Uzun bir ara oldu, en son 18 Haziran’da yayınlanmış yazım. Yazamadım, gerekçesi malumunuz. Dünyalı Dergi bloğuna yakışır olumlulukta satırlar çıkmadı kalemimden. Neyse bu konuyu hızlıca es geçeceğim ve şimdi olabildiğince pozitif olmaya gayret edeceğim.
2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre Türkiye, dünyaya gelmek için en iyi ülkeler sıralamasında 51. sırada yer almış. Ülkeler; coğrafi faktörler ve zaman içinde çok yavaş değişen demografi, sosyal ve kültürel karakteristiklerin de sabit olarak tutulduğu araştırmada, zenginlik, suç oranı, kamu kurumlarına güven gibi göstergelere göre sıralanmış. Birinci sırada ise İsviçre yer almış.
Şimdi bu bilgiyi neden verdiğimi merak edebilirsiniz. İçinizi biraz daha karartmak değil amacım. Araştırmanın yayınlandığı tarihten bu yana geçen 2 yıl içinde büyük olasılıkla sıralamada çok daha aşağılara düşmüş de olabiliriz. Bu durumda böyle bir dünyaya çocuk getirmeli miyiz? Sorum bu.
Son yıllarda özellikle eğitimli, beyaz yakalı 25-40 yaş arası kesimde sıklıkla duyduğum bir cümle şu: “Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum.”
Kesinlikle anlaşılabilir gerekçeleri var. Ortam çok kötü, dünya gittikçe yaşanmaz bir hal alıyor. Sadece Türkiye değil tüm dünyada yaşanacak bir yer yok. Eğitim kötü, sağlık kötü, besinlerin genetiği ile oynanmış, buzullar eriyor, gericilik önlenemez (!) bir noktaya geldi, kapitalizm, sömürü, yoksullarla zenginlerin arasındaki uçurum vd.
Ama ben çubuğu biraz da öteki tarafa bükeceğim izninizle. İki çocuklu bir annenin savunması değil bunlar, gerçekten böyle olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle çocuksuz okurlar için belirteyim, dünyaya çocuk getirmek, nasıl bir dünyaya getirdiğinizden bağımsız zaten zor ve emek isteyen bir olay. Bu zorluklar bu düzenin sayesinde “Yüz binlerce yıldır herkes doğuruyor canım, ne var?”denemeyecek kadar karmaşık bir hal alsa da, bunlar bu yazının konusu değil.
Baştan söz verdiğim gibi, pozitif olacağım.
İnsan sosyal bir canlıdır. Bu sosyallik içinde en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de güven duygusudur. Bir insan güvensizlik hissetmeye başlarsa, depresif bir ruh haline girmesi kaçınılmazdır. Eğer insan yaşadığı dünyaya, geleceğe, çevresindeki insanlara, içinde bulunduğu sosyal ortama güven duymazsa, pasif moda girer ve bireyselleşir, yalnızlaşır. Kısacası herkes tutunacak bir dal arar. Ben şimdi size dünyaya çocuk getirme başlığında tutunabileceğiniz dallar uzatacağım. Tutup tutmamak size kalmış.
Eğer, siz bu dünyaya çocuk getirmezseniz, teslim olmuş olacaksınız. Bu bir… Karanlığa ve kötülüğe teslim olup, iyilikten, güzellikten yana bütün umudunuzu yitirdiğinizi kabul etmiş olacaksınız. Bu şu anda yaşadığınız hayatı da tamamen anlamsızlaştıran, oldukça tehlikeli bir psikolojidir. Hemen çıkın bu psikolojiden. Bize yapmaya çalıştıkları da bu, hayatı anlamsızlaşan insan hiçbir şey için mücadele etmez. Mücadele etmek istemeyen insan da kolayca yönetilir, sömürülür.
Buraya kadar anlaştıysak devam ediyorum. Şimdi siz bu dünyaya sizin gibi aydınlık çocuklar getirmezseniz, evrim karşıtları alçıdan yaptıkları uydurma taşları, ‘Evrim Sergisi ‘ adıyla sergileyip, “Bakın bunlar milyonlarca yıllık fosiller, hiçbir şey değişmemiş. Demek ki evrim diye bir şey yok,” dediğinde, karşısına dikilip “Hadi oradan, insanları kandıramazsınız,”diyecek kimse olmayacak.
Şimdi siz, sizler gibi akıllı, öğrenmeyi ve sorgulamayı seven çocuklar getirmezseniz, CERN’de çalışan yüzlerce bilim insanı geleceği değiştirecek işlerle uğraşırken, bu ülkenin bilim konusunda otorite olan kurumu “Hadron çarpıştırmak, Allah’a şirk koşmaktır,” deme aymazlığına da devam edecek.
Eğer siz, bu dünyaya her rengi seven çocuklar getirmezseniz, ilerde herkes sadece gri merdivenlerden inip çıkabilecek, kadınlar sadece siyah giyecek ve yeşil sadece kitaplarda bulunacak.
Siz, kendiniz gibi barışsever çocuklar yetiştirmezseniz, başka çocuklar “Çocukları küçük kurşunla vururlar değil mi anne?”diye sormaya devam edecek.
Sevgi dolu çocuklarınız olmazsa, dünyanın bir yarısı obeziteyle boğuşurken, diğer yarısında açlıkla boğuşan bebeklerin başında bekleyen akbabalar hiç eksik olmayacak.
Sizler tüm canlılara saygılı insanlar yetiştirmezseniz, birileri hala meyve veren 170 yıllık dut ağacını, hükümet konağı yapmak için kesmeye, ormanları endüstriyel palm yağı elde etmek için talan etmeye, kentlerdeki tüm acil durum toplanma alanlarını rant sağlamak için peşkeş çekmeye devam edecek.
Sizlerin çocuklarının olmadığı bir dünyada, balinalar katledilmeye, zevk için yavru foklar öldürülmeye, eğlence parkı adı altında hayvanlara işkence edilmeye devam edilecek.
Siz bu dünyaya sizin gibi duyarlı çocuklar getirmezseniz, kime ata-dede tohumlarınızı emanet edeceksiniz? Kim sizin ektiğiniz toprakları sürmeye devam edecek. Genetiği oynanmış gıdalarla beslenmeye mi mahkûm olacak insanlık?
Sizin gibi sanatsever çocuklar olmazsa gelecekte, kimler yapacak o muhteşem besteleri, o harika resimleri? Kimler yapacak yeniden, yeniden yıkılan heykellerin yerine yenilerini?
Örneklerin sayısını artırabilirim. Bu bayrağı taşıyıp gelecek nesillere devredecek şahane öğretmenlere, dünyanın her yerinde insanlara yardım edecek doktorlara, bilim insanlarına, sporculara, yüzü gülen, yüreği sevgi dolu, aklı aydınlık, merhametli, adil yeni yepyeni insanlara ihtiyacımız yok mu sizce?
Hiç umudum kalmadı diyenler… Nerede arıyorsunuz umudu? Umut sizsiniz, başka yere bakmayın. Siz yoksanız, umut da yok. Koyun elinizi taşın altına bir zahmet. En azından kendi dünyanızı çocuğunuzun yaşaması için uygun hale getirmeye çalışın. Yalnız kalmazsınız, sizin gibi çok insan var, korkmayın. Birlikte mücadele edin. Dünyamızı, geleceğimizi karanlığa teslim etmeyin. Bir derdiniz olsun, yılmayın.
“Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer; kötülük yapanlar yüzünden değil, durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden”Albert Einstein
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder