Arkadaşlarım sağ olsunlar, yazı konusu olabilecek pek çok muhabbet geçiyor aramızda. Hatırlarsanız, geçen yazımda çocuklarınızı hayallerinden vazgeçirmeye çalışanlardan olup olmadığınızı sorgulamış, çubuğu biraz çocuklarınızın hayallerine bükmüştüm. Yazıdan sonra konuştuğum çok yakın bir dostum bana aynen şunu söyledi: “Bizim çocuklar şanslı bu konuda. Çok acayip bir şey olmadıkça arkalarında dururuz diye düşünüyorum. Benim korkum ne biliyor musunuz? Çocuklarımızı vazgeçirmek için çabalayabileceğimiz bir ideallerinin bile olmaması ihtimali…”
Korkutucu bir ihtimal, en azından benim için. Ben de ona “Peki, ya senin bir idealin var mı?” diye sordum. Bu yazıyla da hepinize soruyor olacağım izninizle.
“Haydaaa, yok artık!“ demeden tek bir gün geçiremediğimiz, tek bir satır gazete okuyamadığımız, tek bir haber izleyemediğimiz bir süreçteyiz. İşin kötüsü alıştık. Tüh, tüh deyip kanal değiştiriyor, lanet okuyup, sayfa çeviriyoruz.
Geçenlerde bir başka arkadaşım bir sosyal paylaşım ortamında Deniz Gezmiş’in resmini paylaşıp, 25 yaşında olduğunu ve bu hayatta hiçbir şey yapmadığı için duyduğu mutsuzluğu dile getirmiş ve “politikayla uğraşan ölür” mantığıyla yetiştirildiği için hayalleri için savaşmaktan çoktan uzaklaştığını itiraf etmiş. Ne acı…
İdeallerden yola çıkıp buraya nasıl geldik diyeceksiniz. Az daha sabredip okumaya devam edin lütfen.
Bugün yaşadığımız düzende –ki bu çok uzun yıllardır bilinçli olarak uygulanan bir politika- insanlık, hayalleri bile olmayan varlıklara dönüştürülmek isteniyor. Köy Enstitüleri’nin kapatılma sebebi neydi sanıyorsunuz? Orada insanlar paylaşmayı, üretmeyi, daha iyiye, daha güzele ulaşmak için çaba harcamayı öğreniyorlardı da ondan. Siz bunun adına ne derseniz deyin.
Şimdi böylesi bir çarkın içindesiniz, bunu kabul edin önce. İster parlak aynalı camlı devasa plazalarda çalışan, bırakın toprağı, ayağı asfalta bile değmeyen beyaz yakalılardan olun, ister bir tekstil atölyesinde günde 12 saat çalışan bir emekçi… Hepimiz aynı girdabın içindeyiz. Bu bahsettiğim iki tipolojiyi birbirinden ancak şu ayırabilir: Günde 12 saat çalışan tekstil emekçisi evine götüreceği tek bir lokmadan öte hayal bile kuramazken, steril yaşantısını koruma sevdasındaki beyaz yakalı halinden memnun rolünü oynamaya ikna edilmiştir.
Oysa hepimiz için amaçlanan aynı. Hayal kurma! Hayalleri olan insanlar, onları gerçekleştirmek için istek duyabilirler ve eğer çevrelerini saran kâğıttan duvarda minik bir yırtık bulurlarsa tamamen kontrolden çıkabilirler.Kâğıttan duvar diye özellikle yazdım, gerçekten öyle. Sizde kendinizi Truman Show’da gibi hissetmiyor musunuz sıklıkla? Seyretmeyen varsa mutlaka seyredin bu filmi, eminim ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Geçenlerde beni tablete bir oyun yüklemem konusunda ikna etmek isteyen oğlum, benim “Ama bu oyunun sakıncalı olduğu söyleniyor, yasaklanabilirmiş,” tezimi, “Anne yasaklamak istemeleri çok normal. Çünkü bu oyun hayal gücümüzü geliştiriyor. Hayal gücü gelişkinlerle baş etmek zordur,” diyerek çürütmüştü. Sonuçta oyunu yükledim.
Çocuklarımızın idealleri olursa onları destekleyeceğiz, sanırım bu konuda birçoğunuzla anlaştık. Peki ya arkadaşımın sorduğu gibi, çocuklarımızın destekleyebileceğimiz bir idealleri olmazsa?
Hani hep diyorlar ya, siz kitap okumazsanız, çocuğunuz da okumaz. Siz spor yapmazsanız, çocuğunuz da yapmaz. Aynı şekilde, sizin bir idealiniz, uğrunda emek harcadığınız bir şey yoksa, çocuğunuzun da olmaz, olmayacaktır. Hayatı boyunca, sürekli iş yerinden şikâyet eden, seyrettiği haberden sonra sinirlenip küfürler yağdıran, kendine zaman ayıramamaktan rahatsız olan yine de kılını bile kıpırdatmayan ebeveynler gören çocuk, bu kabulle büyüyecek ve kendisi de ilerde rahatsızlık duyduğu bir konuda “Bundan rahatsızlık duymam normal ama bununla yaşamak zorundayım,” diyecektir.
Oysa içinde bulunduğu değiştirme cesaretini gösterenler, çocuklarına da bu konuda örnek olacak ve çocuklarına bambaşka, yepyeni hayaller kurmanın kapılarını aralayacaktır.
Çok mu sanal şeylerden bahsediyorum? Aslında hayır, örnekleyelim biraz. Birkaç ay önce Dünyalı Dergi’nin lokomotifi Yıldıray-Banu çiftiyle bir röportaj yapmıştım. Aldıkları eğitim onlara bambaşka şeyler dayatmasına rağmen, ortak ideallerine adım adım nasıl da yürüdüklerini konuşmuştuk. Sanıyor musunuz ki “Bir Dolap Kitap” bloğunu para veya prestij kazanmak için, ya da sadece kendi okuyup beğendikleri kitaplardan bahsetmek için açtılar? Hayır, idealleri çocuklara aydınlık geleceğe dair hayaller kurmalarına olanak sağlayan kitaplardan bahsetmekti. Dünyalı Dergi de yine ideallerine ulaşmaya çalışırken fark ettikleri bir eksiklikten doğdu. Bitti mi peki, ideallerine ulaştılar mı? Sanmıyorum ve umarım henüz ulaşmamışlardır.
İdeal deyince insanlar biraz ürküyor. Oysa gezi direnişi esnasında bir gece ansızın Kabataş’taki o merdivenleri rengârenk boyamak da bir idealdi. Hatırlıyor musunuz nasıl korktuklarını ve tekrar griye boyadıklarını?
Esra var mesela; Türkiye’nin her yerinde kitap okuyan çocuklar olsun, hepsinin kütüphanesi olsun diye uğraşan. Ne zamanı, ne de parası bol. Gayet iyi biliyorum, o da sadece “Çocuğum için istediğim geleceğe, tüm çocuklar sahip olmalı,”diyenlerden.
Köy köy, kasaba kasaba gezip kadınlara okuma yazma öğretenlere ne demeli? Kadınlara bambaşka dünyaların kapılarını araladıkları için teşekkür bile edilmediklerine emin olun.
Birkaç ay önce ormanlarla ilgili bir sayısı vardı Dünyalı Dergi’nin. Ailece oradan öğrendik, Brezilya’nın yağmur ormanlarının hayvancılık, Uzak Doğu’nun yağmur ormanlarının palm yağı için yok edilidiğini ve Borneo’da her saat başı 180 futbol sahası büyüklüğünde yağmur ormanına kıyıldığını. Oralar dünyanın öteki ucu diye düşünüp unutmuş olabilirsiniz belki ama çok benzer bir süreci biz de yaşıyoruz Kuzey Ormanları için. Anlatın bunu çocuklarınıza. Yırca’da kesilen 6000 zeytin ağacını anlatın mesela. Merak etmeyin, kesinlikle anlayacaklardır. Birlikte okuyun, araştırın. Mesela ben Dünyalı Dergi’inin her ay verdiği ağaç kartlarını biriktiriyor ve doğaya çıktığımızda, ağaç bulmaca oynatıyorum. Tanısın ağaçları çocuklarımız.
Yerel tohumların yaşaması ve sürekliliği için Tohum Takas günleri düzenleyen bir grup var. Öyle zor bir iş yapıyorlar ki tahmin bile edemezsiniz. Ama yapıyorlar, idealleri bu. Ata-dede tohumun yaşaması, yerel üretimin sürmesi.
Bazı idealleri hemen gerçekleştirebilirsin. Söyleyecek sözüm, iletecek derdim var diyorsan internette bir sayfa açıp yazmaya başlarsın. Kimsesiz bir çocuğa koruyucu aile olursun. Sırt çantanı alıp hiç bilmediğin ülkeler görmek için yola çıkarsın. Veya ülkenin dört bir yanında ağızdan ağıza aktarılan masalları derleyip, gelecek kuşaklara aktarmak isteyebilirsin…
Ha baktın ideallerin çok büyük. Kendi başına ya altından kalkamıyorsun, ya da korkuyorsun altına girmeye. O zaman da seninle benzer ideallere sahip insanlarla beraber olmanın yollarını bulacaksın. Başka şansımız yok. Karıncalarla ilgili bir video vardı internette dolaşan, umarım bulup izleyebilirsiniz. Karıncalar kendi başlarına aşamayacakları zorluklarda, mesela bir dereyi geçerken birbirlerine sıkıca tutunup bir sal haline geliyorlar ve suyun içinde kalan karıncalar oluşturdukları hava baloncuğundaki oksijen bitince üste çıkıyor ve o zamana kadar üstte olan biri suyun altına giriyor. Böylece hiç kayıp vermeden koca bir koloni dereyi geçebiliyor. Ya da bir çukuru aşmaları gerektiğinde birbirlerine sıkı sıkı tutunarak nasıl bir köprü oluşturduklarını ve koca koloniyi bu köprüyü kullanarak karşıya taşıdıklarını görünce, “E ama ben tek başıma ne yapabilirim ki?” dediğiniz için biraz utanacaksınız.
Basit bir test yapalım. Çocuğunuzun 30 sene sonra sizin şu anda yaşadığınızla aynı koşullarda (ki eğer değiştiremezsek muhtemelen çok daha kötü olacak) yaşamasını ister misiniz? Cevabınız evet ise, yazıyı okumanıza gerek yoktu, sizi yorduğum için üzgünüm. Ya da en azından siz ideallerini hali hazırda gerçekleştirebilmiş olanlardan olabilirsiniz, sevinin. Ama mutsuz bir iş hayatı, umutsuz bir gelecek, sevgisiz bir evlilik, ekonomik problemler veya benzeri yaşam koşullarını yaşayanların buna evet diyeceğini sanmıyorum.
Öyleyse silkelenip ayağa kalkmanın ve idealiniz her ne ise harekete geçmenin tam zamanıdır. Çocuklarımız için….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder