalım, ateş bitince döküntü olursa anlayacağız ki 6. hastalık oğlumu bu hale getirmiş.
Diş çıkarmak ateş yapar mı, yapmaz mı diye tıp çevrelerini bile 2'ye bölen bir tartışma var. Ben olayı şöyle yorumluyorum artık. Diş çıkarmak minnacık bir bebek için çok yorucu, çok can acıtan bir süreç. Metabolizma enerjisinin büyük bir kısmını dişlere harcıyor. Dolayısı ile de vücut daha savunmasız kalıyor. Bağışıklık sistemi pek gelişmemiş bir minik kuzu da bu süreçte hastalıklar karşısında daha zayıf kalıyor. Enfeksiyonlara daha kolay yakalanıyor. Birçok enfeksiyonun belirgin belirtisi de ateş olduğu için, diş çıkarmaya ateşin eşlik etmesi normal bir durum oluyor.
Yalnız ben dün bir yerde yanlış yaptım sanırım. Doktorumuz ateşi 38'e düşene kadar sadece beziyle tutun. 38'in altına düşünce de sadece body giydirin. Ellerinin ve ayaklarının soğuk olması sizi yanıltmasın. Bu ateşi atmak için gelişen bir mekanizmadır dedi. Üzerine de ince birşey örtmemizi istedi. Ben de onu body ile yatırdım. Üstüne de ince bir pike örttüm. Gece boyunca ateşi bazen yükseldi, bazen düştü. 37,5 civarına düşünce pijamalarını giydirdim ama üzerinde kısa kollu birşey vardı. Üzerine örttüğüm örtüyü de giderek kalınlaştırdım. Kolları hep buz gibiydi. Sabaha karşı yatağına geçirip, üzerine yorganını örttüm. Ama sanırım biraz üşütmüş. Nerede üşüdü emin değilim ama bugün hapşırıyor ve burnu akıyor. Resmen kaş yapayım derken, göz çıkarmışım. Ama bu dengeyi kurmak öyle zor ki.
Bugün yine teyzesi yanında. Güzel olan, yemeğini yemiş. Ama ateşin seyri dünkü gibi. Her 5 saatte bir 1 çay kaşığı İbufen veriyoruz. Arada ateşi gene yükselirse 1 tatlı kaşığı calpol de verebilirmişiz. Ah şu küçük pirinç dişler bir çıksa da rahatlasa benim minnoşum. Şimdi işteyim ama aklım evde. Neyse ki bugün cuma ve 2 gün oğlumla ilgilenebileceğim. 1, 5 saat kaldı çıkmama. Dayan kuzucum, annecik gelip kucaklicak seniiii.
Eve gittiğimde teyzesi onu soymuştu zaten, beni görünce hemen kucağıma atladı. Vücudu ateş gibiydi ya, gözler bayılmıştı. Kulaktan ölçüme güvenmeyip, cıvalı dereceyle poposundan ölçüp de 39,5 dereceyi görünce hemen ılık duşa soktum. Biraz düştü sonra gene yükseldi ateşi. Tabii bu arada sürekli mızıldanıyor. Birşey de yememiş doğru dürüst. Ateşi yükseldikçe uyukluyor. Ateşi düştükçe biraz oynamaya başlıyordu. Sonra babası da geldi, doktora götürdük. Tabii sabahtan beri mızıklayan bir bebeğe bakmaktan yemek yiyemeyen teyzemizi azad ederek :) İyi ki kardeşim müsaitti, yoksa annemle babam da yorgan döşek hastayken ben ne yapardım.
Neyse doktora gittik. Doktor amcamız hemen aldı oğlumu. Benim sıpanın ateşi yükselmeye, gözleri baygın baygın bakmaya başlamıştı aslında ama keyfi yerinde idi. Doktor amcaya alkış yaptı, deli deli yaptı, parmağını avucunun içine değdirerek biir bir anlatcam dedi...Doktor amca da bu arada bizi bir güzel muayene etti. Oğlumun boyu çok uzamış. 24 günde tam 2,5 santim uzamış ve 74 santim olmuş. Uzadığını biliyordum çünkü bütün giysileri kısa gelmeye başladı. Ama kilosu azalmış. 350 gram vererek 9,800 kg olmuş. Büyük ihtimalle bu ateşten, su kaybetmiştir dedi. Neticede üst dişlerimizin 4'ü birden yolda. Zaten eli hep ağzında ve canının çok yandığı belli. Doktor bir de 6. hastalıktan olabilir ama bunu şimdi anlayamayız dedi. 6. hastalık çocuklarda görülen 3-5 gün ateşten sonra kırmızı döküntüyle sonuçlanan virütik ve bulaşıcı bir hastalık. Bakalım, ateş bitince döküntü olursa anlayacağız ki 6. hastalık oğlumu bu hale getirmiş.
Diş çıkarmak ateş yapar mı, yapmaz mı diye tıp çevrelerini bile 2'ye bölen bir tartışma var. Ben olayı şöyle yorumluyorum artık. Diş çıkarmak minnacık bir bebek için çok yorucu, çok can acıtan bir süreç. Metabolizma enerjisinin büyük bir kısmını dişlere harcıyor. Dolayısı ile de vücut daha savunmasız kalıyor. Bağışıklık sistemi pek gelişmemiş bir minik kuzu da bu süreçte hastalıklar karşısında daha zayıf kalıyor. Enfeksiyonlara daha kolay yakalanıyor. Birçok enfeksiyonun belirgin belirtisi de ateş olduğu için, diş çıkarmaya ateşin eşlik etmesi normal bir durum oluyor.
Yalnız ben dün bir yerde yanlış yaptım sanırım. Doktorumuz ateşi 38'e düşene kadar sadece beziyle tutun. 38'in altına düşünce de sadece body giydirin. Ellerinin ve ayaklarının soğuk olması sizi yanıltmasın. Bu ateşi atmak için gelişen bir mekanizmadır dedi. Üzerine de ince birşey örtmemizi istedi. Ben de onu body ile yatırdım. Üstüne de ince bir pike örttüm. Gece boyunca ateşi bazen yükseldi, bazen düştü. 37,5 civarına düşünce pijamalarını giydirdim ama üzerinde kısa kollu birşey vardı. Üzerine örttüğüm örtüyü de giderek kalınlaştırdım. Kolları hep buz gibiydi. Sabaha karşı yatağına geçirip, üzerine yorganını örttüm. Ama sanırım biraz üşütmüş. Nerede üşüdü emin değilim ama bugün hapşırıyor ve burnu akıyor. Resmen kaş yapayım derken, göz çıkarmışım. Ama bu dengeyi kurmak öyle zor ki.
Bugün yine teyzesi yanında. Güzel olan, yemeğini yemiş. Ama ateşin seyri dünkü gibi. Her 5 saatte bir 1 çay kaşığı İbufen veriyoruz. Arada ateşi gene yükselirse 1 tatlı kaşığı calpol de verebilirmişiz. Ah şu küçük pirinç dişler bir çıksa da rahatlasa benim minnoşum. Şimdi işteyim ama aklım evde. Neyse ki bugün cuma ve 2 gün oğlumla ilgilenebileceğim. 1, 5 saat kaldı çıkmama. Dayan kuzucum, annecik gelip kucaklicak seniiii.
Salı, Aralık 25, 2007
Bebeğim gerçekten büyüyor...
Koskocaaa 4,5 gün geçirdik kuzucumla, koyun koyuna. Öyle tatlı geldi ki bu tatil, ikimize de. Daha çok tatili olan 2008'i iple çekiyoruz :)
Canım oğlum artık çok daha hareketli, çok daha haşarat. Kaşla göz arasında öyle şeyler yapıyor ki, inanamazsınız.
Carrefour'da alışveriş yapıyorduk. Önce alışveriş arabasına oturdu. Sonra orda da sıkıldı, kucak istedi. Öyle tatlı istedi, öyle cilveler yaptı ki, babası eridi ve kucağına aldı. Bir kolunda oğlu, diğer elinde bebek arabası. Benim elimde içi dolu alışveriş arabası ve oğlumun eşyaları. Acayip komiktik. Bu halde raflara saldırmayı, ankesörlü telefonu aşağıya indirmeyi, kasadaki kredi kartı için şifre girilen aleti kurcalamayı başardı.
Yaptığı herşeyi öyle bir ciddiyetle yapıyor ki, sanırsınız nükleer araştırma yapıyor. Bayılıyorum o hallerine. Herşey onun için o kadar yeni ki, önünde keşfedeceği koskocaman bir dünya var.tek "Deli deli" diyerek tek elini sallıyor, bayılıyorum. Hele o deli deli derken dil bir pabuç dışarı çıkmıyor mu. Oğlumun anne, anane ve dede'den sonra deli demesi de cabası :)))
Dedesinin aldığı bir org var. Ona bayılıyor. Otomatik kaydedilmiş melodilerinden birini çalıyor tesadüfen tuşlara basarken. Sonra da başlıyor sallanıp alkışlamaya. O minik ellerin alkışlamasına da bitiyorum resmen.
Dedesinin aldığı bir org var. Ona bayılıyor. Otomatik kaydedilmiş melodilerinden birini çalıyor tesadüfen tuşlara basarken. Sonra da başlıyor sallanıp alkışlamaya. O minik ellerin alkışlamasına da bitiyorum resmen.
Oğlum tam bir ateşböceği. Nerede bir ışık kaynağı var, göz orada. Doğal olarak nesnelerden ilk lamba kelimesini öğrendi. Söylemiyor ama, nerede olursak olalım, "Lamba nerde oğlum?" dediğimizde tavandaki lambayı bulup gösteriyor.
Anneannemiz ve dedemiz tatilden döndü dönmesine ama ikisi de acayip hasta. Ateşler içinde yorgan döşek yatıyorlar. Dün teyzemiz oğluşa baktı ama bugün onun da işi vardı. Mecburen ben izin almak zorunda kaldım. Bu durumdan şikayetçi olduğumu söyleyemicem :)
Fırsattan istifade uzun süredir göremediğim Gamze ve oğlu Ali'ye ziyarete gittik. Ali büyümüş, çok şeker bir oğlancık olmuş. Onu severken Poyraz'ın benim dikkatimi çekmek için attığı çığlıkları ve kahkahaları görmeliydiniz. Gamze acayip eğlendi bu durumla. Canım oğlum büyümüş de annesini kıskanır olmuş.
Aşağıda ikisinin birlikte çekilmiş ilk resimleri var.
"Bırak oyuncağımı, bırak diyorum sana. Ağzına sokmasanaaaa...."
"Anne oyuncağımı yiyo Poyraz... Çok mutsuzum!!!"
Bugün ilk defa 4 ayak üstünde emekledi. Ama parke üstünde yine de komando sürünmesinden vazgeçemiyor. O haliyle bile, tutun şu yaramazı diye peşinden emekleyince pıtı pıtı kaçmaya çalışıyor. Ağzı kulaklarda ama, çok şeker.
Fotoğraf makinesine de özel bir ilgisi var. Ne zaman fotoğrafını çekmeye çalışsam en Clark Gable bakışıyla bakıyor, sonra da makineye atlıyor.
Yemek konusunda Başak'la bir tür iş paylaşımı yaptık. Ne kadar az miktarlarda yemek yaparsak yapalım yine de en az 4 günlük yemek çıkıyor. Biz de sırayla yemek yapıp, Poyraz ve Piraye'ye paylaştırıyoruz. Bir Başak pişiriyor, bir ben. Sütanne olamadık ama, "mama anne" olduk sanıyorum:)
Başak demişken, sadık bir okuyucum olduğunu öğrendiğim Mine'ye de sevgiler yolluyorum. Mine'cim sen de benim için bol bol chianti iç olur mu?
Dün Poyraz'a teyzesi bakarken, oğluma birtakım saç modelleri uygulayıp eğlenmiş. Doğrusu fotoğraflara bakınca ben de çok eğlendim. İşte oğlumun saç modelleri, artık duruma ve kıyafete göre saç modeli yapıp çıkacağız sokağa.
NOT: Bu yazıyı dün yazmıştım aslında ama evdeki internet bağlantımda sorun çıktığı için yayınlayamadım. Bugün işe geldim. Oğlumun yanında teyzesi var.
Cuma, Aralık 21, 2007
Bayram molası
Oğlumla bayram yapıyorum. Bütün enerjimi küçük adamıma harcadığım için yazmaya hiç kalmıyor :) Çok yoruluyorum ama bu bayram hiç bitmesin istiyorum. Oğlumun yeni numaralarını size bayramdan sonra yazarım artık. Zaten yeni fotoğraf da yok çünkü fotoğraf makinemiz anneanne ve dede ile birlikte tatilde. Bugün Piroş'la çektirdiğimiz resimleri Başak yollarsa bekletmeden koyarım ama :)
Gördüğünüz gibi fikrim de, zikrim de bayramdan sonraya işaret ediyor. Herkese kucak dolusu sevgiler... Birkaç gün sonra görüşmek üzere...
Pazartesi, Aralık 17, 2007
Minik kuzudan haberler
Canım oğlumun büyüdüğünü gözlerimle görüyorum ve bu durum beni dehşete düşürüyor. Resmen an be an değişiyor. Artık yatarken oturur pozisyona rahatlıkla geçtiği gibi, sehpaya tutunup ayağa kalkmaya, hatta utanmadan ayağını da sehpanın üzerine atmaya çalışıyor. Lamba nerde diye sorunca, evdeki lambalara bakıyor benim ateşböceğim. Alkış diyince alkış yapıyor ve sonra da utanıp o tombul elleriyle yüzünü kapıyor. Komando sürünmesinde çok ilerledi. Bir anda gözden kaybolup sonra yatağın altından filan çıkabiliyor. Kucağıma alıp dans ettiğim zaman son derece komik ve ciddi bir yüz ifadesi ile uzun hava benzeri melodiler mırıldanıyor. Canı kucak istediğinde kucağımıza almıyorsak, en acıklı sesiyle "dedeeee del" diye bağırıyor. En kucakçı dede çünkü. Teyzesini daha uzaktan görünce kıkırdamaya başlıyor. En çok teyzemiz bizimle şımarıyor çünkü. Abisini görünce ise ayaklar sevinçten yerinde durmuyor. Ama abisinin oyunlarına dahil olmak isteyip de abisi izin vermeyince kıyameti kopartıyor.
Aşağıda resimlerde göreceğiniz bir kırmızı tulumu vardı, birkaç kere gece yatarken onu giydirdim ama o tulumu giydirdiğim 2 gece de çok huzursuz uyudu. Ben de bu 2 uzun geceden sonra farkettim ki, tulumun sırtı boydan boya çıtçıtlı. Belki de bu potluk yapıyordur diye çıkartıp, yumuşacık penye tulumunu giydirdim. Aynı gece 2 kalın battaniye örtmeyi bırakıp, yumuşacık ve hafif yorganını örttüm. O günden beri daha rahat uyuyor gibi. Artık hangisi sayesinde bilemiyorum ama ben sonuçtan memnunum.
Birkaç yazı önce size nezle konusunda önerilerde bulunacağımı söylemiştim. Şimdi yazıyorum. Poyraz yaklaşık 1 hafta ciddi nezleydi. Burnu çok akıyordu, yatınca da tıkanıyor ve uyanıyordu. İlaç vermek istemediğim için şöyle yöntemler denedim. Poyraz yatmadan 1 saat kadar önce hava nemlendirici ile odasını %55-60 düzeyinde nemlendirdim. Aynı zamanda camı da açarak odasının ısısını 22 dereceye düşürdüm. Normalde kalorifer peteğini kapasam bile odası 24-25 derece oluyor çünkü. Yatmdan önce Milupa'nın karışık bitki çayından yapıp ılık ılık içirdim. Burnunu aspiratör ile iyice temizleyip (ne kadar çok sümük çıktığına inanamazsınız), bol okyanus suyu ile yıkadım. Ve son hamle! Yatağında birkaç yere ve uyku tulumunun boynuna yakın yerlerine 1'er damla okaliptus yağı damlattım. Nefes açıcı etkisiyle bebeğim gece boyunca rahat uyudu. Okaliptus yağını solumasının bir zararı var mıdır bilemiyorum ama burnuna çok yakın yerlere sürmediğim için, herhangi bir şuruptan daha zararlı olmaz diye düşünüyorum. Umarım hiçbirini denemek zorunda kalmazsınız ama nezle gerçekten minnoşları uyutmadığı için çok can sıkıcı olabiliyor. Tabi annemin mandalina suyu takviyelerini de unutmamak lazım.
Geçen hafta okuduğum birkaç yazı Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar hakkında tekrar düşünmeme sebep oldu. Çok küçük bir önlem ama bir çiftlikten yiyecek paketi sipariş ettik. Cumartesi kapımıza kadar bırakılan pakette 1'er kg kuru soğan, balkabağı, pırasa, ıspanak, kereviz, narenciye, 1'er demet maydonoz, marul ve taze soğan vardı. Bu paketin karşılığı 30 YTL idi. Şimdilik sadece kerevizi pişirip yedik, kokusu muhteşemdi. Marul ve maydonoz küçücük idi, hani balkonda saksılarda yetiştirdiklerimiz gibi. Belki de kendimi rahatlatıyorum, bilemiyorum tabi.
Kereviz diyince, kerevizi zeytinyağlı olarak yaprakları ile birlikte pişirdim. Biz de yedik, ezilmişini kuzum da. Adam oldu benim aşkım, pek taneli olmamak kaydıyla herşeyi yiyor maşallah.
Son olarak da yeni sloganımızı yazarak bitireyim bu yazıyı. Her alt değiştirmeye giderken, hoplaya zıplaya bunu söylüyoruz :)
"Popişkolar temiz olsun, topişkolar rahat etsin"
Aşağıda resimlerde göreceğiniz bir kırmızı tulumu vardı, birkaç kere gece yatarken onu giydirdim ama o tulumu giydirdiğim 2 gece de çok huzursuz uyudu. Ben de bu 2 uzun geceden sonra farkettim ki, tulumun sırtı boydan boya çıtçıtlı. Belki de bu potluk yapıyordur diye çıkartıp, yumuşacık penye tulumunu giydirdim. Aynı gece 2 kalın battaniye örtmeyi bırakıp, yumuşacık ve hafif yorganını örttüm. O günden beri daha rahat uyuyor gibi. Artık hangisi sayesinde bilemiyorum ama ben sonuçtan memnunum.
Birkaç yazı önce size nezle konusunda önerilerde bulunacağımı söylemiştim. Şimdi yazıyorum. Poyraz yaklaşık 1 hafta ciddi nezleydi. Burnu çok akıyordu, yatınca da tıkanıyor ve uyanıyordu. İlaç vermek istemediğim için şöyle yöntemler denedim. Poyraz yatmadan 1 saat kadar önce hava nemlendirici ile odasını %55-60 düzeyinde nemlendirdim. Aynı zamanda camı da açarak odasının ısısını 22 dereceye düşürdüm. Normalde kalorifer peteğini kapasam bile odası 24-25 derece oluyor çünkü. Yatmdan önce Milupa'nın karışık bitki çayından yapıp ılık ılık içirdim. Burnunu aspiratör ile iyice temizleyip (ne kadar çok sümük çıktığına inanamazsınız), bol okyanus suyu ile yıkadım. Ve son hamle! Yatağında birkaç yere ve uyku tulumunun boynuna yakın yerlerine 1'er damla okaliptus yağı damlattım. Nefes açıcı etkisiyle bebeğim gece boyunca rahat uyudu. Okaliptus yağını solumasının bir zararı var mıdır bilemiyorum ama burnuna çok yakın yerlere sürmediğim için, herhangi bir şuruptan daha zararlı olmaz diye düşünüyorum. Umarım hiçbirini denemek zorunda kalmazsınız ama nezle gerçekten minnoşları uyutmadığı için çok can sıkıcı olabiliyor. Tabi annemin mandalina suyu takviyelerini de unutmamak lazım.
Geçen hafta okuduğum birkaç yazı Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar hakkında tekrar düşünmeme sebep oldu. Çok küçük bir önlem ama bir çiftlikten yiyecek paketi sipariş ettik. Cumartesi kapımıza kadar bırakılan pakette 1'er kg kuru soğan, balkabağı, pırasa, ıspanak, kereviz, narenciye, 1'er demet maydonoz, marul ve taze soğan vardı. Bu paketin karşılığı 30 YTL idi. Şimdilik sadece kerevizi pişirip yedik, kokusu muhteşemdi. Marul ve maydonoz küçücük idi, hani balkonda saksılarda yetiştirdiklerimiz gibi. Belki de kendimi rahatlatıyorum, bilemiyorum tabi.
Kereviz diyince, kerevizi zeytinyağlı olarak yaprakları ile birlikte pişirdim. Biz de yedik, ezilmişini kuzum da. Adam oldu benim aşkım, pek taneli olmamak kaydıyla herşeyi yiyor maşallah.
Son olarak da yeni sloganımızı yazarak bitireyim bu yazıyı. Her alt değiştirmeye giderken, hoplaya zıplaya bunu söylüyoruz :)
"Popişkolar temiz olsun, topişkolar rahat etsin"
Abimizin doğum günü
Haftaya leşim çıkmış bir vaziyette başlıyorum. Dün büyük kuzumun doğum gününü yaptık. Can dostlarım mekanları Heybeliada Lokantası'nı bize açtılar. Tam 11 tane 7 yaşında azman, 2 aylık, 9,5 aylık ve 11 aylık olmak üzere 3 bebek (en uslular onlardı) ve tam 20 yetişkin idik. 11 tane 7 yaşında azmanın biraraya gelince neler yapabileceğini gerçekten hiç bilmiyor muşum? İtiraf edeyim 2 tanesini pencereden aşağı atmamak için kendimi çok zor tuttum. Neyse sonuçta Anı'cım mutlu oldu. Hatta çok mutlu oldu çünkü ona daha önce hiç arkadaşlarıyla doğum günü partisi yapamamıştık. Bununla da en az 3 yıl idare etsin artık :)
Birkaç fotoğraf koysam fazla söze gerek olmadan durumu anlarsınız sanıyorum.
Resimleri daha sonra koyacağım, acil işim çıktı :(
İşte fotolar...
Birkaç fotoğraf koysam fazla söze gerek olmadan durumu anlarsınız sanıyorum.
Resimleri daha sonra koyacağım, acil işim çıktı :(
İşte fotolar...
Salı, Aralık 11, 2007
Süper anne - son durum
Çamaşırlar toplandı. Kirli çamaşırlar görmezden gelindi. Temiz bulaşıklar yerlerine, kirli bulaşıklar makineye yerleştirildi. Poyraz'ın yarın tarhana yemesine karar verildi. Anne ve baba dondurulmuş pizza yiyecekler (saat 22.57)
Şirketin işleri halloldu. Salondaki ambiyans devam ediyor.
Süper anne salona geçip, pizzasını yiyip şarap içecek ve muhtemelen 15 dakika içinde de sızacak...
Herkese iyi geceler...
Şirketin işleri halloldu. Salondaki ambiyans devam ediyor.
Süper anne salona geçip, pizzasını yiyip şarap içecek ve muhtemelen 15 dakika içinde de sızacak...
Herkese iyi geceler...
Geleneği bozmayalım; haftasonu resimleri...
İşte oğlumun yeni oyuncağı; çamaşır sepeti.
Banyo yapmış, taranmış, kremlenmiş bir mis böcüüüü...
1 hafta burnumuz aktı, işte resmi. Şimdi iyiyiz ama. Burnu tıkanan bebelere öneriler daha sonra ;)
Su içmeye bayılıyor kuzum, artık biberonu tutup içmeyi de öğrendi. Yeni sloganımız şu; "İçiyorum, işiyorum!"
Banyo yapmış, taranmış, kremlenmiş bir mis böcüüüü...
1 hafta burnumuz aktı, işte resmi. Şimdi iyiyiz ama. Burnu tıkanan bebelere öneriler daha sonra ;)
Su içmeye bayılıyor kuzum, artık biberonu tutup içmeyi de öğrendi. Yeni sloganımız şu; "İçiyorum, işiyorum!"
Valla hiç alçak gönüllü olamayacağım, ben bir "süper anne"yim
Yatak odasında kimi çoktan kurumuş, toplanmış ve yerde bir tepe yapılmış, kimi de kurumuş ama hala askıda olan, katlanmayı veya ütülenmeyi bekleyen bir yığın çamaşır var. Banyoda kirli çamaşır sepeti dolmuş da taşıyor. Oysa daha hafta sonu 2 makine çamaşır yıkamıştım. Oğlanın odasında onun çamaşır torbası o kadar dolu ki neredeyse kapı kapanmıyor. Sapsız süpürgem sağolsun hergün bir takım giysi çıkartıyor. Mutfakta tezgahın üzerinde bir tane bardak koyacak yer yok, ama tezgahı boşaltamıyorum çünkü bulaşık makinesi yıkanmış bulaşıklarla dolu. Salonda oğlanın oyuncakları ve hafta sonundan kalma gazete yığınları hoş bir ambiyans oluşturmuş. Oğlumun yarın yiyecek maması yok. Ona yemek yapmam lazım. Oğlumun yok da bizim yiyecek bir şeyimiz var mı :) Kocam da kendine tost yapsın artık.
Bu kadar işin arasında ben ne yapıyorum. Blogumu güncelliyorum. Tam da bu nedenle ben bir süper anneyim. Dalga geçiyorum sanıyorsunuz ama 1 şişe soda içilesi dinlenme molamı da blogumu güncelleyerek değerlendiriyorum demek istemiştim. Şimdi sırayla yukardaki işleri yapacağım. Ve hatta bunun dışında işten çıkmak üzereyken istenen bir işi de bu gece içinde halledeceğim. Şimdi sorarım size ben değilsem kim süper anne? Daha da genişleteyim, üç aşağı, beş yukarı tüm annelerin temposu bu olduğundan tüm anneleri "süper anne" ilan ediyorum.
Adale tutulmaları madalyanız, baş ağrıları şanınız olsun :)))
Not: Söz veriyorum yatmadan önce tekrar yazıp, son durum bilgisi vereceğim.
Salı, Aralık 04, 2007
Haftasonu resimleri...
İşte evimizin salonunun her zamanki hali. Oyuncak halısı serilmiş, oyuncaklar ortalığa saçılmış. Bu dağınıklığa alıştım :)
Bu da alt iki dişimizin belgesi. Ne zamandır çekmek istiyordum ama ancak bugün çekebildim. Tatlı komşularımız Hamide Teyze ve Hüseyin Amca badem şekeri getirmişler. Oğlumun dişleri badem şekeri kadar sert ve beyaz olsun diyeymiş... Oğlanın dişlerini bilemeyeceğim ama o badem şekerlerini yemekten bizde diş kalmayacak :)
Cumartesi oğlanı yatırdım, çok uykusu vardı. Dalmak üzereydi. Ben de çamaşırlarını dolaba yerleştirirken bir çift göz tarafından izlendiğimi farkettim. Çok muzırdı, hemen fotoğrafını çektim.
Bu da alt iki dişimizin belgesi. Ne zamandır çekmek istiyordum ama ancak bugün çekebildim. Tatlı komşularımız Hamide Teyze ve Hüseyin Amca badem şekeri getirmişler. Oğlumun dişleri badem şekeri kadar sert ve beyaz olsun diyeymiş... Oğlanın dişlerini bilemeyeceğim ama o badem şekerlerini yemekten bizde diş kalmayacak :)
Haftasonundan notlar...
Dün yazamadığım için hafta sonu notlarımızı ancak bugün yazabiliyorum. Beni takip edip, baskı yapan herkese teşekkürler :)
Cuma gecesinden beri, kuzumun uykusu bozuldu. Gece normal yatıyor, 3-4 saat deliksiz uyuduktan sonra ciddi olarak mızmızlanmaya, yatağın içinde dönmeye başlıyor. Gidip emziğini vermek her zaman işe yaramıyor. Bazen kucağıma alıp sakinleştirmem gerekiyor. Sanırım üst dişleri çıkıyor. Cumartesi günü doktorumuz da üst dişlerinin çok kabardığını 4'ünün de yakın zamanda çıkacağını söyledi. Anlaşılan bu süreci böyle geçirmekten başka şansımız yok.
Doktor demişken 9. ay kontrolünü de yaptırdık. Gelişimi normal, bıngıldağı kapanmış. Danacık tam 10 kilo ve 71,5 cm olmuş. Dolayısı ile doktorumuz beslenmesi ile ilgili ekstra birşey söylemedi, sadece demir eksikliği yaşamaması için hergün et vermemiz gerektiğini belirtti. Ben de zaten her yemeğine bir parça haşlanmış et ve suyunu koymaya dikkat ediyorum. Artık pütürlü gıdaları yemesi gerekiyormuş. Alışması için parmaklarıyla tutup ağzına götürebileceği şeyleri önüne koyun dedi. Haşlanmış ve küp küp doğranmış patates, havuç, pilav, köfte parçaları...vs. Deneyeceğiz bakalım. Bizimki şu sıralar tutup yemekten ziyade, atmaya meraklı da:)
Komando sürünmesi de bir tür emekleme imiş. Zaten Poyraz da gayet hızlandı sürünme konusunda. Bırakıp mutfağa filan gittiğimde, hemen arkamda bitiveriyor. Yatar konumdan oturur konuma geçmek üzere. "Hayır"kelimesini kesinlikle anlıyor, ama bu cin gibi suratıma bakıp yine de istediğini yapmaya çalışmasına engel olmuyor. "Dıgıl dıgıl" ve "diloy diloy" yeni tekerlemelerimiz.
Poyraz cephesinde durum budur. Peki ya anne cephesinde neler oluyor?
Cumartesi sabahı huzursuz ve sinirli uyandım. Gece Poyraz'ın uyumamasına bağladım. Gün içinde Tonguç'la da birkaç kere atıştık. Pazar sabahı ise resmen sinir küpüydüm. Size Tonguç'la aramızda geçen 2 diyalogu yazayım da anlayın halimi.
Sabah oğlanı doyurdum, onlar baba oğul oynarlarken, ben hem kahvaltı hazırlamaya hem de ortalığı toplamaya giriştim.
Ben: Nerde bu soda şişesiyle telefon yaaa??
Tonguç: Hangi şişe, ne telefonu?
Ben: (tepinerek) ya sabah oğlanın eline oynasın diye verdiğin plastik şişeyle, eski telefon yok mu? Bulamıyorum, ay delircem (delirecek ne varsa)
Tonguç: Buluruz canım, şimdi başla şeylerle oynuyor zaten
Ben: Canım manımla olmuyor işte. Mır mır mır... (bu arada elime Tonguç'un montunu aldım, asıcam ama asamadım ve yine sinirle) Bunu nerden aldın?
Tonguç: Çok oldu ya onu alalı, Mudo'dan almıştım
Ben: Offf onu sormuyorum ya, hangi dolaptan aldın, asıcam asamıyorum
Tonguç: Bırak o koltuğa ben asarım biraz sonra
Ben: Herşeyi ortalığa bırak zaten, ev çöp ev gibi. Bıdı bıdı bıdı...
Tonguç: (elini havada ampul takar gibi birkaç tur döndürerek) sen regl olmadın mı hala?
Ben: Ne alaksı var yaaa, bana deli mi demek istiyorsun. Beni sen delirttin...
Bu diyalog bir şekilde sona erdi... Ama ikincisi de evlere şenlik.
Kahvaltıdan sonra, masada çay içiyoruz.
Ben: Oğlanı yazın Avşa'ya yollamak istemiyorum. Çiğdem bakacak.
Tonguç: Ben gitmesinden yanayım, çok keyif alacaktır. Her hafta sonu gideriz biz de...
Ben: (direkt ağlayarak) ben oğlumdan ayrı kalamaaaam
Tonguç: Tamam canım bak bizim de yıllık iznimiz var, annemi çağırırım 2 hafta buraya. Hallederiz.
Ben: Annen gelmesin oğlan yabancılık çekiyor (tabi hala ağlıyorum)
Tonguç: O zaman büyümüş olacak belki çekmez.
Ben: (feci ağlayarak) sen oğlunu istemiyorsun, gitmesini istiyorsun zateeeen
Tonguç: Senin cinlerin tepende, ben arabayı servise götürüyorum.
Ben: Kaç tabi, kaç... Beni düşünen yok, karı koca mıyız, yabancı mıyız beeeeaaaaüüüüü (burada ipler kopuyor)
Yaklaşık 1 saat sonra tam 18 ay sonra vücudumun normal menstruasyon döngüsüne giridiğini farkettim. Sebep buymuş :))) Hemen arayıp Tonguç'a haber verdim, gerçekten çok mutlu oldu.
Neyse sabah sabah bu kadar. Herkese sevgiler. İlk fırsatta resim de ekleyeceğim.
Cuma gecesinden beri, kuzumun uykusu bozuldu. Gece normal yatıyor, 3-4 saat deliksiz uyuduktan sonra ciddi olarak mızmızlanmaya, yatağın içinde dönmeye başlıyor. Gidip emziğini vermek her zaman işe yaramıyor. Bazen kucağıma alıp sakinleştirmem gerekiyor. Sanırım üst dişleri çıkıyor. Cumartesi günü doktorumuz da üst dişlerinin çok kabardığını 4'ünün de yakın zamanda çıkacağını söyledi. Anlaşılan bu süreci böyle geçirmekten başka şansımız yok.
Doktor demişken 9. ay kontrolünü de yaptırdık. Gelişimi normal, bıngıldağı kapanmış. Danacık tam 10 kilo ve 71,5 cm olmuş. Dolayısı ile doktorumuz beslenmesi ile ilgili ekstra birşey söylemedi, sadece demir eksikliği yaşamaması için hergün et vermemiz gerektiğini belirtti. Ben de zaten her yemeğine bir parça haşlanmış et ve suyunu koymaya dikkat ediyorum. Artık pütürlü gıdaları yemesi gerekiyormuş. Alışması için parmaklarıyla tutup ağzına götürebileceği şeyleri önüne koyun dedi. Haşlanmış ve küp küp doğranmış patates, havuç, pilav, köfte parçaları...vs. Deneyeceğiz bakalım. Bizimki şu sıralar tutup yemekten ziyade, atmaya meraklı da:)
Komando sürünmesi de bir tür emekleme imiş. Zaten Poyraz da gayet hızlandı sürünme konusunda. Bırakıp mutfağa filan gittiğimde, hemen arkamda bitiveriyor. Yatar konumdan oturur konuma geçmek üzere. "Hayır"kelimesini kesinlikle anlıyor, ama bu cin gibi suratıma bakıp yine de istediğini yapmaya çalışmasına engel olmuyor. "Dıgıl dıgıl" ve "diloy diloy" yeni tekerlemelerimiz.
Poyraz cephesinde durum budur. Peki ya anne cephesinde neler oluyor?
Cumartesi sabahı huzursuz ve sinirli uyandım. Gece Poyraz'ın uyumamasına bağladım. Gün içinde Tonguç'la da birkaç kere atıştık. Pazar sabahı ise resmen sinir küpüydüm. Size Tonguç'la aramızda geçen 2 diyalogu yazayım da anlayın halimi.
Sabah oğlanı doyurdum, onlar baba oğul oynarlarken, ben hem kahvaltı hazırlamaya hem de ortalığı toplamaya giriştim.
Ben: Nerde bu soda şişesiyle telefon yaaa??
Tonguç: Hangi şişe, ne telefonu?
Ben: (tepinerek) ya sabah oğlanın eline oynasın diye verdiğin plastik şişeyle, eski telefon yok mu? Bulamıyorum, ay delircem (delirecek ne varsa)
Tonguç: Buluruz canım, şimdi başla şeylerle oynuyor zaten
Ben: Canım manımla olmuyor işte. Mır mır mır... (bu arada elime Tonguç'un montunu aldım, asıcam ama asamadım ve yine sinirle) Bunu nerden aldın?
Tonguç: Çok oldu ya onu alalı, Mudo'dan almıştım
Ben: Offf onu sormuyorum ya, hangi dolaptan aldın, asıcam asamıyorum
Tonguç: Bırak o koltuğa ben asarım biraz sonra
Ben: Herşeyi ortalığa bırak zaten, ev çöp ev gibi. Bıdı bıdı bıdı...
Tonguç: (elini havada ampul takar gibi birkaç tur döndürerek) sen regl olmadın mı hala?
Ben: Ne alaksı var yaaa, bana deli mi demek istiyorsun. Beni sen delirttin...
Bu diyalog bir şekilde sona erdi... Ama ikincisi de evlere şenlik.
Kahvaltıdan sonra, masada çay içiyoruz.
Ben: Oğlanı yazın Avşa'ya yollamak istemiyorum. Çiğdem bakacak.
Tonguç: Ben gitmesinden yanayım, çok keyif alacaktır. Her hafta sonu gideriz biz de...
Ben: (direkt ağlayarak) ben oğlumdan ayrı kalamaaaam
Tonguç: Tamam canım bak bizim de yıllık iznimiz var, annemi çağırırım 2 hafta buraya. Hallederiz.
Ben: Annen gelmesin oğlan yabancılık çekiyor (tabi hala ağlıyorum)
Tonguç: O zaman büyümüş olacak belki çekmez.
Ben: (feci ağlayarak) sen oğlunu istemiyorsun, gitmesini istiyorsun zateeeen
Tonguç: Senin cinlerin tepende, ben arabayı servise götürüyorum.
Ben: Kaç tabi, kaç... Beni düşünen yok, karı koca mıyız, yabancı mıyız beeeeaaaaüüüüü (burada ipler kopuyor)
Yaklaşık 1 saat sonra tam 18 ay sonra vücudumun normal menstruasyon döngüsüne giridiğini farkettim. Sebep buymuş :))) Hemen arayıp Tonguç'a haber verdim, gerçekten çok mutlu oldu.
Neyse sabah sabah bu kadar. Herkese sevgiler. İlk fırsatta resim de ekleyeceğim.
Salı, Kasım 27, 2007
Zaman ne hızlı geçiyor
Daha doğalı 9 ay bile olmamışken, ben neredeyse o minik halini unutmuşum. Her yeni gün öyle yeni şeyler ekleniyor ki sana, hızına yetişemiyorum. Zaten bir sabah görüyorum seni; hızlı ve telaşlı bir şekilde seni doyurmak, giydirmek, kendimi hazırlamak ve seni anneannene götürüp işe yetişmek için koştururken. Bir de akşamları; günün tüm yorgunluğu ve stresi ile işten eve dönmemle yatman arasında geçen o kısacık sürede. Hafta sonlarını artık daha çok seviyorum. Tüm gün seni kucağımdan bırakasım gelmiyor.
Ama seni ne kadar sıkıca sararsam sarayım, ne kadar kokunu içime çekip hafızama kazımaya çalışırsam çalışayım sen büyüyorsun. Akşamdan sabaha, sabahtan akşama değişiyorsun. Sanırım zaman sayacı artık benim için çok daha hızlı çalışıyor. Ben hep sen ve abin için en iyisi nasıl olacaksa onu düşünmeye, öyle yapmaya çalışıyorum.
Dünya çok kirli, insanlar çok umutsuz ve vahşi. Ama sizler benim umudumu diri tutuyorsunuz. Sadece sizin için bile vazgeçemem hayallerimden. Sadece size olan borcum için bile değişmesini istiyorum bazı şeylerin.
Siz büyüdüğünüzde güneş hep pırıl pırıl parlamalı, önüne kara bulutlar geçmeden. Denizler masmavi olmalı, balıklar ışıldamalı içinde. Ağaçlardan kıpkırmızı elmalar, ekşi sulu erikler toplamalısınız. Elele, güle oynaya okula gidebilmelisiniz yolda başınıza kötü birşey gelebileceği endişesi olmadan.
Okulda ışık saçmalı öğretmeniniz, yolunuzu aydınlatmalı. Hiç hastalanmamlısınız, hastalanansanız da kolayca tedavi olabilmelisiniz. Ayağında ayakkabısı, yazacak kalemi olmayan arkadaşınız olmamalı. Hepiniz süt içebilmelisiniz kana kana, dudaklarınızın üstünde sütten bıyıklar olmalı.
Tüm arkadaşlarınız ailesiyle birlikte bir çatı altında olmalı. Kırmızı kiremitli çatıdaki bacadan duman tüten resimler yapmalısınız. Annelerinizin size kurabiye pişirmeye, babanızın sizinle top oynamaya zamanı ve enerjisi olmalı.
Tüm arkadaşlarını korkusuzca, hepsini aynı derecede sevebilmelisin. Beyaz tenli, siyah saçlı, mavi gözlü, çilli, kel, kör ayırım yapmadan...
Havada kuşlar uçmalı. Kanat kanada, çığlık çığlığa... Hiç korkmamalısın günden, gelecekten...
Emeğin ve sevginin en yüce değerler olduğunu bilmelisin.
Elimden geleni yapıyorum kuzularım. Çünkü sizi çok ama çok seviyorum...
Ama seni ne kadar sıkıca sararsam sarayım, ne kadar kokunu içime çekip hafızama kazımaya çalışırsam çalışayım sen büyüyorsun. Akşamdan sabaha, sabahtan akşama değişiyorsun. Sanırım zaman sayacı artık benim için çok daha hızlı çalışıyor. Ben hep sen ve abin için en iyisi nasıl olacaksa onu düşünmeye, öyle yapmaya çalışıyorum.
Dünya çok kirli, insanlar çok umutsuz ve vahşi. Ama sizler benim umudumu diri tutuyorsunuz. Sadece sizin için bile vazgeçemem hayallerimden. Sadece size olan borcum için bile değişmesini istiyorum bazı şeylerin.
Siz büyüdüğünüzde güneş hep pırıl pırıl parlamalı, önüne kara bulutlar geçmeden. Denizler masmavi olmalı, balıklar ışıldamalı içinde. Ağaçlardan kıpkırmızı elmalar, ekşi sulu erikler toplamalısınız. Elele, güle oynaya okula gidebilmelisiniz yolda başınıza kötü birşey gelebileceği endişesi olmadan.
Okulda ışık saçmalı öğretmeniniz, yolunuzu aydınlatmalı. Hiç hastalanmamlısınız, hastalanansanız da kolayca tedavi olabilmelisiniz. Ayağında ayakkabısı, yazacak kalemi olmayan arkadaşınız olmamalı. Hepiniz süt içebilmelisiniz kana kana, dudaklarınızın üstünde sütten bıyıklar olmalı.
Tüm arkadaşlarınız ailesiyle birlikte bir çatı altında olmalı. Kırmızı kiremitli çatıdaki bacadan duman tüten resimler yapmalısınız. Annelerinizin size kurabiye pişirmeye, babanızın sizinle top oynamaya zamanı ve enerjisi olmalı.
Tüm arkadaşlarını korkusuzca, hepsini aynı derecede sevebilmelisin. Beyaz tenli, siyah saçlı, mavi gözlü, çilli, kel, kör ayırım yapmadan...
Havada kuşlar uçmalı. Kanat kanada, çığlık çığlığa... Hiç korkmamalısın günden, gelecekten...
Emeğin ve sevginin en yüce değerler olduğunu bilmelisin.
Elimden geleni yapıyorum kuzularım. Çünkü sizi çok ama çok seviyorum...
Hafta sonu resimleri
İşte benim sapsız süpürgem. Bu şekilde bütün evi dolaşıyor. Sonra o minik elleri, bacakları, göbeği bile buz gibi oluyor. Ama evde gezmesini engellemeye niyetim yok. Herşeyi görerek, dokunarak öğrenmesini istiyorum
Bu da yeni eğlence aracımız. Kendini zıplatamıyor ama üzerinde kesinlikle çok eğlendi. Tabi hoppalada doktorumuzun izin verdiği kadar, günde sadece 5-10 dakika kalıyoruz.
Bu da yeni eğlence aracımız. Kendini zıplatamıyor ama üzerinde kesinlikle çok eğlendi. Tabi hoppalada doktorumuzun izin verdiği kadar, günde sadece 5-10 dakika kalıyoruz.
Pazartesi, Kasım 26, 2007
Hafta sonu notları...
Oğluşum kesinlikle anne diyor... O kadar net ve o kadar hedefe yönelik ki, tesadüf olamaz. Birçok kişi duydu. 15 gündür söylüyordu ama bilinçli değildir diye düşünüyordum. Bilinçliymiş :))) Yaşasın! Oğlum ilk olarak "anne" dedi. Bunun dışında rastgele "deda" ve "ananaaa" da diyor :) Ha bir de mama, ama daha bu bilinçli mi, değil mi bilemiyorum.
Canım kuzum öpücük yolluyor... Öyle şeker ki, öpücük ver diyorum dudaklarını büze büze bir öpücük verişi var ki, eriyip bitiyorum.
Kendisine bir isim daha buldum. "Sapsız süpürge" :)))Bütün gün komando vaziyetinde yerde sürünerek evi temizliyor. Diyorum ki, önüne pelüş birşey taksam, daha verimli olur mu :P
Gittikçe farklı sesler çıkartıyor. Hatta kendince resmen konuşuyor. Sabah şakıyarak uyanmasına hastayım. Ben bundan daha tatlı bir çalar saat daha görmedim.
Dedesi ona org almış. Pata küte vururken kayıtlı müziklerin olduğu düğmelere isabet ettirince, oturduğu yerde sallanıyor. Dans etmeyi sevecek sanırım.
Dün ilk defa balonla tanıştı ve çok korktu. Balonu şişirince parmaklarıyla sıkmak istedi, ben de patlatmasın diye elinden alınca ağzını bağlamadığım için balon fıyyyt diye evin içinde deli gibi uçtu. Bizimki de bağırarak kucağıma atladı. Minnacık kalbinin hızla çarptığını görünce balonla oynamak için daha vaktimiz olduğuna karar verdim.
Şimdilik kısa notlarım bu kadar, fırsat bulduğumda oğlumun severek yediği birkaç yemeği yazacağım ki bizden küçüklere biraz faydamız dokunsun.
Canım kuzum öpücük yolluyor... Öyle şeker ki, öpücük ver diyorum dudaklarını büze büze bir öpücük verişi var ki, eriyip bitiyorum.
Kendisine bir isim daha buldum. "Sapsız süpürge" :)))Bütün gün komando vaziyetinde yerde sürünerek evi temizliyor. Diyorum ki, önüne pelüş birşey taksam, daha verimli olur mu :P
Gittikçe farklı sesler çıkartıyor. Hatta kendince resmen konuşuyor. Sabah şakıyarak uyanmasına hastayım. Ben bundan daha tatlı bir çalar saat daha görmedim.
Dedesi ona org almış. Pata küte vururken kayıtlı müziklerin olduğu düğmelere isabet ettirince, oturduğu yerde sallanıyor. Dans etmeyi sevecek sanırım.
Dün ilk defa balonla tanıştı ve çok korktu. Balonu şişirince parmaklarıyla sıkmak istedi, ben de patlatmasın diye elinden alınca ağzını bağlamadığım için balon fıyyyt diye evin içinde deli gibi uçtu. Bizimki de bağırarak kucağıma atladı. Minnacık kalbinin hızla çarptığını görünce balonla oynamak için daha vaktimiz olduğuna karar verdim.
Şimdilik kısa notlarım bu kadar, fırsat bulduğumda oğlumun severek yediği birkaç yemeği yazacağım ki bizden küçüklere biraz faydamız dokunsun.
Çarşamba, Kasım 21, 2007
Pazar, Kasım 18, 2007
Yorgunluk ve arada atlanmaması gereken bir resim
Çok yorgunuuum... Sırtım ve başım ağrıyor. Hafta sonu çok yoruldum ben ya. Poyraz da sanırım artık benim evde olduğumu farkettiği için pek uyumadı. Temizlik, çamaşır, yemek derken canım çıktı. Fotoğraf makinesindeki resimleri bilgisayara atayım derken bu resmi farkettim.
Benim büyük kuzumun bir dişi düşmüştü. Ondan birkaç gün sonra da Poyraz'ın ilk dişi çımıştı. Hatta abisinin dişini çaldı diye espiriler yaptık.
Teyzesinin aşkı, seni çok seviyorum...
Cuma, Kasım 16, 2007
İnci'ye acil şifalar diliyorum
İş arkadaşım Onur'un 2 aylık minik kızı İnci birkaç gündür hastaydı. Ateşini düşüremiyorlardı. İdrar yolu enfeksiyonu mu, başka bir virüs mü derken bu sabah ateşi hala düşmeyince hastaneye yatırmışlar. Menenjitten şüpheleniyorlarmış. Gerçekten çok ama çok üzüldüm. Küçük prensesin bir an önce iyileşip evine döneceğine inanıyorum. Annesine direnç, babaya moral, İnci'ye de acil şifalar diliyorum.
Bu işyerimde son günüm...
Kıskanmaz demeyin...
Poyraz doğduğundan beri abisi ile çok güzel bir ilişkileri oldu. Anı çok hassas, duyarlı ve sevecen bir çocuktur. Poyraz'ı gerçekten çok sahiplendi. Biz de çok mutluyduk. Ne güzel kardeşini hiç kıskanmadı diye düşünüyorduk. Hatta Anı'ya "sen artık abi oldun. yalnız uyumalısın. montunun fermuarını kendin çekebilirsin. kahvaltını kendi başına hızlıca yapabilirsin" diye motive ediyorduk. Daha doğrusu ettiğimizi sanıyormuşuz.
Bir süredir Anı asileşmeye, herşeye karşı çıkmaya başladı. Yaş dönemidir diye düşündük. Dersleri de kötüleşmeye başladı. Dikkatini toplayamaz oldu. Sürekli okulda birşeylerini kaybedip eve geliyordu.
Neyse sonunda mevzuyu anladık. Annesi biraz daha yakın davranınca dökülmüş bizimki... "Poyraz'a da böceğim diyorsun, deme. Poyraz mı tatlı, ben mi tatlıyım? Onun kitapları benim dolabımda mı duracak? Bana da yemek yedir" ... vs.
Rehberlik öğretmeniyle de konuştuk. O da durumu teyid etti. Tüm bunlar dikkat çekmek içinmiş. Bir süre gözlemleyecekmiş Anı'yı.
Sanırım bir kardeş kıskançlığı sorunumuz var. 7 yaşında da olsa, çocuk çocukmuş :)
Ali Baba'nın bir çiftliği var...
Geçen akşam Poyraz'ı annemlerden aldım, arabayla eve giderken uyumak üzere olduğunu farkettim. Oysa normal uyku saatine daha 1 saat vardı ve banyo yapması gerekiyordu. Onu uyutmamak için yol boyunca Ali Baba'nın Çiftliği'ni söyledim. Ses çıkarabilen tüm hayvanları kullandım şarkıda. Halimi gören olduysa kesin çok gülmüştür :)
Pazartesi, Kasım 12, 2007
Oyuncaklar
Bebek büyüdükçe onun için en doğrusu nedir sorusu gittikçe büyüyor. Aslında "en doğru" diye birşey yok bunu biliyorum. "Doğru" her çocuk için farklı bunu da biliyorum. Ama yine de birşeyi eksik bırakıyor muyum diye endişe ediliyor ister istemez. Oğlumla elimden geldiğince ilgileniyorum, onunla oyunlar oynuyorum, konuşuyorum, dans ediyorum. Ancak profesyonel yardımcılar dediğim oyuncaklardan da olabildiğince faydalanmaya çalışıyorum.
Ama benim oğlum emeklemeyi, göbekleme ile karıştırdığı için tırtılın yanaklarını ısırmakla yetindi. Bir de müzik çalarken üzerinde yanan ışıkları takip etti bir süre. Şimdi by oyuncak raftaki yerini aldı, biraz özlesin tekrar çıkartıp deneyeceğim.
Şimdi size soruyorum. Benim oğlum mu maymun iştahlı, yoksa bu yaşta tüm bebekler böyle mi?
Biz yanlış oyuncakları mı seçiyoruz? Sizin bebişlerin oynayıp da çok beğendikleri oyuncaklar var mı?
Tüm bebeklere kahkaha dolu günler diliyorum...
Oyuncaklar hassas konu. Bildiğim birşey var ki; çocuklar bir oyuncakla çok da uzun süre oynamıyor. Zaten satın alınmış cicili bicili oyuncaklardan ziyade ev yapımı tarif ettiğim daha önceki yazılarımda bahsettiğim türden oyuncakları daha çok seviyorlar. Tahta kaşık, makarna süzgeci, içine mercimek konmuş pet şişe, selpak mendil paketi, bol hışırtılı naylonlar ...vs.
Ama benim sevgili kocam, bir oyuncak delisi olduğu için, hoşuna giden tüm oyuncakları oğluna almak istiyor. 1 ay kadar önce, emeklemesine yardımcı olsun diye (!) aşağıdaki emekleme arkadaşını aldık.
Ama benim oğlum emeklemeyi, göbekleme ile karıştırdığı için tırtılın yanaklarını ısırmakla yetindi. Bir de müzik çalarken üzerinde yanan ışıkları takip etti bir süre. Şimdi by oyuncak raftaki yerini aldı, biraz özlesin tekrar çıkartıp deneyeceğim.
Sonra Ateş'ten aşağıdaki atı ödünç aldık. At hala bizde duruyor bu arada, valla getireceğim Ateş'cim.
Bu da kovboyun şapkasına bastırınca tıkıdık tıkıdık yürüyen ve at sesi çıkaran bir oyuncak. Aslında bence çok keyifli ama sanırım biraz erken böyle bir oyuncakla oynamak için. Bunu da Ateş'e iade edeceğim en kısa zamanda.Son olarak da dün aşağıda resmini göreceğiniz yaramaz topları aldı babası. Bir tüpten geçen renkli toplar havanın itme gücüyle tüpten dışarı fırlıyor ve sonra tekrar kanala düşüyorlar. Daha çok erken, oynamaz, sıkılır dedim ama dinletemedim. Henüz kurmadık, pil alırsa bu akşam kurup deneyeceğiz. Bakalım nasıl bir sonuç verecek. Babasına göre bununla çok eğlenecek ve motor becerileri gelişecekmiş.
Şimdi size soruyorum. Benim oğlum mu maymun iştahlı, yoksa bu yaşta tüm bebekler böyle mi?
Biz yanlış oyuncakları mı seçiyoruz? Sizin bebişlerin oynayıp da çok beğendikleri oyuncaklar var mı?
Tüm bebeklere kahkaha dolu günler diliyorum...
Yeni oto koltuğumuz...
Oğlum artık büyüdü. Anakucağına sığmıyor. Hele paltoyla hiç sığmıyor. E hergün arabayla yollarda olduğumuz için yeni bir oto koltuğu almak şart oldu. Dün E-Bebek mağazasına gittik. Aşağıda resmini göreceğiniz otokoltuğunu aldık. Bize en çok güven veren bu oldu. Britax-Römer sadece otokoltuğu üreten bir firmaymış. Teknolojisi ve kullandığı malzemeler özel. Neticede pahalı olmasına rağmen içimize sindi ve aldık. Oğlum içine paşalar gibi kuruldu ve çok beğendi. Hem yüksek, hem de yüzü yola dönük olduğu için etrafı seyretti durdu.
Cuma, Kasım 09, 2007
Gözüm üzerinizde :)
Biraz geç kaldım sanıyorum ama bugün itibariyle bloguma bir ziyaretçi sayacı ekledim. Artık günlüğümü kaç kişi ziyaret ediyor takip edebileceğim. Ne işime yarayacak? Hiiiiç, sadece ne kadar okunan bir yazar (!) olduğuma bakıp motive veya demotive olacağım :P
Hadi gelin bakiim, sizin için yazıyoruz di mi!
Hadi gelin bakiim, sizin için yazıyoruz di mi!
Pazartesi, Kasım 05, 2007
Kriz var!!!
Ya sevgili anneler, şu yemek + çamaşır + temizlik krizini nasıl çözüyorsunuz? Ben mutlaka bir bacağını açıkta bırakıyorum. Hepsini birden halledemiyorum.
Halledebileni de takdirle karşılıyorum...
Halledebileni de takdirle karşılıyorum...
Ankara'da Deniz vardı....
Ne zaman gideriz, ne zaman gelirsiniz derken haftasonu geçti gitti işte. 2 aydan fazladır bu haftasonunu bekliyorduk. Ankara'ya gitik. Deniz'ciğimizi gördük. Candostlar Özlem ve Kıvanç'la hasret giderdik.
Doyabildik mi? Hayır.
En kısa zamanda tekrar biraraya geleceğiz. Ve hatta mümkünse büyük bahçeli bir ev alıp birlikte yaşayacağız :)
Deniz'le Poyraz 2 bebek gibi iletişim kurdular. Oyuncakları çekiştirdiler. Birbirlerinin saçını çekip, parmaklarını gözlerine sokmaya çalıştılar. Deniz hem zayıf, hem 1 ay büyük, hem de kız olmasının (kızlar kesinlikle daha hızlı gelişiyor) avantajlarını kullanarak ortalıkta fır döndü. Teyzesinin tatlı cadısı, zeytingözlüsü, cin akıllısı annesinin tüm şikayetlerinin aksine bize çoook sıcak davrandı.
1,5 gün su gibi geçti. Çocukların peşinde koşmaktan 2 laf edemedik. Onlar uyuduktan sonra da oturacak gücümüz kalmamış oluyordu. En kısa zamanda tekrar görüşme sözü ve arzusu ile uçağımıza binip döndük.
Bu arada Poyraz bugün tam 8 aylık oldu. İlk dişini Antalya'da patlatmıştı. İkinci dişini de Ankara'da patlattı. Sanırım Deniz'in inci gibi 6 tane dişini kıskandı :P
Artık bir süre seyahat etmeden evde oturmayı planlıyorum. Vakit çok keyifli geçiyor ama yorulmuşum. 2 haftasonudur evde durmadığım ve hafta içi de evle pek ilgilenemediğim için evi ... götürüyor. Bu sorunu çözmem lazım :)
Cuma, Kasım 02, 2007
Yine atta gidiyoruz...
Anlaşılan bu yıl leyleği havadan indirmeyeceğiz.
Bu hafta sonu da müstakbel gelinimizi aylar sonra yeniden görmek üzere Ankara'ya gidiyoruz.
Şaka bir yana Özü ve Kıvanç Ankara'ya taşındığından beri ilk kez onları ziyarete gidebiliyoruz. 4 gün arayla iki uçak yolculuğunun oğluşa bir zararı olmaz umarım.
Deniz kızını çok özledim, büyümüş halini çok merak ediyorum. Özü'yle Kıvanç'ı da çok özledim.
Heyecanla akşam olsun diye bekliyorum.
Bol bol resim çekip paylaşırım yine sizinle.
Öpüyorum...
Bu hafta sonu da müstakbel gelinimizi aylar sonra yeniden görmek üzere Ankara'ya gidiyoruz.
Şaka bir yana Özü ve Kıvanç Ankara'ya taşındığından beri ilk kez onları ziyarete gidebiliyoruz. 4 gün arayla iki uçak yolculuğunun oğluşa bir zararı olmaz umarım.
Deniz kızını çok özledim, büyümüş halini çok merak ediyorum. Özü'yle Kıvanç'ı da çok özledim.
Heyecanla akşam olsun diye bekliyorum.
Bol bol resim çekip paylaşırım yine sizinle.
Öpüyorum...
Salı, Ekim 30, 2007
Üzüntü! Emzirme mucizesi bitti...
Poyraz Antalya'da
Antalya gezimiz çok keyifli geçtiiii. Evren teyzemiz ve Tiber abimizle bol bol gezdik. Hava yaz gibiydi. İşte size geziden fotolar...
Evren Teyzem ve ben...
Dişlerim kaşınıyo kardeşim...
Evren Teyzem ve ben...
Dişlerim kaşınıyo kardeşim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)